Bugün sonlandıracağımı önceki yazımda belirttiğim “Trump'lı Yeni Dünya” serime bir es vermek durumundayım. Nitekim yine Trump'ın sürüklediği bir dalgayla birlikte, piyasaların bünyesi fena halde hırpalanmakta ve ne yazık ki, Türkiye de bundan nasibini alıyor. İşte 8 Kasım'dan bu yana izleyip görüyoruz, detaylarıyla mütemadiyen yorumluyoruz.
Bugünkü yazımda Trump'lı yeni dönem şemsiyesinin altındaki Türkiye özeline inmek istememin başlıca nedeni, TCMB'nin dün açıkladığı faiz kararı. Bir diğeri ise, bizler tam bu kararı yorumlarken ve piyasalara etkilerini görmeye çalışırken Avrupa tarafından uçup gelen haberler.
Malumunuz; ABD Doları aldı başını gidiyor. Trump'ın ekonomisini hızlandıracağına ve buna bağlı olarak FED'in faiz artırımı ile bunun muhtemel devamına dair yoğun beklentiler, doları kral yapmış durumda. Tabii kral demişken, ABD ekonomisi üzerindeki her yönlü potansiyel etkisi de tartışılır ancak kastım para biriminin kendisi babında…
İşte Dolar Endeksi'nin hali ortada… Ve bu süreçte, yükselen ekonomilerin para birimleri de bir paket misali payına düşeni az çok alıyor. Biz, maalesef çok alanlardanız.
DOLAR KRAL OLDU
Trump'ın Başkan olacağının bilinmesine saatler kala bir noktadan dünkü PPK toplantısı öncesi saatlere bir çizgi çektiğimizde, Meksika Pesosu bu köşede de işlediğim malum nedenlere bağlı olarak en şiddetli hırpalanan para birimi olarak öne çıkıyordu. 8 Kasım sonrası Meksika'dan düşük ikinci şiddette öne çıkanlar arasında ise, Güney Afrika Randı, Brezilya Reali ve Türk Liramız göze batıyordu. Baktığınızda, Polonya'dan Malezya'ya, Endonezya'dan Hindistan'a kademe kademe değişen şiddetlerde kayıplara da şahit olduk. Tabii Ruble gibi, keyfi en az bozulanlar kategorisi de var.Dolayısıyla TL'nin bu global sarsıntının içinde en çok hasara maruz kalan para birimlerinden olduğunu ve negatif ayrıştığını görmekteydik. Üstelik bu dönemde “oynaklık” anlamında da para birimimizin ön sıralarda rol aldığını eklemek gerek. Bu görünüm ise, ağır dış dünya gölgesinin üzerine ülke risklerinin eklenmesiyle koyulaşmaktaydı.
SİHİRLİ DEĞNEK DEĞİL
Şimdi buradan konumuza bağlayıp TCMB toplantısına gelelim:Öncesinde çok konuşuldu. “Bir aksiyon gelmez” yorumları ağır bastı. Oysa böyle bir ortamda Merkez'in kıpırdamaması, varlık nedenini sorgulatmaz mıydı?
Ben bunun yerine şahsen, “buradayım” mesajı verecek, ya da nasıl söylesem, en azından bunu piyasaya hatırlatacak bir Merkez Bankası ummaktaydım. Mesela, bandın ortasına küçük bir dokunuş yapan…
Kurdaki kayıplara sihirli bir değnek olmazdı bu belki ancak algı kanalından gelecek dolaylı etkilere ön ayak olabilirdi. Atmış olduğu döviz likiditesini rahatlatacak yeni adımlar da yine gerekirdi ancak şu bağımsızlık çerçevesinden üstüne gelen imajdan silkelenmek açısından, faiz konuşurdu.
BUGÜNLERİN YARINLARI
Ve yaptı. Merkez, 1 hafta vadeli repo ihale faiz oranında 50, marjinal fonlama oranında ise 25 baz puan artırım kararı verdi. Peki, bu karar verilirken, kuru dizginlemeye ne derece yetmesi düşünüldü? Orası şüphesiz epeyce tartışılır. Ki söz konusu etkiyi şu anda net bir şekilde yorumlamamız da oldukça güç. Zira yukarıda da belirttiğim gibi, PPK kararının nasıl sindirileceğini anlamaya vakit kalmadan, Avrupa Parlamentosu'ndan gelen menfi havadisle karıştık.O mevzuya gelmeden önce ise TCMB meselesini kapatacak olursam; yeterli-yetersiz tartışmasına hiç girmeden, Merkez'in buradaki asıl aksiyonunun “sinyal” vermek olduğunu düşünüyorum. Nitekim PPK'nın dün, “gerektiğinde elimdeki araçları kullanmaya hazırım” mesajını vererek bir giriş yapması gerekiyordu. Buradaki argümanım ise şu: TCMB'nin kurun sadece bugünü değil, dünyanın girdiği yolu görerek yarını üzerinde de gözü olması gerekiyor. Dolayısıyla dün verilmiş olan sinyal, varlık ve duruşa dair bir anlam taşıyor kanaatindeyim. İlgili gürültüyü bir şekilde bastırmayı amaçlayan…
AVRUPA CEPHESİ
Şimdi düşünülebilir tabii: Artırdı da ne oldu? AB haberi gelince etkisi mi kaldı? Dolar/TL, 3,44'ü geçti.O noktada da soruya soruyla cevap vereyim: TCMB'nin hamle yapmaması üzerine gelen bir AB haberi, daha mı iyi sonuçlanırdı?
Nitekim en azından, kümedeki önemli bir eleman olan ve ülkenin para politikasını yöneten kurumun çaba gösteriyor olabildiği sinyaline ihtiyacımız var. Öte yandan kur meselesinde TCMB, ancak aktörlerden biri olarak konumlanabilir. Nitekim etkili çözümler, ancak doğru teşhislerden gelebilir. O halde, teşhisin müdahale edemediğimiz dış cephesini dikkatle izlemeye devam ederken, içerideki dertlerimizin doğurduğu riskleri bertaraf etmek, elimizden gelebilecek en esaslı çözümdür.
Bu bağlamdaki dinamikler düşünüldüğünde ise, Avrupa Parlamentosu'ndan gelen Türkiye ile katılım müzakerelerinin geçici olarak dondurulmasına ilişkin “tavsiye” kararı, bizi son dönemde biriken AB riskinin tavan yaptığı bir mertebeye taşımış oldu. Bin türlü terörle mücadele etmeye ve kapısına dayanmış savaşlara göğüs germeye çalışan Türkiye'ye kötü günlerinde dost olarak işbirlikçi bir kazan-kazan alternatifini tercih etmeyen Avrupa cephesi, bu haberle ülke riskimize tuz biber ekmiş oldu.
Şimdi şunun da altını çizmek gerek tabii: Bu tavsiye, AB için bağlayıcı değil. Bununla birlikte, üye devletlere ve Avrupa Komisyonu'na bir çağrı… Ve ne yazık ki, dış dünyada imajımızı zedeleyecek bir hadise…
Evet, kızgınız ve hayallerimiz kırık. Ve biliyoruz ve yaşıyoruz ki; bunca haksızlık ve dertle boğuşmak kolay değil. Lakin yine de, sabırla fırsatlara odaklanmamız ve risk görünümümüzü yumuşatmamız gerekiyor. Bu aynı zamanda, iş ortamımızı düzeltmeyi de içeriyor. Zira şu çok zor dönemden geçerken, verdiğimiz ve vereceğimiz sinyaller azami önem taşıyor.
[Yeni Şafak, 25 Kasım 2016].