Yemen'in meşhur "sağduyusu" büyük bir sınavdan geçiyor. Arap Baharını Ali Abdullah Salih'i cumhurbaşkanlığından indirerek ve yardımcısı Abdurabbu Mansur Hadi'yi yeni cumhurbaşkanı seçerek "yumuşak" geçişle karşılamıştı.
İran destekli Husilerin başkent Sana'yı ele geçirmesiyle kriz kontrolden çıktı. Husilerin güney bölgelerini tek tek ele geçirerek Aden'e yaklaşması ise ülkeyi iç savaşın eşiğine getirdi. Cumhurbaşkanı Hadi, BM'ye mektup göndererek "gönüllü ülkelerin" askeri müdahalesine izin veren bir karar alınmasını talep etti. Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ile Arap Birliği Genel Sekreterliği'ne de askeri müdahale dahil her türlü yardım için başvuran Hadi'nin talebine olumlu yanıt Suudi Arabistan'dan geldi.
İran'ın artan nüfuzundan rahatsız olan S. Arabistan için Yemen'in Husilerin kontrolüne geçmesi telafi edilemeyecek stratejik bir kayıp olacaktı. Kral Abdullah döneminde Müslüman Kardeşler'in Yemen temsilcisi Islah Partisi'nin tasfiyesi için Husilerin Sana'yı ele geçirmesine göz yumulmuştu.
Beklenen Islah Partisi ile Husilerin savaşmasıydı. Islah Partisi'nin SünniŞii savaşını başlatmayı tercih etmemesi üzerine Husilerin ilerleyişi Hadi'nin önce istifa etmesi, sonra istifasını geri çekerek Aden'e kaçmasıyla sonuçlanmıştı. Yeni Kral Selman ise önceki dönemde yapılan stratejik hatayı tamire yöneldi. Böylece, Bahreyn müdahalesinde olduğu gibi S. Arabistan, KİK çerçevesinde Yemen'e müdahil oldu. 10 ülkenin savaş uçakları çarşamba günü akşamı Sana'yı bombaladı. Bu bombalama ile Yemen'deki kriz, Suriye ve Libya örneklerinde olduğu gibi bölgesel güçlerin vekalet savaşı aşamasına vardı.
ABD, Yemen'de KİK önderliğindeki operasyonlara lojistik ve istihbarat desteği veriyor. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü Bernadette Meehan ABD'nin askeri eyleme girmeyeceğini ancak askeri ve istihbarat desteği koordine etmek için S. Arabistan ile Ortak Planlama Hücresi oluşturduklarını açıkladı. ABD'nin bu operasyondaki konumu kritik önemde... S. Arabistan'ın nükleer müzakereler vesilesiyle ABD-İran yakınlaşmasından huzursuz olduğu biliniyordu. İran ile müzakerelerden "başarı" çıkarmak isteyen Obama'nın bu aşamada bölgesel konularda bile İran'ı direkt karşısına almak istemediği konuşuluyordu.
Bu operasyona desteğiyle Obama yönetiminin İran'ın artan bölgesel gücünü Yemen'de dengelemeyi tercih ettiği görülmekte. Yine de bu destek Obama yönetiminin Ortadoğu'daki krizlere kendisine müttefik yerel aktörler bularak müdahil olma stratejisinin yeni örneğini oluşturuyor. ABD için düşük maliyetli olan bu strateji krizleri çözmüyor hatta uzatarak kangrene dönüştürüyor.
Arap Baharının bir ülkesinde daha "değişim" rüzgârı iç savaş "kışına" döndü. ABD'nin Yemen dahil Arap Baharını yönetmedeki başarısızlığı tarihin sayfalarında yerini alacak. Bugün için kritik soru şu: S. Arabistan liderliğinde yapılan bu müdahalenin etkisi ne olur? Kara muharip güçleri devreye girmeden S. Arabistan'ın Husileri diplomatik müzakereye zorlaması kolay görünmüyor. İran ve S. Arabistan arasında bölgesel bir savaşın patlak vermesi seçeneğini muhtemel görmüyorum. En tehlikeli seçenek bu müdahalenin mevcut Yemen yönetiminin zaferiyle sonuçlanacak büyüklükte olmamasıdır. Bu da ülkedeki iç savaşın ve İran-S. Arabistan arasında bölgesel vekalet mücadelesinin derinleşmesi demek. Zeydi Husiler, KİK destekli Sünniler ve Selefi El-Kaide (ya da IŞİD) arasında Suriye tarzı bir iç savaşa sürüklenmek demek.
Daha bir hafta önce Sana'da Husilerin cuma namazı kıldığı iki camiye yapılan bombalı saldırıda 130'dan fazla kişinin öldüğünü hatırlayalım.
IŞİD'in üstlendiği bu saldırı Yemen'de dini-mezhebi radikalizmin kabile aidiyetleri ile sarmalanarak sertleşeceğine işaret ediyor.
Artık biliyoruz ki uzun süren iç savaşlar tarafların din adına uyguladığı radikalizmi ve şiddeti besliyor. Suriye'nin "sağduyulu" Sünniliği inisiyatifi aşırı Selefiliğe kaybetti; İran'ın Şiici milisleri cephenin en önünde ve şiddetin geldiği yer bir insanlık trajedisi.
Yemen'in "sağduyulu" Zeydileri de Sünnileri de aynı kaosun içine düşmek üzere.
[Sabah, 27 Mart 2015]