SETA > Yorum |
Amerikan Rüyasından Uyanma Vakti

Amerikan Rüyasından Uyanma Vakti

Yeni dönemde ya Amerika'nın düşüşünü Soğuk Savaş sonrası düşmanını kaybetmesine bağlayan Friedman ve Mandelbaum'u da tatmin edecek yeni öcüler ortaya çıkarılacak ya da yeni tip süper kahramanlar yaratılacak.

Başta New York Times olmak üzere birçok gazete ve dergi tarafından 2012’nin en iyi romanlarından biri olarak seçilen Dave Eggers’in A Hologram for the King kitabı orta yaşlı bir Amerikalı işadamının Suudi Kralı’na hologram ile gerçekleştirilebilen yeni bir telekonferans sistemi pazarlamaya Suudi Arabistan’a gelmesini ve burada geçirdiği zamanı konu alır. Psikolojik bir çöküntünün kıyısında, iş hayatındaki başarısızlıklar, boşanma ve aile problemleri ve sosyal yaşamındaki prestij kaybı sonrasında yaşadığı ekonomik darboğazdan kurtulmanın tek yolu olarak bu ihaleyi almayı gören roman kahramanı Alan Clay birçok yönüyle Amerika’nın bugün içinde bulunduğu durumu temsil eden bir karakterdir. Yaşadığı mutlu ve başarılı günler geride kalmış, girişimcilik faaliyetleri Çin’in ucuz insan gücü sebebiyle batmış, evini satacak duruma gelmiştir. Sürekli eski mutlu günlerini yadeden ve içine düştüğü durumu kabullenmekte zorlanan melankolik Clay’e romanda karşılaştığı karakterlerden biri bu duruma alışmasını zira ‘Amerikan rüyası’nın artık Amerika’da değil başka coğrafyalarda yaşanmaya başladığını söyler. Clay ise romanın sonuna kadar Godot’u beklermişcesine Suudi Kralı’nı beklemeye devam eder, ta ki sonunda almayı ümit ettiği ihale Çinli bir şirkete verilene kadar.

AMERİKA’NIN DÜŞÜŞÜ...

Şimdilerde Amerika’da “Amerika’nın gerilemesi” tartışması kendine siyasi ve akademik çevrelerde olduğu kadar sanat ve edebiyatta da bir yer bulmuş durumda. Artık Amerikan halkı gerilemenin ne demek olduğunu sadece değişen güç dengeleri ve dönüşen uluslararası sistemi takip eden Amerikan elitlerinden değil aynı zamanda hayat kalitelerindeki düşüşte, Amerikan altyapısında ve ekonomisinde yaşanmakta olan kriz sayesinde de takip edebiliyor. Dahası artık sanat ve popüler kültür de bu tartışmanın bir yanından tutmaya başlamış durumda. Gün geçmiyor ki dergi ve gazeteler Amerika’nın düşüşünü konu eden bir yazı yayınlamasın veya bu konu üzerine bir kitap kitapçıların çok satanlar bölümünde kendine bir yer bulmasın. Büyük Buhran döneminde Dorothea Lange, Berenice Abbott ve Paul Sanders gibi fotoğraf sanatçılarına fazlasıyla malzeme çıkaran ekonomik zorluklar şimdi özellikle Amerikan sineması için yeni ilham kaynaklarından biri haline geliyor. Artık hemen hemen her filmde karakterlerden biri ekonomik sorunlarla başetmeye çalışıyor hatta çoğu zaman da işten atılmış oluyor. Up in the Air filminde işi insanları işten çıkarmak olan bir karakterin şirkette yaşanan dönüşüm sonrasında işinin tehlikeye girmesi sonrasında yaşadıkları belki de bunun en ilginç örneklerinden biri aslında. Bu düşüş edebiyatının artık fildişi kuleden halka inmesi belki her Amerikalı’ya God Bless America filmindeki öfkeli ve bezgin karakterin yaptığı çılgınlıkları yaptırmıyor ama Henry Luce’nin 1941 yılında Life dergisine yazdığı yazının başlığı olan Amerikan Yüzyılı’nın sonuna geliniyor olmasının Amerikan halkını bir rüyadan uyandırmaya başladığı kesin. Bu durumla başetmek için belki escapist ve hayalperest bir yola girilip fantezi edebiyat ve sanata yönelecek Amerikan halkı belki de onlara yeni kahramanlar yaratacak Hollywood. Ancak sorunun Amerika’dan kaynaklı olması bu durumu daha da zorlaştıracak. İkinci Dünya Savaşı’nda Hitler’i ve Soğuk Savaş’ta da komünistleri şamarlayan Kaptan Amerika şimdi tehdit ekonomik problemler iken kime vuracak belli değil. Bu dönemde ya Amerika’nın düşüşünü Soğuk Savaş sonrası düşmanını kaybetmesine bağlayan Friedman ve Mandelbaum’u da tatmin edecek yeni öcüler ortaya çıkarılacak ya da yeni tip süper kahramanlar yaratılacak.

UMUT VE DEĞİŞİM GERÇEK Mİ?

