Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasının 100. yıldönümünde Ortadoğu yeni bir evreye girmekte...
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani, Kürtlerin kendi kaderini tayin vakti geldiğini söylerken IŞİD (Irak-Şam İslam Devleti) Örgütü kontrolündeki topraklar üzerinde hilafet devleti kurduğunu ilan etti.
Suriye ve Irak arasındaki sınır fiilen ortadan kalkarken Irak parçalanmanın eşiğinde...
Bu gelişmeler New York Times'ta bölgedeki 5 ülkeden 14 yeni ülkenin ortaya çıkacağı kehanetine dayalı bir haritanın yayımlandığı günlerde yaşanıyor.
Çok sayıda bölge analisti yaşananları Sykes- Picot Antlaşması'nın (1916) kurduğu düzeninin çöküşü olarak niteliyor.
Emperyalist devletler, dönemin "Hasta Adam"ı olarak niteledikleri Osmanlı devletini paylaştıkları bu antlaşma sonucunda cetvelle çizilen yeni devletler yaratmışlardı.
Osmanlı sonrası düzenin bölgeye barış, refah ve istikrar getirmediğini biliyoruz.
Seküler-milliyetçi ideolojilerle İslamcı projelerin çatıştığı bu düzenin sonunu ise ABD'nin 2003 Irak İşgali ve 2011 Arap Baharı ayaklanmaları getirdi.
Suriye'deki ayaklanmaların iç savaşa dönüşmesiyle de Ortadoğu yeni bir kaosun içine savruldu.
Maliki'nin mezhepçi politikaları yüzünden Irak'ı yeniden inşada başarısız olmasıyla bu kaos, Irak'ı da içine aldı.
Bu yeni düzensizliğin kurbanları elbette yine Ortadoğu'nun halkları... Ancak yeni düzeni kuracak aktörler kimler?
Birinci Dünya Savaşı sonrasının aksine bugün bölgesel güçler Ortadoğu'da yeni düzeni kurma başarısızlığında sorumluluğu küresel güçlere yıkarak kimseyi ikna edemezler.
Bu defa İran, Suudi Arabistan ve Türkiye gibi bölgesel güçler yeni düzeni kurması gerekenler...
Artık İran ve Suudi Arabistan'ın teo-politik yayılmacı siyasetlerinin getirdiği rekabet ve kutuplaşma ABD ve İsrail'e yöneltilecek suçlamalarla örtülemez.
Müslüman toplumlara yeni bir tahayyül getirme iddiasındaki İslamcı akımlar ya Mısır'daki gibi darbeyle iktidardan devrildiler ya da cihat adına şiddete saplandılar.
Ulus-devletin yaraladığı bilinçler uyanışa ve dirilişe değil ne kadar süreceği belli olmayan yeni bir "geçiş" dönemine savruluyor.
Müslüman aktörler eliyle yeni bir parçalanma yaşıyoruz...
Ulusal menfaatlerin rekabetinin ve mezhepçi çatışmanın yarattığı kaosta ulus-devletler parçalanıyor. Devlet dışı cihadi örgütler, aşiretler ve vekalet savaşları yeni bir emirlikler dönemi yaratıyor sanki. Seküler milliyetçilikler çökerken mezhepçi çatışmalar Sünni-Şii-Selefi ayrımlarını derinleştiriyor. Sözgelimi IŞİD'in 1700 Şii'yi sırf Şii olması sebebiyle infaz etmesi Müslüman bilincinde onulmaz yaralar açıyor...
Bölgede ilk defa bu ölçekte dini yorum temelli bir farklılaşma, etkisi uzun sürecek düşmanlıklar üretiyor...
Hilafetin dünyasını yeniden kurma iddiasını dile getirenler Müslümanları "tekfir etme" virüsünü yeni bünyelere taşıyorlar.
100 yıl önce emperyalistlerin planlarına karşı mezheplerin yakınlaşmasını konuşan alimlerin sesleri bugün duyulmuyor.
Müslüman ülkelerin, bölgesel işbirliğini yaratacak bir birlik oluşturmak yerine kıyasıya mücadele içinde olması, yeni bir kaos yaratıyor. Umalım ki bu kaos Müslüman "öznenin özgüveninin ve birlikte yaşama iradesinin" gömüldüğü kara deliklere dönüşmesin...
Birinci Dünya savaşı sonrasının aksine bugün bölgede yaşad