AK Parti'nin 12. yılına giren iktidar deneyiminde, her iktidar dönemine rengini vuran, boyasını çalan baskın bir siyasal gündemin varlığına ÅŸahit oluyoruz. Ä°lk iktidar döneminde Avrupa BirliÄŸi (AB) çıpası üzerinden sistem ile kavga etmeden onu dönüÅŸtürmeye çalışan AK Parti, ikinci iktidar döneminde vesayet sistemi ile aktif bir mücadeleye girerek, siyasal sistemi vesayetçi etkiden arındırıp demokratikleÅŸtirmeye çalıştı. Üçüncü iktidar dönemine ruhunu veren ana unsuru ise siyasal kimlikler ile devletin iliÅŸkilerinin yeniden kurgulanması teÅŸkil ediyor. Fakat 2010-11 döneminde baÅŸlayan tartışmalar ve mücadeleler sonrası toplumsal kutuplaÅŸmanın derinleÅŸmesi, Türkiye'nin bu tarihten itibaren bir geçiÅŸ sürecinde yer aldığını gösteriyor. Bu tür geçiÅŸ süreçleri, kendine has özellikler ve dinamikler içeriyor.
Gülen Cemaati'nin devlet içerisindeki otonom yapısı üzerinden giriÅŸtiÄŸi siyasal mühendislik giriÅŸimi, Türkiye'nin Kemalist vesayetten arındırdığını düÅŸündüÄŸü siyasal sistemin yeni bir odak tarafından tekrardan vesayet altına alınmaya çalışıldığını ortaya koyuyor. Ülkenin hem son 12 yıldaki siyasal birikimi hem de 17 Aralık Operasyonu ile girdiÄŸi süreç, yeni dönemde siyasete bir yandan Gülen Cemaati'nin neo-vesayet giriÅŸimine karşı aktif mücadele ederken, diÄŸer yandan kimlik gruplarıyla devletin iliÅŸkilerini demokratikleÅŸtirmesi, yeni bir dil ve öykü geliÅŸtirmesi sorumluluÄŸu yüklüyor.
AKPARTÄ°'NÄ°N ÜÇ Ä°KTÄ°DAR DÖNEMÄ°NDE SÄ°YASET
Ä°lk iktidar döneminde AK Parti, 1990'ların bıraktığı siyasal, ekonomik ve sosyal mirasla mücadele etmek durumunda kaldı. 90'lı yıllarda yükselen kimlik taleplerine karşı uygulanan ağır güvenlik politikaları, toplumun vesayet sisteminden kaynaklanan itirazlarına karşı sistemin 28 Åžubat 1997 Post-modern Darbesi'nde olduÄŸu gibi daha fazla vesayetle cevap vermesi, toplum ile sistem/devlet arasındaki makası, kapanması güç bir evreye taşıdı. Kürtler ve dindarlar baÅŸta olmak üzere, Aleviler, solcular ve liberallerin sistemden kaynaklanan ciddi maÄŸduriyetleri ve ÅŸikayetleri vardı. Böyle bir ortamda iktidara gelen AK Parti, toplumun taleplerin farkında olmakla birlikte daha önce 4 partisi kapatılmış bir geleneÄŸin mirasçısı olmanın da ihtiyatıyla davrandı. Sistemin hassasiyetlerini gözeterek toplumun taleplerini karşılama formülü; AK Parti'nin ilk iktidar döneminin temel stratejisi, AB'ye uyum yasaları da bu dönemin demokratikleÅŸme hamlelerinin ana motoruydu.
Sistemi ürkütmeden dönüÅŸtürme stratejisi, 2007 yılındaki cumhurbaÅŸkanlığı seçimlerine gelindiÄŸinde artık miadını doldurmuÅŸtu. AK Partili bir adayın cumhurbaÅŸkanı seçilmesine sistemin gösterdiÄŸi direnç ve tepki; AK Parti'nin, 'pasif mücadeleyle sistemi dönüÅŸtürme' stratejisini revize etmesiyle sonuçlandı. AK Parti, 2007 yılından baÅŸlayarak vesayet sistemine karşı aktif bir mücadeleye giriÅŸti. Siyasal mücadelenin ana tanımlayıcı özelliÄŸi, demokratikleÅŸme hamleleriyle siyasal sistemi vesayetçi kiÅŸi, kurum ve ideolojiden arındırmaktı. Özetle siyasal sistemin demokratikleÅŸmesi, bu dönemin ana gündemiydi. Ergenekon, Balyoz ve benzeri siyasi/askeri davalarla baÅŸlayan bu süreç, yargı kurumlarının yapısını deÄŸiÅŸtiren, darbe ve darbecilerin yeniden yargılanmasının önünü açan maddelerin de bulunduÄŸu '2010 Anayasa DeÄŸiÅŸikliÄŸi Referandumu' ile sonuçlandı.
ÜÇÜNCÜ DÖNEMÄ°NDE KÄ°MLÄ°K SÄ°YASETÄ° VE NEO-VESAYET
Siyasal sistemin demokratikleÅŸmesine müteakiben 2011 genel seçimlerinden sonra hükümetin ana gündemini, devletin siyasal kiml