Türkiye'de son dönem tartışmalarının odağını, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamaları sonrası gündeme oturmaya başlayan "yeni ekonomi modeli" oluşturmaktadır. Yeşil dönüşümü, pandemi sonrası yeni dünyayı ve jeopolitik gelişmeleri bir nebze geri planda bırakan bu yeni süreç; özü itibariyle, yine yeşil kalkınma, pandemi sonrasının yeni normali ve Türkiye'nin küresel ve bölgesel okumalarında ciddi bir paradigma değişimini ifade ediyor.
Modern bilimin uzun bir geçmişe (ve büyük oranda Batılı gelişmiş ülke verilerine) dayanan birikimle çerçevesini çizdiği temel parametrelerden tamamen sapmadan, ama özünde ülke gerçekleri ile uyumlu, milli ve yerli bir ekonomi modeli ortaya koyma amacı uzun vadede önemli bir çıkış yoludur. Kalkınma ve ilk 10 büyük ekonomi arasına girebilme hedefi için, yeni şeyler söyleyebilmek, yeni bir hikayenizin olması gerekiyor.
Türkiye'yi adım adım sıcak paranın, portföy yatırımlarının cenneti değil; kalıcı yatırımların, üretime odaklanan, temiz ve yeşil yatırımların merkezi yapmak gerekiyor. Tıpkı kripto ve blokzincir teknolojilerindeki dönüşümler sonrası hız kazanan finansmanın dönüşümünde olduğu gibi; kalkınmaya, gelir dağılımı adaletine, makro ve finansal istikrara bakışın da yeni dönemde yeni bir vizyon kazanması önem arz-ediyor.[1]
1980 sonrası liberalleşme döneminin düşük kur, yüksek faiz veya yüksek enflasyon dönemleri; ülkeye uzun vadede çok şey kaybettirdi. 1980 öncesinin ithal ikameci politikalarının makro performansının dahi gerisinde kalınan dönemlerin sayısı hatırı sayılır ölçüde. Yeni ekonomi politikası, düşük faizle, üretimi ve ihracatı desteklemeyi; yatırım, üretim, istihdam ve kalkınmaya odaklanmayı; düşük faiz, düşük cari açık, dış bağımlılığı azaltmayı hedefliyor görünmektedir. Programların başarısı ise, uygulamaya bağlı olacak.
Türkiye'de, özellikle de son dönemde, iç ve dış faktörlerin tetiklediği konjonktürel volatilite bir gerçek. Ancak, 2001 krizi sonrası son 20 yılda, birçok alanda sağlam bir ekonomik altyapı da oluşturuldu. Türkiye, yeni bir ekonomik model ortaya koymak için hiç olmadığı kadar hazır hissediyor. Mevcut durumda, bankacılık ve finans sistemi oldukça güçlü. Sermaye yeterlilik rasyoları yüksek. Kredi dönüşleri de kötü görünmüyor (TCMB ve TBB verileri).
Büyük altyapı projeleri noktasında da önemli yol kat edildi. Finansman ihtiyacı azaldığı ve kaynaklar çeşitlendiği için de döviz hareketleri konusunda daha rahat hareket ediliyor görünüyor. Dahası, geçmişin Japonya, Güney Kore'si ile bugünün Çin örneğinde olduğu gibi kur hareketleri avantaja da çevrilebilir. Resmi rakamlara göre Avrupa'nın büyük tarım üreticilerinden biri olmaya ek olarak turizm gelirleri artışı, savunma sanayi ihracatı ve doğalgaz keşifleri de uzun vadede cari-açığı ve döviz ihtiyacını azaltıcı faktörler olarak Türkiye'nin elini güçlü kılar.
Küresel Ekonomi Politiğin Dönüşümü
Bu dönüşümün ve kalkınmanın mazotu enerjinin en önemli kalemini oluşturan fosil yakıtların geleceği ise, bugün, hiç olmadığı kadar tartışmalıdır. Kalkınma, yeşile kayıyor. COP26, kömür dönemini sona erdirdi. Avrupa ve Türkiye'de nükleer enerjiye ilgi artıyor. Geleceğe yönelik planlamalarda ise hem yeşil kalkınma devrimi hem yeni dönemin "yeni ekonomi modeli", birbiriyle ve evrensel değerler ile uyumlu, yeni bir kalkınma vizyonu sunabilir.
Nitekim, küresel ölçekte atılan yeni adımlarla, bugün, kömür ve petrol gibi konvansiyonel enerji kaynaklarının kaderi yeniden yazılıyor. Savaşlar çıkaracak kadar ehemmiyetli oldukları son 200 yıllık dönemden, Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu gibi zorunlu bölgesel birliklere ve COP26'da kömürün yasaklanmasına kadar geçen son 200 yıl, küresel ekonomi politiğin göz alıcı dönüşümünün en somut örneğidir.
