Ortadoğu'da Suriye iç savaşından sonra büyük resmi yakalamak giderek daha da zorlaşıyor. Bölge radikal bir dönüşümden geçse de bunu şekillendiren asıl dinamik yerel ölçekte yaşanan kırılmalar. En önemli sorunlardan biri baskın gelmesi gereken jeopolitik realitelerin yerel ölçekte yaşanan gerçekliğin dinamizmi içinde kaybolmuş olması.
ABD'nin PKK'yı silahlandırmayı tercih etmesi bu sıkışmayı en iyi örnekleyen gerilimler arasında yer alıyor.
ABD PKK'yı, en azından şimdilik, silahlandırarak DEAŞ ile mücadelede taktiksel bir unsur olarak gördüğünü söylüyor ve Türkiye'nin ulusal güvenlik önceliklerini önemsediğini deklare ederek Ankara'ya belirsiz bir güvenlik garantisi verdiğini söylüyor. Ancak sanıldığının aksine ABD, PKK'yı taktiksel değil uzun vadede stratejik bir partner olarakgörebilir. Diğer bir ifade ile ABD sanıldığının aksine PKK'dan kolay vazgeçmeyebilir. Asıl soru da tam burada ortaya çıkıyor. ABD neden Türkiye'yi kaybetmek pahasına PKK'yı silahlandırıyor?
Bu soruya cevap oluşturabilecek iki spekülatif projeksiyondan bahsetmek mümkün.
Birinci senaryoya göre, ABD Suriye'den Irak'a uzanan ve sıklet merkezini PKK'nın oluşturduğu jeopolitik bir hat oluşturmak isterken, ikinci senaryoya göre bu sıklet merkezi aracılığıyla sayıları belki de 40 bine ulaşan ve Rakka'nın alınmasıyla hem coğrafi hem de siyasi ve askeri derinlik kazanacak "PKK ordusu"nun ABD tarafından özellikle Suriye ve Irak'ta daha sık kullanılması. Her iki senaryoda da ABD hem Suriye ve Irak'ta kontrolü elinde tutabileceği bir araç elde etmiş oluyor hem de Türkiye gibi ana aktörleri istediği şekilde yöneteceğini hesap ediyor. Öte yandan, DEAŞ sonrası bölgesel denklemde DEAŞ'ı da yenmiş "meşruiyeti olan" bir PKK ile yeni türeyecek örgütlerle mücadele etmek istiyor.
Ancak her şey istenildiği gibi gitmeyebilir ve ABD'nin hesapları, Rakka'nın DEAŞ'tan temizlenmesinden sonra karışabilir.
PKK BÖLGEDE TUTUNABİLİR Mİ?
PKK'nın DEAŞ ile mücadelede ne kadar başarılı olursa olsun uzun vadede bölgede ABD'nin desteğine rağmen tutunması oldukça güç. PKK'nın, bir tarafta Türkiye'nin "her an" müdahale ihtimali karşısında gücünü konsolide etmesi çok zor diğer tarafta da Arap demografisi ve sosyolojisinin merkezine doğru yayıldıkça siyasi düzen kurması neredeyse imkansız. Diğer bir ifadeyle, askeri gücü ne olursa olsun hem coğrafi ve demografik derinlikten yoksun hem de Türklerin ve Arapların aynı anda düşmanlığını kazanmış bir PKK'nın kapalı bir coğrafyaya hapsolma ihtimali oldukça yüksek. Dolayısıyla ABD elindeki gücü kaybetmek bir yana PKK'nın siyasi ve askeri gücünü desteklemek suretiyle Türkiye'yi Araplarla birlikte PKK'ya karşı bir savaşın eşiğine sürüklemiş olabilir.
Öte yandan, ABD'nin Trump yönetimi ile birlikte Ortadoğu siyasetinde bir değişikliğe giderek önceliğini İran'ın yayılmacılığının önüne geçmeye verecek olması PKK tercihi ile çelişkili bir durum arz ediyor.
Bu konuda Trump'ın kesinleşmiş yol haritası olmasa da asıl hedefi, kademeli olarak önce İran'ı Suriye'de etkisiz hale getirerek Hizbullah'ın Suriye savaşı ile konsolide ettiği askeri ve siyasi gücünü zayıflatmak ve İran'ın Şii milis mobilizasyonunu etkisiz hale getirmek, sonra da İran'ı Irak'ta dengeleyerek Tahran'ın Bağdat üzerindeki nüfuzunu zayıflatmak. Trump'ın bu planı hayata geçirmesi ve başarılı olması için Türkiye başta olmak üzere Sünni Arap bloğunu hassas bir jeopolitik oyun içine sorunsuz bir şekilde dahil etmesi gerekiyor.
Bu nedenle ABD'nin şimdilik Rakka planı ve varsa uzun vadede PKK stratejisi Türkiye gibi etkin bir bölgesel oyuncuyu kaybetmesiyle sonuçlanabilir ve Rakka'da elde ettiği kazançlar bir anda ABD için kayba dönüşebilir. Her ne kadar ABD PKK ile çalışmayı Türkiye ile ilişkilerinde bir "tercih" olarak görmüyor olsa da, Türkiye için meselenin bir "tercih" olarak okunduğu ise oldukça açık. Bu durumda, Türkiye'nin nasıl davranacağı daha önemli hale geliyor.
PKK, ABD'nin dünya siyaseti projeksiyonunun sadece küçük bir parçası ancak Türkiye için bir ulusal güvenlik meselesidir. Burada Türkiye açısından en büyük hatalardan biri, başından bu yana PKK ile mücadele stratejisinin ısrarlı bir biçimde dışarıya, özellikle de ABD'ye endekslemesi. Diğer bir ifade ile Türkiye müstakil ve her durumda uygulamaya koyacağı kademeli bir strateji benimsemek zorundadır. Aksi bir durumda, Ortadoğu siyaseti PKK'ya indirgenmiş ve Türk- Amerikan ilişkilerindeki asimetrik bağımlılığa sıkışmış bir yöne doğru gidebilir ve bu durum Türkiye'nin bölgesel etkinliğini giderek zayıflatabilir.
[Sabah Perspektif, 13 Mayıs 2017].