SETA > Yorum |
Ortadoğu'nun Dini İklimi ve Türkiye

Ortadoğu'nun Dini İklimi ve Türkiye

Demokratik tecrübenin ve medeniyet perspektifinin esnekliğini ve kapsayıcılığını taşıyan İslam yorumlarının kitlelerle buluşması lazım.

Türkiye'nin uluslararası konumunu yeniden tanımlayan AK Parti, aktif ve iddialı dış politikası ile OrtadoÄŸu'nun birçok meselesini siyasi gündemine aldı.

Bu meseleler insani yardım ve arabuluculuk faaliyetlerinden etnik ve mezhebi çatışmalara kadar uzanıyor.

Arap Baharı'nın kaosa dönüÅŸmesiyle mültecilerin kabulü ve halkların demokratik tercihlerine destek de Türkiye siyasetinin parçaları haline dönüÅŸtü. Bu itibarla Suriye'deki iç savaÅŸ, IŞİD'in yükseliÅŸi ve Mısır'da Sisi darbesi Türkiye için güvenlik boyutunun ötesinde bir mahiyet kazandı. Daha da önemlisi, bölgedeki istikrarsızlığa ve çatışmaya tepki veren Ä°slami hareketler daha sert dini anlayışlar üretir hale geldiler.

Türkiye'yi de yakından etkileyen bir olgu olarak OrtadoÄŸu'daki dini iklimin radikalleÅŸmesi ve parçalanması çok boyutlu bir düzlemde gerçekleÅŸiyor. Ä°lk boyut, bölgesel güçlerin rekabetinin ve milli çıkar çatışmasının sonucu olarak dışlayıcı mezhepçilik. Silahlı Selefi grupların SünniliÄŸi temsil ve cihat adına ürettiÄŸi ÅŸiddet gündelik siyasetin "normal" bir unsuruna dönüÅŸmeye baÅŸladı.

DeÄŸiÅŸen koalisyonlarla kendini güçlendiren Selefi gruplar, sundukları Ä°slam anlayışıyla yerli Ä°slami yorumları ezip geçmekte. Her ülkenin milli hususiyetleriyle entegre olan dini anlayışlar yerini transnasyonal aÄŸların yükselttiÄŸi sahte bir kozmopolitliÄŸe bırakmakta. Tüm dünyada savaÅŸmak üzere radikal örgütlere yazılanların kurtuluÅŸ ümidi olan bu kozmopolit dini anlayış, geleneÄŸin koruyucu zırhını da parçalamakta. Irak ve Suriye'de yaÅŸanan ÅŸey tam da bu.

Dini iklimin radikalleÅŸmesindeki ikinci boyut, ABD'nin otoriter yönetimlere verdiÄŸi destek ve bölgeye müdahalesinin olumsuz sonuçları yüzünden oluÅŸan demokrasi sorunu. Ä°slami hareketlerin önüne koyulan seçenek ya otoriter /baskıcı yönetimlere razı olmak ya da terör örgütü ilan edilmeyi kabullenmek. Her iki seçenekte de ÅŸiddetin kutsanması var. Mısır'da ve Körfez ülkelerinde Ä°hvan'ın sürüklenmeye çalışıldığı dilemma bu.

RadikalleÅŸmenin üçüncü boyutunu da Batı'da yükselen ırkçılık ve Ä°slamofobinin getirdiÄŸi yabancılaÅŸma oluÅŸturuyor.

***

Ä°ÅŸte içinde yaÅŸadığımız bölgenin dini iklimini dönüÅŸtüren bu dinamikler Türkiye'ye de meydan okuyan bir safhaya geldi. Sultanbeyli ve Hacı Bayram'dan IŞİD'e savaÅŸçı toplanması iddiası sadece bir güvenlik konusu deÄŸil. Ä°hvan'ın liderlerinin Katar'dan sınır dışı edilmeleri üzerine Türkiye'ye kabul edilmeleri de sıradan bir siyasi karar deÄŸil.

Bölgedeki en özgür ve açık ülke Türkiye olduÄŸu için birçok dini hareket gözünü ülkemize çevirdi. Ve iÅŸte bu yüzden Ä°hvan'dan El-Kaide'ye kadar birçok farklı dini- siyasi hareketin kendine yer arayacağı bir konumdayız.

Mesele sadece sınır güvenliÄŸi ve istihbaratla ilgili deÄŸil. Türkiye, OrtadoÄŸu'nun dini iklimindeki radikalleÅŸmeyi ve parçalanmayı gündemine alan entegre bir siyaset geliÅŸtirmek zorunda. Zira bölgedeki yarışan ve çatışan "Ä°slam" yorumlarını laikçi ve güvenlikçi bir yaklaşımla karşılayamayacağımızı çoktan öÄŸrendik.

Yeni bir dini iklime ihtiyaç var. BahsettiÄŸim ÅŸey elbette "Ilımlı Ä°slam" projeciliÄŸi deÄŸil. Açık, çoÄŸulcu ve özgür bir dini iklim. Demokratik tecrübenin ve medeniyet perspektifinin esnekliÄŸini ve kapsayıcılığını taşıyan Ä°slam yorumlarının kitlelerle buluÅŸması lazım. Åžiddeti reddeden ve demokrasiyi benimseyen Ä°slami hareketlerin dini yorumlarının rahatlıkla katıldığı bir piyasa oluÅŸmak durumunda.

<