Pezeşkiyan hükümeti göreve geldiğinden beri içeride pek çok saldırının ve tartışmanın konusu oldu. Bu zamana kadar bu tartışmalar somut sonuç vermese de geçtiğimiz hafta yaşanan üç olay, hükümetin derin kan kaybını gözler önüne serdi.
Bundan bir önceki yazımda, Hamaney'in ABD ile müzakere kapısını kapatan konuşması sonrasında Pezeşkiyan'ın cumhurbaşkanlığının sorgulanmaya başlandığını, zira kendisinin o makamda oturmasının temel sebebinin, seçmen kitlesinin ondan beklediği ABD ile müzakere ve yaptırımların kaldırılması icraatları olduğunu belirtmiştim. Yine Pezeşkiyan'ın "verdiğim sözlerin farkındayım" mealindeki sözlerinin de Hamaney'in konuşması sonrası yaşanan umutsuzluk ve sorgulamaların yatıştırılması amacını taşıdığı da açıktı.
Ancak Cumhurbaşkanının, Ekonomi Bakanı Abdulnasır Himmeti'nin 2 Mart'taki Meclis gensoru oturumunda yaptığı konuşmadaki sözleri, hükümetin zayıflığını gözler önüne serdi. Pezeşkiyan, "Ben şahsen diyalog kurmanın daha iyi olacağına inanıyordum. Sonra Rehber [Hamaney] Amerika ile müzakere etmeyeceğimizi söyledi" diyerek kendisi ile dini lider arasındaki görüş ayrılığını gözler önüne serdi.
Fakat Pezeşkiyan, seçmenlerinin reformist olan bir kısmının kendisinden beklediği şekilde mücadele etmek yerine, "Rehberin çizgisini takip etmek zorundayız" diyerek teslim bayrağını çektiğini ifade etti. Bu konuşmanın yapıldığı oturumdan daha sonra Ekonomi Bakanının azledilmesi kararı 182'ye karşı 89 oyla verildi.
Himmeti, ekonomideki kötü gidişatın sorumlusu olarak muhafazakarların domine ettiği Mecliste cezalandırıldı. İran ekonomisinin kötü durumunun tek sorumlusunun Himmeti olmadığı, bu durumun uzun yıllardır devam eden uluslararası yaptırımlardan ve İran'ın Batı dünyası ile yaşadığı krizlerden kaynaklandığı elbette milletvekilleri tarafından biliniyordu. Hatta Himmeti bu ekonomik çöküş zincirinde sorumluluğu olan en zayıf halkalardandı. Zira kendisi yaptırımların kaldırılmasını hedefleyen bir ekonomik programa sahipti.
Yine de "Payidari Cephesi" adıyla bilinen sert muhafazakarların kontrolündeki Meclis, aylardır süren hükümet karşıtı eylemlerinin artık meyve vermesini istemişti. Pezeşkiyan'ın kendi bakanını savunmak yerine muarızlarının pozisyonunu tahkim edecek şekilde yaptığı teslimiyet konuşması, hükümetin artık reformist gündeminin olmadığının açıkça ilanıydı.
Tam da bunun üzerine, aynı gün, Stratejik İşlerden Sorumlu Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevad Zarif'in istifa ettiği haberi geldi. Zarif, 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmanın mimarı olarak, hemen hemen benzer bir görevi ifa etmek üzere Pezeşkiyan'ın yönetime aldığı isimlerden biriydi. Zarif'in üzerinde çok fazla tartışma olduğu için Pezeşkiyan onu Meclis onayı gereken Dışişleri Bakanı makamına önermek yerine yeni ihdas ettiği Stratejik İşlerden Sorumlu Cumhurbaşkanı Yardımcısı pozisyonuna atamıştı. Bir anlamda aslında bu pozisyon Zarif için oluşturulmuştu.
Fakat Zarif'in üzerinde hem farklı yönlerden gelen siyasi ve hukuki (çocuklarının ABD vatandaşı olmalarından dolayı üst düzey yöneticilik görevinde bulunamayacağı iddiasıyla açılan soruşturma) baskılar bulunuyordu hem de hükümetteki pozisyonunun varlık sebebi olan Batı ile müzakereler başlığı bir türlü hayata geçirilemiyordu. Bütün bu sıkışmışlık içerisinde Pezeşkiyan'ın da müzakereler hakkında karamsar konuşması, Zarif'in hükümetteki varlık sebebine son darbeyi indirdi.
Her ne kadar eski Dışişleri Bakanı, istifa sebebini açıkladığı yazıda Yargı Gücü Başkanı Muhsin Ejei'nin "dostça tavsiyesi" üzerine bu kararı verdiğini söylese de Zarif'in siyaseten bitirilmesine sebep olan, ABD ile müzakere yolunun kapatılmasının asıl sebep olduğu görülüyor. Zira hakkındaki soruşturmaya karşı hükümet üyeliğini gerekçelendirebilecek müzakere meselesi artık ortada yok.
Elbette mevzu İran olduğunda, görünen tablonun her an tersine dönmesi ihtimali mevcut. Trump'ın yürürlüğe koyduğu maksimum baskı siyasetinin İran'a muhtemel ekonomik zararları, Pezeşkiyan'ın konuşması sonrası İran riyalinde yaşanan değer kaybıyla sinyallerini verdi. İran'ın 7 Ekim sonrası zayıflayan bölgesel siyasi tutunumu ve askeri kayıpları, ABD ile anlaşma doğrultusunda adımlar atmasını zorunlu bir tercih olarak savunan kesimleri öne çıkarmıştı. Bu kesimlerin pozisyonu, yaşanacak ekonomik kayıplar sonrasında daha da güçlenecek. İran gibi pragmatik açılımlarıyla meşhur bir devletin ABD ile sürpriz bir anlaşma yapması da bu anlamda muhtemel bir seçenek.
Yine de iç siyasi dengelerin Pezeşkiyan hükümeti aleyhine somutlaştığı bir dönemden geçiliyor. Bugüne kadar hükümete, sadece içeride toplumu rahatlatacak icraatlar ve ABD ile olası bir müzakere sürecine hazırlıklı olması yönünde bir alan açılmıştı. Şimdi müzakere alanı kapanmış görünüyor. Yaptırımlar kaldırılmadan toplumun nasıl rahatlayacağı ise şüpheli. Zira toplumun üzerindeki ekonomik baskı, son yılların en çok tekrarlanan şikâyet konularının başında geliyor. Eğer müzakere masasının kurulması için adım atılmazsa, reformist ve ılımlı seçmenin de tamamen Pezeşkiyan'dan yüz çevirmesi yakındır. Böylece Pezeşkiyan, hem muhafazakar hem de reformist seçmenin ilgi alanından çıkmış olacak. Ancak onun seçilmesine zemin hazırlayan İran siyasetinin tek renkliliği ve dar bir alana sıkışmışlığından duyulan rahatsızlık, toplumun çok daha şiddetli hissedip itiraz ettiği bir gerçek haline gelecek.
[Sabah, 8 Mart 2025]