Türkiye'nin güney sınırlarında küçük devletçikler inşa edildiği artık sır değil. Sanki Arap komşularıyla arasına duvarlar dikiliyor. Ama dikkat edin bu üç beş günün hikâyesi değil.
En azından 2003 yılından bu yana ilerleyen bir eğilim. Amerikalılar savaşı başlatırken Türkiye'den yeterince destek alamadıkları bahanesiyle Iraklı Kürt gruplara daha da yaklaştılar. Talabani'yi yeni Irak'ın Cumhurbaşkanı yaptılar. Barzani'ye de Kuzey Irak'ı verdiler.
O tarihlerde bağımsızlık çok mümkün görünmüyordu.
"Şimdilik yarı otonom bölge olarak kal sonra bakarız" dediler. Kısaca söylemek gerekirse bugünün temelleri o tarihlerde atıldı.
O zamandan bu zamana sürekli gelişen bir eğilim var. Şimdilerde buna Kuzey Suriye eklendi. Bir zamanlar Barzani'ye verilen fiili destek artık PKK/ PYD'ye veriliyor. Orada da benzer bir fiili durum yaratma gayreti var. O da yavaş yavaş gelişti. Batı'da Münbiç'e kadar adım adım ulaştı. Türkiye Fırat Kalkanı Operasyonu'nu gerçekleştirmemiş olsaydı, Hatay'a kadar dayanırdı. Yapılan askeri yardımları hiç saymıyorum. Artık çok ağır silahlar içerdiğini ve binlerce tırlık rakamlara ulaştığını hepimiz biliyoruz.
Bu kayıtlara bakınca"salam kesme"taktiği olarak adlandırılan bir yöntemin 15 yıldır uygulandığını görüyoruz. Bir yandan birileri Türkiye'ye endişelenmeyin diyor bir yandan da bu devletçiklerin inşasına devam ediyor.
Her ne kadar bölgedeki devletçik adayları sabırsızlansa da Amerika bu konuda oldukça temkinli. Türkiye gibi endişe içerisindeki bölge ülkelerini sürekli tutmadığı sözlerle geçiştirmeye gayret ediyor
Bölge ülkeleri ise iki eğilimin arasında gidip geliyor. Ya bir çaresizlik halinde etrafını izliyor ya da ani tepkilerle sorunları kendi lehlerine sürdürmeye gayret ediyor. Son Barzani krizi de bu çerçevede anlaşılmalı. Kimileri yapılacak bir şey yok derken, birileri de sert tutum takınmayı öneriyor.
Ben bu işin burada bittiğini düşünmüyorum. Ne çaresizlik söz konusu ne de anlık sertlikler çözüm olur. Başta Türkiye olmak üzere bölge ülkeleri kendilerine tutarlı kararlı ve uzun vadeli stratejiler belirlemek zorunda.
Barzani'nin referandum meselesi son bir haftaya sıkıştırılmamalı.
Bu referandum kararından sonra yine iki grup çıkacak ortaya. Birileri engelleyemiyoruz laflarını gündeme sokacak bir diğeri göz ardı etme eğilimine girecek. Ama Türkiye'nin rakipleri adım adım ilerlemeye devam edecek.
Böylesi salam kesme taktiklerine karşı izleyebileceğiniz iki yöntem vardır. Birincisi ani sert tepkileri sürprizler halinde üretmektir.
Bu yöntemin maliyeti düşük fakat riski yüksektir. Barzani gibi aktörleri uzun müddet görmezden gelirsiniz ve bağımsızlık ilan etmeye kalktığı gün öyle çılgın bir cevap verirsiniz ki, bir daha kimse salamı inceden kesmeye cesaret edemesin. Ama bu çoğunlukla askeri müdahale demektir. Savaşın barındırdığı her türlü riski barındırmaktadır. Bu nedenle çok önerilmez
İkincisi ise sürekli baskı kurmaktır. Daha maliyetli fakat daha garantilidir. Yani Barzani'ye karşı uygulanacak ekonomik ve siyasi baskıları krizlere göre ayarlamazsınız sürekli hale getirirsiniz. Eğer Barzani Habur'un referandum sırasında kapanacağını ama altı ay sonra açılacağını düşünüyorsa, o ekonomik baskının hiçbir anlamı olmaz. Bu tür baskılar uzun süre uygulandığında sonuç verir. Amerika'nın İran'a ekonomik baskısı bile ne kadar uzun zaman gerektirdi. İran hemen yatıştırıcı söylemler kullanıp aynı zamanda ambargoda delikler açmaya çalıştı. Ama uzun süren ambargo İran'a diz çöktürdü. Aynı şekilde Türkiye'nin gerçekten Irak'ın toprak bütünlüğü diye bir politikası varsa, bunun yöntemleri mevsimlik değil sürekli hale getirilmeli.
Yoksa sonuç almak çok güç olur. Bu iş burada bitmedi. Devam edecekler.
Türkiye de kendini ona göre ayarlamalı.
Ama unutmayalım. Birileri yine çıkacak ortaya. "Yapacak bir şey yok. Ticarete devam edelim" diyecek. Böyle gitgeller olursa birileri salamı inceden doğramaya devam eder.
[Takvim, 26 Eylül 2017].