Kamuoyu gerilemeyi anlamaya çalışırken Amerika pazartesi günü Kasım ayında yeniden seçtiği başkanı Obama’nın ikinci yemin törenini yaşadı. 2008’de henüz kimse ekonomik krizin neler kaybettireceğini ve Irak’ta beş senedir devam eden savaşın daha nelere malolacağını tam olarak kestirememişken Obama tüm bu kafa karışıklığı karşısına “umut” ve “ değişim” kelimelerini slogan haline getirerek çıkmıştı. İleride filmlere konu olacak bir kampanya sonucunda Obama tarihi bir seçimi kazanırken kendisinden beklenenlerin büyüklüğünün belki de en büyük başağrısı olacağının farkında değildi. Dahası Obama ilk yemin konuşmasında bundan sonraki yüzyılı yeniden Amerikan yüzyılı yapma sözü verirken çıtayı biraz daha yükseltmişti. Obama’nın seçilmesinden bu yana geçen dört sene içerisinde dört sene önce umulanların çoğu gerçekleşmedi. Mucize bekleyen Amerikan halkı matematiğin acı gerçeğiyle karşılaşmış ve içinde bulunulan bütçe açığı ve borçlanmanın hiç de kısa bir sürede çözümlenemeyeceğini geç de olsa anlamıştı. Durumun vahameti ve kendisinden beklentilerin yüksekliği Obama’yı seçim sürecinde Cumhuriyetçi aday Romney’den daha fazla zorladı. Bu dört senenin sonunda hem Cumhuriyetçilerin hem de Demokratların ayakları biraz daha fazla yere basmaya başladı. Bunun ilk adımı da “uzun ince bir yoldayız” söyleminin siyasi arenada yayılmaya başlamasıydı belki.

Obama ikinci yemin konuşmasının büyük bir bölümünü iç meselelere ayırdı. Hayranı olduğu Başkan Lincoln’ün Amerika’yı iç savaştan çıkarmasının ardındaki formülün şimdi de kendisine Amerika’yı yaşanan ekonomik krizden çıkarma fırsatı vereceğine dair inancı sık sık verdiği birlik ve beraberlik mesajları ile gösterdi. Daha önce de Obama başkan adaylığını Lincoln’ün adaylığını açıkladığı yerde açıklamış, ilk başkanlık yemininden önce Washington ve Şikago arasında Lincoln’ün takip ettiği rotayı geçerek seyahat etmiş ve başkanlık yeminini Lincoln’ün kullandığı İncil üzerine elini koyarak etmişti. (Steven Spielberg’in Lincoln filminin 12 dalda Oscar’a aday olduğu bir senede belki de hem Hollywood hem de Washington kendine yeni kahraman olarak Lincoln ruhunu seçmişti.) Obama’nın konuşmasında en fazla alkış alan anlar siyasi kutuplaşma ve yoksulluk ile mücadele edileceğini ifade ettiği anlardı. Her ne kadar yapılan araştırmalar Obama’nın ikinci döneminde Amerikan halkının Obama ile beklentilerinde ilk döneme göre ciddi bir düşüş olduğunu gösterse de Obama’nın konuşmasındaki umut vaat eden satırlar dinleyicilerde karşılık buldu. Obama konuşması sırasında spesifik dış politika meselelerine değinmediği gibi ilk yemin töreninde Amerika’nın rakiplerine yaptığı çağrıyı da tekrarlamadı. Küresel anlamda Amerika’nın demokrasinin yayılmasına destek vereceği ve zor durumda olanlara yardım elini uzatacağından bahsetti. (Evet elbette herkesin aklı bir anda Suriye’ye gitti ve Twitter aleminin heyecanlı silahşörleri bir anda bu sözü trend haline getirdi.) Bunun yanında yeni ve sürdürebilir enerji kaynaklarının bulunmasında ve çevrenin korunmasında ve küresel ısınma konusunda -tıpkı Hollywood’un küresel felaket filmlerinde olduğu gibi- Amerika’nın öncü olacağını ve dünyaya liderlik yapması gerektiğini vurguladı.

OBAMA’NIN YENİ DIŞ POLİTİKASI

Bundan sonraki dönemde Amerikan politikasında nelerin yaşanacağını tahmin etmek her zamankinden daha zor. Kongre ve Beyaz Saray arasında yaşanan gerilim iki sene sonra topal ördek haline gelecek Obama’ya hedeflediklerinin ne kadarını başarmasına izin verecek henüz belli değil. Dahası bir yandan bu düşüşün yarattığı endişe öte yandan da bu endişenin yarattığı kararsızlık Amerika’nın önümüzdeki yıllarda hangi dış politika alanında neleri yapmaya çalışacağı konusunda da açık bir yol haritası sunmuyor. Özellikle Amerika’nın uluslararası alanda ortaya çıkmaya başlayan yeni bölgesel güçlerle ne tür ilişkiler kuracağı ve çok kutuplu küresel sistemin şartlarına nasıl uyum sağlayacağı hala çözümlenmesi gereken sorunlar arasında yer alıyor. Bu kadar iç politika ve ekonomi mesajı veren bir başkanın bu dış politika sorunlarına ayıracak zamanının olup olmayacağı da koskoca bir soru işareti elbette.

Star Açık Görüş, (26.01.2013)