1. 12 Ekim tarihinde yapılan HSYK seçimleri neden bu kadar önemliydi? Seçim sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
12 Ekim tarihinde yapılan seçimlerin önemi, yargının Türkiye’de siyasal hayatta adeta bir siyasi aktör gibi siyaseti dizayn etme ve belirleme gücünden kaynaklanmaktadır. Genel olarak yargı zaten önemli bir kurumdur. Ancak, ülkemizde yargı özellikle 1960 darbesi ve 1961 Anayasası’ndan sonra, kuruluşu ve işlevleri açısından son derece politik bir araç olarak kullanılmıştır. Özellikle Anayasa Mahkemesi’nin ve Yüksek Yargı’nın siyasi parti kapatma davalarından bazı kapsamlı ceza davalarına kadar çok sayıda önemli kararında bunları gözlemlemek mümkündür. Ancak, son dönemde yargı içerisinde sıkı bir hiyerarşi içerisinde örgütlenmiş bir yapının, yargının kendi düzeni ve hukuki ilkeleri dikkate almayarak, tamamen yargı dışından bir hiyerarşiye tabi olarak yürüttüğü faaliyetler ve operasyonlar, dikkatlerin HSYK seçimlerine çok daha fazla yönelmesine sebep olmuştur. Seçim sonucunda Yargıda Birlik Platformu adayları adli yargıda yedi asil üyenin tamamını ve idari yargıdan gelecek üç asil üyeden de birisini kazandı. Bu sonuçlarda belirleyici olan, yargıda örgütlü yapının tüm yargı camiası içerisinde yarattığı sorunlar ve endişelerdir. Yani seçimleri AK Parti ya da hükümet kazandı önermesinden daha çok bu yapının kaybettiği önermesi doğrudur.
2. Yargıda Birlik Platformu sayesinde, yargıda çoğulculuk ve eşitlik sağlanabildi mi? Platformun oluşumunu ve farklı dünya görüşüne sahip isimleri bünyesinde toplamasını nasıl yorumluyorsunuz?
Evet. Yargıda Birlik Platformu’nun yargıda çoğulculuğu sağladığını söyleyebiliriz. Çünkü bu platformun adayları sadece hükümetin desteklediği söylenen kişilerden ya da sadece tek bir dünya görüşüne sahip kişilerden oluşmamaktaydı. Yargıda Birlik Platformu’nun adayları da bu adaylardan seçimi kazananlar da farklı siyasi kimlikleri ile tanınmış kişilerdir. Hem medyada hem de yargı camiasında ifade edilenlere göre, seçilen kişiler muhafazakâr, milliyetçi ve sosyal demokrat görüşlere sahip kişilerdir. Biraz önce de belirttiğim gibi bu platformda farklı görüşlere sahip isimleri bir araya getiren temel sebep, yargıda örgütlü grubun yargının her düzeyinde ve en küçük alanlarda dahi yarattığı ve tüm yargı camiasının yakından tanıklık ettiği ve hatta mağduru olduğu uygulamalarıdır. Bu uygulamalar yargıdaki neredeyse tüm unsurları bir araya getirmiştir.
3. Seçimlerin galibi Yargı’da Birlik Platformu benzeri bir yapılanma neden daha önce kurulamadı? Yargı erki neden Cemaat kadrolarına bırakıldı?
HSYK üyelerinin on tanesinin bu seçimler ile belirlenmesi 12 Eylül 2010 referandumu ile yapılan Anayasa değişikliği ile kararlaştırılmış ve ilk seçimlerde 2010 yılının Ekim ayında yapılmıştı. O seçimler sırasında yargı içerisinde farklı bir yarış ve mücadele olduğundan böyle bir yapılanma ihtiyacını kimse duymamıştı. Ancak dört yıllık uygulamalar böyle bir yapının gerekliliğini doğurdu. 2007 yılındaki Cumhurbaşkanı seçimi krizi, Anayasa Mahkemesinin 367 kararı ve sonrasındaki AK Parti kapatma davası ve diğer bazı önemli davalar iktidar mücadelesinde vesayet konumuna, askerin yerine yavaş yavaş yargının geçmeye başladığını gösterdi. Bu süreç ve sonrasında cemaatin zaten hazır olan kadrolarının yargıda çok güçlendiğini gördük. Bu duruma iktidar partisinin biraz da alternatifsiz hissederek göz yumduğunu söyleyebiliriz.
