Türkiye ile Almanya arasında son dönemde ilişkileri normalleştirerek her iki ülkenin de yararına olacak şekilde iş birliğinin öne çıktığı bir düzleme getirme çabaları görülüyor. Kuşkusuz her iki ülke arasında hâlâ ciddi sorunlar bulunuyor ve gerek Türk gerekse Alman siyasetçiler bu konularda karşılıklı eleştirilerini dile getiriyorlar. Ama bu eleştirilerin dozu 2016-2017 yıllarındaki krizler sırasında söz konusu olan seviyenin çok altına düşmüş durumda.
Devletler arasında değişik nedenlerle anlaşmazlıkların yaşanması ve bu anlaşmazlıkların siyasetçilerin sert açıklamalarına yansıması uluslararası ilişkilerin doğası gereği sık rastlanan bir durumdur. Ancak rasyonel olan, bu anlaşmazlıklar sonucu yaşanan gerginliğin her iki tarafa da ciddi zararlar verecek kadar uzatılmamasıdır.
İşte, Türkiye ile Almanya’nın son bir yıl içerisinde aralarındaki gerginliği azaltma yönündeki çabalarını bu rasyonel tutumun bir gereği olarak görmek gerekir. Yoğun ekonomik ilişkilere sahip olan ve Almanya’da yaşayan üç milyonu aşkın Türkiye kökenli insandan dolayı özel bağlara sahip olan iki ülkenin sorunları tırmandırmaktan vazgeçip normalleşme yönünde adımlar atmaları, gerek Türkiye gerekse Almanya’nın çıkarları açısından beklenen gelişmeydi.
İki ülke arasında karşılıklı sert eleştirilerin sona erdirilip iş birliği alanlarına vurgu yapılması Türkiye ile Almanya arasındaki sorunların sona erdiği anlamına gelmiyor kuşkusuz.
Başta PKK ve FETÖ konularındaki tavrı nedeniyle Almanya’ya Türkiye’nin eleştirileri devam ederken, Berlin de Rusya ile yakın ilişkileri ve iç siyasette FETÖ ve PKK ile mücadelede attığı adımların sert olduğu iddiasıyla Ankara’ya yönelik eleştirilerine devam ediyor. Ayrıca Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliği konusunda Almanya’nın engelleyici tavrı da devam ediyor.
Bu sorunlara rağmen birçok alanda iş birliği yapmalarının kendi çıkarları açısından zorunlu olduğunu gören iki ülke liderleri, aralarındaki diyaloğu sürdürmeye ve güçlendirmeye çaba sarf ediyorlar. Mülteci meselesi ve ABD’nin hukuksuz yaptırımlarına karşı ortak tavır Türkiye ve Almanya’yı iş birliğine zorlayan alanların başında geliyor.
Almanya’nın Suriyeli mülteciler için AB çatısı altında Türkiye’ye aktardığı finansal destek bu konuda Türkiye’nin yükünü kısmen de olsa hafifletirken, Türkiye’nin Avrupa’ya mülteci akınının önlenmesi konusundaki etkili desteği başta Almanya olmak üzere Avrupa’da yabancı ve mülteci karşıtlığı üzerinden siyaset yaparak iktidarları zorlayan aşırı sağ siyasetin önünün kesilmesi konusunda çok önemli bir işlev üstleniyor. Mülteci sorunu nedeniyle yaşanan krizler nedeniyle koltuğu sürekli sallantıda olan Alman Başbakanı Merkel için Türkiye’nin bu konudaki desteğinin ne kadar önemli olduğunu anlatmaya gerek yok.
Bütün bu göstergeler Türk-Alman ilişkilerinin iş birliği ekseni üzerinden yürütülmesinin gereğine işaret etmesine ve her iki ülke liderlerinin son dönemde bu yönde adımlar atmasına rağmen bu konuda önemli riskler olduğunun da altını çizmek gerekir.
Aslında 2016-2017 yılları arasında iki ülke ilişkilerindeki gerginliği yükseltip kriz seviyesine çıkaran bazı faktörlerin hâlen varlığını koruduğu görülüyor.
Bunların başında Almanya’daki Türkiye karşıtı lobinin Türk-Alman ilişkilerindeki normalleşme adımlarını baltalamak için atacağı adımlar geliyor. Türkiye’deki iktidarın devrilmesi için başlattıkları uluslararası kampanyanın önemli ayaklarından biri olarak gördükleri Almanya’yı Türkiye ile iş birliği yapan değil, Türkiye karşıtı politikalar izleyen bir ülke olarak görmek isteyen bu lobinin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eylül sonunda yapacağı Almanya ziyaretinde iki ülke ilişkilerine ciddi zararlar verebilecek provokasyon hazırlığında olduğu görülüyor.
Bu provokasyonlara karşı her iki ülkenin de hazırlıklı olması ve yeniden 2016-2017 yıllarındaki sert söylemlere dönmemeleri, her ikisi de ortak tehdit ve risklerle karşı karşıya olan Türkiye ve Almanya’nın çıkarlarının korunması açısından çok önemlidir.
Almanya’daki Türkiye karşıtı lobinin geçen yıllarda iki ülke arasında yaşanan krizlerin ortaya çıkmasında oynadığı rol düşünüldüğünde, Berlin’in büyük ölçüde AK Parti karşıtı diasporadan oluşan bu lobinin kendi iç siyasi gündemi doğrultusunda Almanya’nın Türkiye politikasını ipotek altına almasına izin vermemesi Türk-Alman ilişkilerinin selameti açısından büyük önem arz ediyor.
[Türkiye, 1 Eylül 2018].