Sahip oldukları finansal sermayeden hep daha fazlasını kazanmayı hedef bellemiş ve bunun için de her yolu mübah gören faiz lobileri gibi; sadece daha fazla üretmeye, kazanmaya ve tüketmeye koşullanmış; kaynakları heba eden ve doğaya saygısı olmayan bir iktisat anlayışının, insanlığa kaybettirdikleri malumdur. Bu yüzden de yeni projeksiyonlarda, çevreyi ve doğayı yok etmek pahasına büyümek yerine; kalkınma programlarını, sosyal, çevresel, teknolojik vb. boyutları ile ele almak gerekiyor. Tabiatın ve çevrenin korunmasının tüm karar süreçlerinde merkezde değerlendirildiği yeni bir iktisadi düşünce yapısına ihtiyaç var.
Bu kaygıları merkezine alan yeşil devrim, küresel boyutta, adım adım ekonomi politikalarında da ağırlığını hissettirmektedir. Yeşil dönüşüm, ülkeye daha fazla doğrudan yabancı yatırım çekmek ve küresel iktisadi sistem ile uyumlu olmak için bir gereklilik halini de alacaktır. İklim krizinin ve ortaya çıkan faturaların, küresel ölçekte faizleri de yukarı çekme ihtimali var. İklim değişikliği ve ilgili mücadele önlemleri aynı zamanda enerji arz açıkları gibi bir dizi arz yönlü sorunlara da neden olabilmektedir.
Yeşil Devrimin Artan Ağırlığı
Yeşil devrimin, küresel ekonomi politikteki ağırlığı sürekli artıyor. Kasım 2021'deki Glasgow Zirvesi'nin (COP26) önemli sonuçlarından biri, sıfır emisyonlu araçlara geçiş için küresel bir mutabakat imzalanması oldu. Aralarında Türkiye, İngiltere, Kanada ve Norveç'in olduğu 30'un üzerinde ülke, 40 civarında şehir ile 10'un üzerinde araç üreticisi şirket (Ford, General Motors ve Mercedes-Benz gibi), benzin ve dizel yakıtlı araçların sıfır emisyonlu elektrikli araçlar ile değiştirilmesi konusunda bir mutabakata vardı.[2]
Bu dönüşüme ilgi, sadece mevcut otomobil üreticilerinde değil elbette. Çin'in en başarılı küresel şirketlerinden Huawei de 2021'de elektrikli araç pazarına adım attı. Teknoloji devi Apple'ın kendi elektrikli otomobil projesi de bu alana sürekli artan ilgiyi gösteriyor. Goldman Sachs ve Morgan Stanley gibi yatırım bankalarının enerjide yeşil dönüşüme 4 trilyon ABD doları yatırım yapmaya hazır oldukları açıklanmıştı.
Türkiye'de ise, TOGG ile başlayan elektrikli araç devrimine ek olarak; TEİAŞ verilerine göre, Cumhuriyet tarihinde ilk kez Kasım 2021 sonunda, rüzgâr enerjisi santralleri, %22,6'lik pay ile en büyük enerji kaynağı haline geldi.
Değişim Kaçınılmaz
Yeşil devrim, güneş ve rüzgâr gibi yenilenebilir kaynaklara yapılan yeni yatırımlar, HES ve nükleer enerji yatırımları ile fosil yakıtların enerji arzındaki payının düşürülmesi gibi adımlarla ağırlığını artırmaya devam ediyor. Kalkınmanın sürdürülebilirliğinin garantiye alınması için atılan bu adımlar, atık yönetimi, doğalgaz kaynaklarının çeşitlendirilmesi ve emisyonun düşürülmesi noktasında atılan benzer adımlar yeşil dönüşüm noktasında kritik önem arz-eder.
Sürdürülebilir kalkınma için, uzun vadede, yeni milli ekonomi politikaları ile birlikte küresel yeşil dönüşüm, gelirin adil dağılımı ve kaynakların doğru yönetimi gibi temel konulara yeniden odaklanmak gerekiyor. Türkiye özelinde cari açık sorunu da dış finansmana bağımlılık ve finansal kırılganlıklar noktasında çok çok önemlidir. Türkiye'nin bugün karşılaştığı nerdeyse tüm sorunların temelinde, son 1-2 yüzyıldır dış ülkelere karşı verdiği bu finansman, cari açık sorunu yatar. İhracatın rekabet gücünün, teşvikler, katma değeri yüksek üretime odaklanma ve Ar-Ge harcamaları ile artırılması ve cari açığın düşürülmesi sürecinin de yeşil dönüşüme uygun olarak sürdürülmesinde fayda var.
[Sabah, 4 Aralık 2021].