Seçim sonuçları yargı merkezli tartışmaların bitmesini sağlar mı?
Yargı merkezli tartışmaların bitmesi çok önemli. Özellikle hakim ve savcıların siyasi ya da etnik kimliklerine veya dini aidiyetlerine dayalı nitelemelerin son bulması gerekiyor. Bu seçim sonuçlarının kısa vadede bu tartışmaları sonuçlandıracağını söyleyemeyiz. Bu seçimler acil bir tehdide yönelik kısa vadeli bir çözüm sağlamıştır ama biz daha uzunca bir süre yargı ve hukuk merkezli tartışmalara devam edeceğiz diyebiliriz.
4. Yargıçlar devleti değil, hukuk devleti olma yolunda ilerleme sağlayabilmek için HSYK üye seçim usulünde bir değişikliğe gidilmeli mi?
Bu seçim sonuçları yargıya ilişkin kısa vadeli sorunları çözmüş, ancak uzun vadede ele alınması gereken çok sayıda yapısal sorun bulunmaktadır. HSYK’nın yapısı ve üyelerinin belirlenmesi konusundaki usuller de ele alınması gereken yapısal sorunlardan başlıcalarıdır. Üyelerin seçimle belirlenmesi usulünün, demokratik bir yöntem olduğu söylenebilir. Ama her seçimin yargıda ciddi kutuplaşmalara sebep olduğu da açıktır. Bu kutuplaşmalar da adayların kariyerleri, verdikleri ürünler (içtihatlar) ya da yargı bağımsızlığı temelli projeleri değil, siyasi görüşleri çerçevesinde oluşmaktadır. Yargı seçimlerde, hakimlerin siyasi görüşleri ya da etnik aidiyetlerine göre oy istemeleri veya oy vermeleri kabul edilebilir bir durum değildir. Bu sebeple seçim usulünde değişikliğe gidilebilir. HSYK üyelerinin bir kısmının 3/5 gibi yüksek bir nasıpla TBMM tarafından seçimi usulü tartışılabilir.
5. 25 Ekim’de göreve başlayacak olan yeni HSYK, yargıya olan güveni artırmak için neler yapmalı?
Öncelikle bu HSYK’nın, yargı bağımsızlığı ve hakimlik teminatları ile bağdaşmayacak şekilde yargının içinden ya da dışından gelecek etkilerden bağımsızlığını kanıtlaması gereklidir. Kararlarını ve uygulamalarını şeffaf bir şekilde tamamen mesleki ilkeler ve prensipler çerçevesinde oluşturmalı ve sahip olduğu çoğulcu demokratik meşruiyeti korumalı ve hatta daha da güçlendirmelidir. Seçim sonuçlarına göre sayıları neredeyse %50’ye yaklaşan yargı içerisindeki cemaat yapılanması ele alınması gereken bir sorundur. Hukuka aykırı bir şekilde yargının dışında bir hiyerarşiye tabi kişilerin hakimlik ve savcılık nitelikleri son derece tartışmalıdır. Hiç kimse kendi davasına bu tür kişilerin bakmasını istemez. Ancak bu tür bir yapıya karşı yapılacak mücadelenin hukuk devleti sınırları içerinde kalması ve adil bir şekilde yürütülmesi, başka bazı mağduriyetler yaratılmaması son derece önemlidir.
[Söyleşi: Zeynep Berre Özçelik]