SETA > Yorum |
28 Şubat'la Yüzleşmek

28 Şubat'la Yüzleşmek

28 Şubat sürecinde yargı, brifinglerle baskı altına alındı; istenen doğrultuda karar vermeyen savcı ve hâkimler hemen başka yerlere sürgün edildiler.

Her darbe gibi, kuÅŸkusuz 28 Åžubat da, hedef aldığı kesimler baÅŸta olmak üzere, tüm toplumun hak ve özgürlüklerini derinden etkiledi. 28 Åžubat'ın ana aktörü olan Milli Güvenlik Kurulu (MGK), 1961 Anayasası ile hayatımıza sokulmuÅŸ ve 1982 Anayasası ile de görev ve yetki alanı geniÅŸletilerek asıl iktidar organı haline getirilmiÅŸti. Ancak Refah-Yol hükümetine kadar, kamuoyuna fazla yansımayan ve pek tartışılmayan bu iktidar kullanımı, Ocak 1997'de kurulanBaÅŸbakanlık Kriz Yönetim Merkezi ve bu merkezle ilgili hazırlanan yönetmelikle alenileÅŸti. Bu yönetmelikle BaÅŸbakan, birçok yetkisini MGK Genel Sekreterine devretti; kriz kavramının anlamı oldukça geniÅŸletildi ve kriz dönemlerine karar vermek, adeta askerlere bırakıldı. 28 Åžubat 1997 günü yapılan MGK toplantısında da 18 maddelik bir dizi karar alınarak ülkeye dayatıldı. Giderek artan baskılar sonucu, 30 Haziran 1997 günü Erbakan hükümeti istifa etti.

CUNTA Ä°DDÄ°ALARI, BÇG VE BTK

28 Åžubatçılar bir yandan siyasal yapıyı yeniden düzenlerken, bir yandan da 1997'de hazırladıkları yeni Milli Askeri Stratejik Konsept (MASK) ile Türkiye'nin en önemli iç düÅŸmanlarının bölücülük ile irtica olduÄŸunu açıkladılar. Kısa zamanda, 28 Åžubat'ın, aslında ordu içindeki bir cuntanın eseri olduÄŸu ve bu cuntanın da, 28 Åžubat kararlarının uygulanmasını planlama ve denetleme amacıyla Batı Çalışma Grubu (BÇG)'nu oluÅŸturduÄŸu ileri sürüldü. Tartışmaların artması üzerine, 1997'nin sonlarında bu görevi sürdürmek üzere BaÅŸbakanlık Takip Kurulu (BTK) oluÅŸturuldu. Psikolojik savaÅŸlar, dindar insanların fiÅŸlenmesi ve ÅŸirketlerine yönelik ambargolar baÅŸta olmak üzere, 28 Åžubat'ın yaptığı tüm zulümlerin ana karargâhları, BÇG ve BTK oldu.

28 ÅžUBAT Ä°HLALLERÄ°

28 Åžubat, insan haklarının hemen her alanında yoÄŸun ve vahim ihlallere yol açtı. Ä°hlallerin baÅŸlıklarını saymak bile bu yazının hacmini aÅŸar ancak hafıza tazelemek açısından birkaç örneÄŸi hatırlatmakla yetinelim. Ankara'daki Vahdet Dostluk ve EÄŸitim Vakfı baÅŸta olmak üzere pek çok vakıf ve dernek ciddi baskılarla karşılaÅŸtılar; yöneticileri aylarca tutuklu kaldı; belgelerine el konuldu. Milli Gençlik, Zehra, Hak Yol, Akabe ve Ä°slami Dayanışma Vakfı gibi pek çok vakfın ÅŸubelerinin yanı sıra, 21 vakıf kapatıldı, 7 vakfın da mal varlıklarına el konuldu. Bu vakıflar hâlâ kapalıdır, malları da iade edilmemiÅŸtir.

1998 ve 1999'da, baÅŸörtüsü yasağı, keyfi gözaltılar, yurt, kurs ve mescitlere baskınlar vb. uygulamalara dair yaklaşık otuzar bin civarında sadece din özgürlüÄŸü ihlali rapor edildi ki, bu sayılar gerçeÄŸin tamamını göstermemektedir.

Sekiz yıllık kesintisiz zorunlu eÄŸitim yasası ve katsayı uygulamasıyla Ä°mam-Hatip'ler kapatılmak istendi, resmi Kur'an Kurslarına gitme sınırlandı, ilahiyatçıların öÄŸretmenlik hakları ellerinden alındı ve yurt dışından mezun ilahiyatçılar diplomaları geçersiz sayılarak görevden atıldılar.

Bu dönemde Emek Partisi, Demokratik Kitle Partisi, Refah Partisi ve Fazilet Partisi kapatıldılar. Aydınlar, gazeteciler ve politikacılar hakkında açılan soruÅŸturmalar ve davaların sayısı binleri buldu. Hazırlanan andıçlarla Cengiz Çandar ve M. Ali Birand iÅŸlerinden atılırken, Akın Birdal uÄŸradığı silahlı saldırıdan ağır yaralı olarak kurtuldu. Ülkede Gündem, Emek, Selam gazeteleriyle Haftaya Bakış Dergisi gibi "aykırı" yayın organları, sansür, yasak, soruÅŸturma ve davalarla etkisiz hale getirilmeye çalışıldı.

YARGININ 28 ÅžUBAT SINAVI