Zamanında Nobel Edebiyat Ödülü alan Afrikalı yazar Soyinka'nın bir sözü var: Keşke petrolün dumanının kokusunu hiç almasaydık.
Soyinka bu sözleri ülkesi Nijerya için sarf ederken, keşkesini de, petrolsüz daha gelişmiş bir ülke olabilme fırsatını kaçırmak olarak açıklıyordu.
Bugünlerde bu itirafın daha farklı bir versiyonunu ise, zengin bir ülke yapıyor: Suudi Arabistan… Baksanız; 2015 verilerine göre kişi başına 20.800 dolar civarı bir gelire sahip refah içinde bir ülke ancak dışı seni, içi beni yakar cinsten. Zira içi petrolle dolu... Geri kalan elle tutulur güçlü bir üretim dinamiğine rastlamak zor. Anlayacağınız; ekonomi gösterişli giysilerinin altında büyük ölçüde fosil.
VİZYONER İTİRAF
Bahse konu itirafın adı ise, Vizyon… Ne diyor "Saudi Vision 2030"?"2000'lerde petrol fiyatları güzel günler yaşarken biz de sefasını sürdük. Siyah altınla zenginleştik, kalkındık ancak gel gör ki rahatlık batmadı ve yeterince üretmedik."
Bu cümleler, Suudi vizyonunun satır aralarındaki gösterişli ifadelerin gerçeğe tercümesi. Zira Vizyon 2030'un ana teması diyor ki: "Petrole olan bağımlılığımızdan kurtulacağız". Ne demek? "Ekonomiyi çeşitlendireceğiz. Allah vergisi diğer kaynakları da kullanacağız."
Şimdi burada vizyon kelimesi ileri görüş anlamında kullanılmış olsa gerek ve tabii anlıyoruz ancak ortada kör gözüm parmağına bir durumun ne zamandır var olduğu da bir gerçek. Hatta daha geçenlerde, "İslam Dünyasında 'İş' Birliği Derken" başlıklı yazımda da, S. Arabistan ve diğer ilgilileri ima ederek, çeşitlendirme konusuna parmak bastığımı hatırlarsınız.
Ve aslına bakarsanız; ülkede bağımlılık meselesi daha dün fark edilmiş değil. Senelerle birikmiş bu meselenin Suud eteklerini henüz tutuşturması ise, Krallığın kafasına petrol fiyatlarının düşmesinden mütevellit. Bütçe dengesinin artıdan eksiye geçtiği, petrolle kalkınmanın mazide kaldığı şu ortamda, lafı icraata dökme konusundaki kararlılığın çoktan gelmiş vakti geçmek üzere.
DEMOGRAFİK ALARM
Acil vizyon gereksiniminin arka planında ise, bana göre iki farklı dinamik daha yatıyor. Bunlardan biri, içeride çalan demografik alarmlar. Zira büyük ölçüde fosil gelire bağlı, yerli halkın ağırlıklı olarak petrolle yaşayıp babalarının çiftliği kamuda istihdam edildiği bir ekonomiden bahsediyoruz. Emeğini yoğun sunan göçmen nüfusu ise, başka bir köşeye koyalım. Konforlu tablo daha ziyade Suudiler için geçerliyken, işgücünün yarısından çoğunu oluşturan Asyalı yabancı işçilere, çok daha düşük çalışma şartları reva.Toplumun içindeki bu ayrışma zaten var ancak bunun da ötesinde, çalışma çağındaki büyüyen Suudi nüfusun akıbetinin ne olacağı var. Petrolün cicim yıllarının geçtiği yeni dönemde, ekonomik yapı ve özel sektör güçlendirilmez ve sağlam bir istihdam yaratılmazsa, yeni neslin rahatını sürdürmesinde sorunlar ortaya çıkacak. Suud yönetimi, bunun önünü almazsa büyük hata yapacağını pekâlâ biliyor.
Zaten dönüşüm açıklamasını okurken de, bu ve benzeri risklere hitaben bolca ize rastlıyoruz. Şöyle ki; Vizyon 2030, üç ana ayak üzerine kurulu. Bunlardan biri, anlatmış olduğum minvalde, "Thriving Economy" diye geçen müreffeh ekonomi hayali. Bu kısımda, dört başı mamur olmaya giden yolun haritası çiziliyor.
Ülkenin petrol dışı alanlara yönelmesini hedefleyen harita, özel sektöre fırsatlar sunmayı, yatırımları teşvik etmeyi, iş ortamını iyileştirmeyi ve böylece istihdamı yeşertmeyi, uzun ömürlü zenginliği tesis etmeyi arzu ediyor. Bu kapsamda, petrol devi Aramco'nun %5'e kadarlık bir bölümünün halka arz edilmesi de planlanıyor ki, bu, devasa bir fon oluşumuna yol açabilir.
Öte yandan, vizyondaki diğer iki başlık ise, Vibrant Society (Canlı Toplum) ve Ambitious Nation (Hevesli Millet)… Şimdi doğrusu, ekonomide işler yoluna girmezse, ne toplumda can, ne de millette heves kalır. Dolayısıyla, aslında ekonomi maddesi, diğer ikisiyle de iç içe geçmiş durumda. Bu bağlamda bu üç dinamiğin birleşimi, halkı hem teselli hem de motive etmek açısından anlamlı ve manidar.
DIŞ DİNAMİKLER
Ülkede, mevcuttan türeyecek müstakbel huzursuzluklara acilen bir set çekmek kaçınılmazken, vizyon ihtiyacının ikinci ayağı ise dışarıya bağlı. Nitekim bölgedeki jeopolitik sahnenin kızıştığı bir dönemde S. Arabistan, gücünü korumak için ekonomisini ve demografisini dayanıklı hale getirmek zorunda. Hele de ABD ile arasında soğuk rüzgârların estiği ve Yemen ile Suriye gibi cephelere adını kazıyan rakip İran'ın güçlenip Batıyla ısındığı bir konjonktürde… Sünni-Şii gerginliği de, bu bağlamda akıldan çıkarılamayacak entegre bir unsur. Hem nedense bu noktada ayrıca, ülkedeki Şii nüfusun petrol bölgelerinde yoğunlaştığını da bir cümleyle eklemekte fayda görüyorum.Sonuç olarak; S. Arabistan için, gerek içerideki dumana, gerekse bölgedeki ateşe karşı petrolle savaşmak, bu saatten sonra riskli. Dolayısıyla şu cool vizyon, bu doğrultuda ihtiyaca cevap veriyor. Şimdi ise sıra, hayali gerçeğe dönüştürebilme becerisinde…
Arapların dediği gibi;
Vaat, sadece bir buluttur. Yağmuru getiren; sözü tutmaktır, icraattır.
[Yeni Şafak, 29 Nisan 2016].