SETA > Yorum |
Türkiye nin İnsafı Avrupa nın Hesabı Arasında Suriye

Türkiye’nin İnsafı, Avrupa’nın Hesabı Arasında Suriye

Uluslararası yardım kuruluşlarının tam manasıyla sessiz kaldığı Suriye'de yaşananlar karşısında, Türkiye tüm ülkelere örnek gösterilecek “uluslararası bir sosyal yardım politikası” uyguladı.

11 tarihinde ilk Suriyeli mültecilerin Türkiye'ye gelmesiyle başlayan Suriyeli mülteciler konusu artık sadece Türkiye'nin değil, tüm dünyanın en sıcak ve insani sorunu.

Türkiye'ye sığınan Suriyelilerin sayısı, Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliği (UNHCR) Kasım raporuna göre 2.287.360 kişiye ulaşmış durumda. Üstelik bu sadece kayıtlı olan mülteci sayısı. Son göç dalgasıyla bu rakamın 3,5 milyona yaklaşması öngörülüyor.

Diğer ülkelerle kıyaslandığında ise, Türkiye'nin Suriyeli mülteciler konusunda maddi ve manevi ciddi bir sorumluluk taşıdığı ortada. Toplamda 4 milyonu aşan Suriyeli mültecilerin yarısından fazlasını Türkiye misafir ediyor.

Suriyeli mültecilere hiçbir önkoşul öne sürmeden onlara kapı açan Türkiye, yardıma ihtiyaç duyan kişinin kimliğini, hangi ülkeden geldiğini önemsemeden bir yardım politikası yürüttü. Gıda ve barınmanın yanı sıra mülteciler, eğitim, sağlık ve istihdam alanlarında da güçlendirildi.

ULUSLARARASI SOSYAL YARDIM ÖRNEĞİ
Uluslararası yardım kuruluşlarının tam manasıyla sessiz kaldığı Suriye'de yaşananlar karşısında, Türkiye tüm ülkelere örnek gösterilecek "uluslararası bir sosyal yardım politikası" uyguladı.

Kendi borçlarını ödeyemeyen, hatta borcun faizini bile ödemekten aciz olan bir ekonomiye sahip olduğumuz borca ve yardıma ihtiyaç duyduğumuz günlerden, uluslararası düzeyde özellikle gelişmiş ülkelere ve yardım kurumlarına ders olabilecek bir sosyal yardım politikası uygulayabilen bir zaman yaşanıyor.

Mülteciler için eğitim, sağlık, barınma ve gıda gibi temel ihtiyaçlarının karşılanması için harcanan kaynak ise, 4 yılda yaklaşık 8 milyar dolar. Bu kaynağın yalnızca 455 milyon doları, uluslararası yardım fonundan geldi.

Mültecilere harcanan bu kaynağın ülke bütçesine zarar vermemesi ve ekonomik göstergeleri olumsuz etkilememesi ise Türkiye ekonomisinin dışardan gelebilecek, üstelik birincil olarak Türkiye'yi etkileyecek bir krize karşı dayanıklı olmasından kaynaklanıyor.

Yani Türkiye ekonomisi, Suriye'deki savaştan kaçan ve yaşam hakkı için Türkiye'ye sığınan hiçbir Suriyeliyi "açık kapı" politikasıyla geri çevirmezken, aynı zamanda Suriyeliler için bir yaşam standardı oluşturmaya çalışmış.

Bunu da yanı başında Irak ve Suriye'de yaşananlardan dolayı ortaya çıkan jeopolitik riskler dolayısıyla kendi siyasi istikrarı ve toplumsal huzuru da tehdit edilen bir dönemde bir ülkeden bahsediyoruz üstelik.

AB SURİYE'DE ÜÇ MAYMUNU OYNARKEN TAVSİYE VEREMEZ
Yaklaşık 5 yıldır Suriye'deki trajedi karşısında üç maymunu oynayan Avrupa ülkelerinin, Suriyeli mültecilerin Avrupa'ya geçme istekleri karşısında duyarlı(!) davranış sergilemeye başlamaları ise, küresel siyasetin ve ekonominin belirli özelliklere göre ayrışmasının kanıtı.

Suriyeli mültecilerin Ege Denizi'ni geçerek önce Yunanistan'a, oradan da Avrupa'nın diğer ülkelerine gitme isteği, Avrupa ülkelerinin Suriye'deki vahşete gözlerini açmalarına sebep oldu.

İlginç olan ise, yıllardır Suriye'de yaşananlara ses çıkarmayan Avrupa ülkeleri, Suriye'den gelen göç dalgasını engellemek için Türkiye'ye muhtaç durumda olmalarına rağmen, fütursuzlukla Türkiye'ye tavsiye vermekten geri durmuyorlar. Üstelik bunu AB bütçesinden Türkiye'ye Suriyeli göçmenler için verilen 3 milyar Euro'yu öne sürerek yapıyorlar.

Türkiye'nin ne 3 milyar Euro'ya ihtiyacı var, ne de insani yardım konusunda üç maymunu oynayan AB ülkelerinin tavsiyelerine. Ancak, zaten Yunanistan kriziyle bunalan AB yine Yunanistan üzerinden gelecek Suriyeli mülteci sorunuyla baş edebilmek için Türkiye'nin ortaklığına mecbur.

Kafalarındaki "borçlu ülke Türkiye" algısında kurtulamayanların anlamaları gereken, ödeyecekleri 3 milyar Euro Türkiye için değil, kendileri için lütuf. Suriye krizi çözülmediği müddetçe, krizin Avrupa'ya yayılması kaçınılmaz.

Avrupa ülkelerinin bu krizi Türkiye gibi başarıyla yönetebileceği ise tam bir muamma.

[Yeni Şafak, 11 Şubat 2016].