Siyasi hayatımızda AK Parti'nin kuruluşundan bugüne müstesna bir yere sahip olduğunu söyleyenlerdenim.
Bunun en son göstergesi de AK Parti'deki son değişimin türbülansa savrulmayan seyri.
Yine de AK Parti siyasetin amansız doğası içinde yer alan bir siyasal parti. Ve parti siyaseti dava bilinci ile reel- güncel menfaatlerin bileşkesi olan bir düzlemde yürür.
Demem o ki, genel başkan değişiminin sorunsuz yürümesine rağmen AK Parti'nin önünde bir sınav daha var. O da bu değişimin ertesinde yaşanabilecekler.
Bununla ne demek istediğimi Başbakan Davutoğlu'nun AK Parti'yi olağanüstü kongreye götürme kararının nasıl yorumlandığı üzerinden açıklayayım.
Davutoğlu'nun kararı beklendiği gibi kamuoyunda iki ana hat üzerinden yorumlandı.
AK Parti'yi bir dava hareketi olarak görenler bu kararı görevin sorunsuz devir teslim süreci olarak algıladılar.
Erdoğan'ın kurucu liderliğinin koruduğu birlik-beraberliğin yeni bir yansıması olarak değerlendirdiler.
Nitekim Başbakan Davutoğlu'nun Cumhurbaşkanı Erdoğan ile "kardeşliğine, dostluğuna" ve "vefaya" vurgu yapan cümleleri bu minvalde açıklamalardı.
Yine Erdoğan'ın "bu bir dava işidir; nasıl görevi kendisine devrettiysem kendisi de bir başkasına devreder" açıklaması AK Parti'nin yenilenme gücüne işaret ediyor.
Davanın genel maslahatının kişilerin pozisyonları üzerinde olduğu bilincinin altını çiziyor.
AK Parti muhalefeti için ise Davutoğlu'nun kararı "bir saray darbesi" sonucudur.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun yorumu üzerinden gidenler için Türkiye "artık daha otoriter bir ülke olmuştur."
İlginçtir, muhalif argüman sahipleri birkaç gün öncesine kadar Davutoğlu'nu "Erdoğan'ın otoriterliğini" meşrulaştıran bir konumda görüyorlardı. Şimdi ise "son demokrasi kırıntılarının da kaybı" olarak nitelediler.
Türkiye eleştirisini bir manivela olarak kullanan uluslararası çevrelerin de buna katılmasını beklemeliyiz. Hatta İngiliz medyasında benzer argümanları tekrarlayan makaleler, Batı başkentlerinde "itidal sahibi" Davutoğlu'nun gidişini "tedirgin edici" bulacak kesimlerin öncü açıklamalarıdır.
İşte AK Partililerin söz konusu muhalif argümanların kendi muhitlerindeki aksülamellerine karşı dikkatli olması gerekir.
Bir süreç analizi olarak bakıldığında Erdoğan-Davutoğlu arasında anlaşmazlıkların olduğu birçok konudan bahsedebiliriz.
Kamuoyunun malumu olan "mini krizleri" sayacak değilim. Asıl önemli olan şey bundan sonraki süreçte AK Parti'yi bekleyen yeni bir sınavın varlığı.
Buna "birlik-beraberlik, dava ve vefa" sözlerinin sınanması süreci diyebilirim. Tam da Davutoğlu'nun "Cumhurbaşkanımızın onuru benim onurumdur, ailesi benim ailemdir. Kimsenin bundan sonra yeni fitne kapıları açmaması icap eder" cümleleri ile kavramlaştırdığı "fitne" meselesi.
Fitne sınavının en önemli boyutu muhalefetin Davutoğlu'nun gidişi üzerinden üreteceği "mağduriyet" yorumlarının AK Parti tabanına "Erdoğan karşıtlığı" formunda sirayet ettirilme çabası... Ve buna karşıt olarak seslendirilebilecek Davutoğlu suçlamaları...
Bu meydan okumanın aşılmasında tüm AK Partili aktörlere ciddi bir sorumluluk düşüyor.
[Sabah, 7 Mayıs 2016].