Kerkük’ün merkezi hükümetin kontrolüne girmesi Irak’ta yeni bir dönemi başlatıyor. Türkiye dahil sahadaki aktörler bundan sonra atacağı adımlarla risk-fırsat eğrisinden paylarına düşeni alacaklar. Kesin olan tek şey şu an sabit olarak gördüğümüz her şeyin aslında değişken olduğu. Bu değişkenlikte Türkiye’nin fırsatları maksimize etmesinin yolu PKK’ya dair bölgesel bir mutabakat geliştirebilmesinden ve son yıllarda palazlanan PKK’yı nokta operasyonlarla vurmasından geçiyor. Yani Türkiye yeni denklemden PKK’yı sınırlandırabildiği miktarda kazançlı çıkacak.
Barzani hesapsızlığıyla PKK’ya iki açıdan alan açtı. Birincisi, Peşmerge’nin aşınan güvenirliliğinden oluşan boşluğu doldurmak için PKK’ya fırsat tanıdı. Kuzey Irak halkı hem KDP’ye hem de KYB’ye kızgın. Sincar’ı hatırlayın; DEAŞ geldiğinde Peşmerge kaçmış, PKK ise kurtarıcı rolüne soyunmuştu. Her ne kadar PKK da Kerkük’ten kaçmak zorunda kaldıysa da sorumluluk Peşmerge’nin omuzlarında. İkincisi, bir süredir kızıştırılan etnik-mezhepsel gerginlik PKK gibi etnik ajitasyon ustası bir örgütün ekmeğine yağ sürüyor. Milliyetçiliğin bu kadar körüklendiği bir zeminde “Kudüs”ü çatışmadan terk eden KDP veya KYB değil; PKK gibi örgütler fayda sağlar.
Hal böyleyken Türkiye PKK’yla iki yönlü mücadele ortaya koymak durumunda. Öncelikle Türkiye içerisinde örgütün askeri ve finansal kaynaklarına yönelik operasyonların artırılmasının, kapsamının genişletilmesinin ve daha yaratıcı formüllerle çeşitlendirilmesinin tam zamanı. Hem güvenlik güçlerine hem de istihbarata büyük sorumluluk düşüyor. Operasyonlarla PKK’nın can damarını keserken, PKK’nın ve destekçilerinin ajitasyon ve manipülasyonuna fırsat verdirmemek elzem.
Yeni dönemde Türkiye’nin PKK ile mücadelesinin aslan payı sınır dışında olacak. Bunun bir Suriye bir de Irak ayağı var. Referandumun açtığı alanın PKK tarafından doldurulmaması için Irak’taki müzakere masasının bir an önce kurulması; Kürtlerin, Türkmenlerin, Arapların vs. haklarının güvence altına alınması için Türkiye’nin aktif rol oynaması lazım. Aynı zamanda Irak merkezi hükümetine verilen desteği PKK’yla mücadeleye endekslemek de gerekli. Merkezi hükümetin hamisi birden fazla, içerde vekillerinin gündemini yürüten birçok yetkili var. Mevcut hava yanıltmasın, kısa sürede Türkiye-merkezi hükümet arasındaki olumlu hava dağılabilir. Bu sebepten hızlıca merkezi hükümetle birlikte somut adımlar atacak mekanizmalar kurmak ve hem Türkiye-Irak hem de Irak-Suriye sınır hattındaki PKK’ya yönelmek lazım.
Suriye bağlamı ise yeni gelişmelere gebe. Rakka sonrasında ABD-PKK ilişkileri ezberleri bozabilir. (PKK, Barzani’yi satan bizi de satar diyor; ABD’den ilk defa YPG/PKK karşıtı sesler yükseliyor) PKK ile Rusya yakınlaşmasını gözlemleyebiliriz.(Tel Rıfat’ta çekilen Rus bayrakları) Esed rejimi PKK eliyle doğrudan Türkiye’yi hedef alabilir. (Deniz yoluyla PKK’lıları Türkiye’ye Esed rejimi sızdırıyor) Bu değişkenlikte Türkiye PKK konusunda bir bölgesel mutabakat kurmak zorunda. Sınır hattımızın güvence altına alınması için nokta operasyonlar olmazsa olmaz. Aynı zamanda PKK’ya karşı olan Suriyeli Kürtlerle şimdiye kadar efektif bir şekilde kurulamayan angajman için de daha fazla beklenmemeli.
PKK kendisini en güçlü hissettiği zamanda kündeye getirilebilir. Yeter ki bütüncül bir mücadele stratejisi ortaya koyulabilsin.
[Akşam, 23 Ekim 2017].