Gelecek hafta Londra’da yapılacak NATO zirvesinde Polonya ve Baltık devletlerinin güvenliği için hazırlanan bir savunma planının kararlaştırılıp yayınlanması öngörülüyordu. Ancak Türkiye böyle bir adımın atılmasını engellediği için NATO’da bir krizden bahsedilmeye başlandı.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un “NATO’nun beyin ölümünün gerçekleştiğine” dair sözlerinin ardından ciddi bir imaj sorunu yaşayan İttifak bu zirvede birlik görüntüsü vermeyi planlıyordu. Batı medyası, şimdi Türkiye’nin tutumu yüzünden zirveye yeni bir krizle gidildiği yorumları yapıyor. 70. yılında NATO’nun sorunlarla boğuştuğu ve üyeleri arasındaki görüş ayrılıklarının derinleştiği görülüyor.
Türkiye, aslında oldukça iyi ilişkilere sahip olduğu Polonya ve Baltık devletlerinin güvenliği açısından çok önemli bir adım olan söz konusu savunma planını neden bloke ediyor?
Tahmin edilebileceği gibi, Ankara’nın söz konusu ülkelerin savunmasına katkıda bulunacak adımların atılmasına karşı çıkmak gibi bir niyeti yok. Sadece bu onay için kendi sunduğu ve ABD tarafından bloke edilen savunma planının da yayınlanmasını şart koşuyor.
NATO içerisinde uzun zamandır var olan bir çifte standarda dikkat çekmeye çalışıyor.
Ankara’nın NATO tarafından yayınlanmasını istediği savunma planı, aynı zamanda NATO’nun da güneydoğu sınırı olan Türkiye’nin güney sınırlarından gelen PKK/YPG terörü karşısında NATO üyelerinin siyasi desteğini talep ediyor. PKK’nın bir kolu olan YPG’nin de terör örgütü olarak tanınmasını içeren bu talep, bu örgütle yanlış ilişkiler kurmuş ABD tarafından reddediliyor. Zira Washington’daki Türkiye karşıtlarının YPG ile Suriye’de kurdukları “yanlış” ortaklık şimdi Türkiye’nin haklı talepleri konusunda “doğru” adımı atmalarını engelliyor.
Türkiye, NATO tarafından yayınlanmasını istediği savunma planıyla aslında Barış Pınarı Harekâtı’nın yeni bir cephesini icra ediyor. Sahada PKK/YPG’ye karşı yürütülen başarılı askerî operasyonların ardından, şimdi NATO’daki “müttefiklerinin” PKK’nın bir parçası olan YPG’yi de terör örgütü olarak tanımalarını, Türkiye’nin Suriye topraklarında bu örgüte karşı mücadelesinin meşruluğunu kabul etmelerini ve en azından siyasi destek vermelerini sağlamaya çalışıyor.
Başta ABD ve Fransa gibi önemli NATO üyelerinin bu meselede müttefikleri olan Türkiye’nin değil de YPG/PKK’nın yanında saf tutmaları Ankara’nın bu çabasının ne kadar gerekli olduğunu gösteriyor.
Türkiye bu tavrıyla, Batılı ortaklarına “gerçek müttefik olacaksak artık elinizdeki sopayı bırakın” diyor.
Ellerinde, istediklerinde Türkiye’ye hiza vermek için kullandıkları PKK/YPG sopası varken Ankara ile sahici bir ittifak ilişkisi kuramayacaklarını anlatmaya çalışıyor. NATO Genel Sekreteri Stoltenberg “Bütün müttefikleri korumak için gerekli planlarımız var” derken bazı İttifak üyelerinin Türkiye’ye saldıran terör örgütleriyle iş birliği yapmaya devam etmelerinin açıklanabilecek bir tarafı olmadığını izah etmeye çalışıyor.
Peki, bundan sonraki süreç nasıl gelişir?
Olması gereken, Ankara’nın PKK/YPG konusundaki haklı taleplerinin kabul edilip Türkiye tarafından talep edilen savunma planının da yayınlanması ve sonrasında Türkiye’nin Polonya ve Baltık devletlerinin savunmasına yönelik planı onaylamasıdır kuşkusuz.
Ancak bugüne kadarki tecrübe gösteriyor ki, Batılı “müttefikleri” Türkiye’nin taleplerini kabul etmek yerine yoğun bir siyasi baskıyla Ankara’yı geri adım atmaya zorlayacaklar. Bu aşamada medya da devreye girerek, Türkiye’yi gereksiz yere NATO’da kriz çıkaran ve İttifak üyelerinin güvenliğini tehlikeye atan ülke olarak göstermeye çalışacaktır.
ABD ve Avrupa ülkelerindeki Türkiye karşıtı lobilerin Ankara’nın terörle mücadele konusunda NATO cephesinde attığı bu adımdan çok rahatsız oldukları kesin. Zira Türkiye’ye karşı düşmanca politikalarında en fazla başvurdukları araçların başında PKK/YPG ile FETÖ gibi terör örgütleri geliyor.
Bu araçlardan kolay vazgeçmek istemeyeceklerdir.
Etkili bir medya kampanyasıyla, haklı olan Türkiye’yi, huzursuzluk çıkaran haksız bir ülke olarak göstereceklerdir.
[Türkiye, 30 Kasım 2019].