15 Temmuz’da devlete sızmış bir terör örgütünün gerçekleştirdiği darbe girişimi, buna canı pahasına karşı koyan Türk Milletinin büyük direnişi ile başarısızlığa uğratılmış ve Türkiye tarihinde büyük bir demokrasi zaferi olarak yerini almıştır. Bu zafer, sembolik olarak 15 Temmuz’un Türk demokrasisinin bir miladı olarak ortaya çıkarmak bir yana siyaset yapma tarzının paradigmatik zeminini de bambaşka bir yöne çevirmek noktasında yeni bir duruma işaret etmektedir. Hem semboller üzerinden hem de pratik sonuçları itibarıyla bu zeminin temeli ve ruhu 7 Ağustos tarihinde yapılan ve milyonlarca insanın katıldığı Yenikapı mitinginde vücut bulmuştur.
Yenikapı mitinginin simgelediği birlik ve beraberlik ruhu aynı zamanda hangi siyasi görüşten, inançtan, etnik kökenden kısaca hangi kimlikten olursa olsun tüm toplum kesimlerinin darbeye karşı verdikleri bir mesajdı. Toplumun bu mesajı darbe girişiminin baş aktörü FETÖ’ye olduğu kadar onunla işbirliği yapan gizli destekçilerini de kapsamaktaydı. Kaldı ki başarısız darbe girişiminin ardından DAEŞ ve PKK’nın artırdığı terör saldırıları da bu tespiti doğruladı. Dolayısıyla nereden gelirse gelsin bu topraklara ve topluma karşı yapılan herhangi bir girişim karşısında geçmişte olduğu gibi bugün de tek yürek olunabileceğini gösterdi. Peki toplumun takındığı bu tavır geçen yaklaşık üç aylık süreçte siyaset sahnesinde aynı yankıyı buldu mu? Ya da siyaset kurumu Yenikapı mitingine hakim olan ruhu doğru okuyabildi mi? Bu soru geçtiğimiz hafta açısından daha da anlamlı bir hale geldi. Zira Cumhurbaşkanı’nın TBMM’nin yeni yasama yılı açılışında yaptığı “Yenikapı ruhunu korumalıyız” açıklaması ardından muhalefet partilerinin liderlerinin beyanatları konuyu farklı bir boyuta taşıdı.
CHP SAHİCİLİK SINAVINDA
Kuşkusuz Yenikapı ruhunun sahiciliği noktasında darbenin bizzat muhatabı olan AK Parti’ye yönelik yapılacak bir eleştirinin karşılık bulması mümkün değildir. Benzer biçimde FETÖ’nün çeşitli siyasi operasyonlarına maruz kalmış ve Yenikapı ruhuna sahip çıkma konusunda tutarlı bir tavır takınan MHP’ye yönelik bir eleştiri de hakkaniyet sınırlarını aşacaktır. Ancak aynı şeyleri ana muhalefet partisi CHP ile Yenikapı ruhuna başından beri karşı duran HDP’nin 7 Ağustos’tan bugüne gelen süreçteki pozisyonları için söylemek zor gözükmektedir. Özellikle başlangıçta Kılıçdaroğlu’nun gitmeyeceğini söylemesine rağmen bir biçimde ikna edilerek Yenikapı mitingine katılması ve birlik fotoğrafının içinde yer alması bazı çevreleri artık “farklı” bir CHP mi? sorusuna sormaya hatta bu konuda umutlarını tazelemeye itmişti. Fakat ilk şifrelerini Kılıçdaroğlu’nun mitingte yaptığı konuşmasından aldığımız, son olarak ise Meclis’in açıldığı hafta parti grubundaki açıklamalarında gördüğümüz üzere Yenikapı ruhu, CHP açısından bir metazori olmaktan öteye gidememiştir. 15 Temmuz öncesi AK Parti karşıtlığının başlıca siyaset malzemesi olduğu CHP için aslında 15 Temmuz bir anlamda bu siyasetin işletilmesi noktasındaki duraksamayı/şoku ifade etmektedir. Önce 668 sayılı OHAL KHK’sının iptali için Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvuru, sonrasında Kılıçdaroğlu’nun “Yenikapı ruhu mağdur yaratmak değildir” şeklindeki son açıklaması da CHP’de tekrar 15 Temmuz öncesi ayarlara geri dönüldüğünün en büyük göstergeleri olarak anlaşılmalıdır. Ancak burada not edilmesi gereken en önemli hususun Kılıçdaroğlu’nun 15 Temmuz ruhunun tam da merkezinde yer alan FETÖ ile mücadele ve onun devlet aygıtından arındırılması çabalarına yönelik bir eleştiri ile AK Parti karşıtlığı siyasetini yeniden üretme çabasıdır. Aslında bu durum 17-25 Aralık sonrası süreçte CHP’nin Gülencilerle yakın teması düşünüldüğünde çok da şaşırtıcı gözükmemektedir. Oysa 15 Temmuz darbe girişimi toplumun ve devletin bekasının günlük siyasal çıkarların çok üzerinde olduğunu gösteren acı bir tecrübe olarak siyaset kurumuna sahici politikalar üretmesini işaret etmiştir. 50 yıla yakın bir süredir devlet aygıtına sızmaya çalışan ve bunu çok sofistike yöntemlerle başaran bir örgütün devletten arındırılması süreci halen devam ederken ve başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere devletin en üst makamları; ortaya çıkan/çıkabilecek mağduriyetlerin farkındalığına işaret ederken, CHP’nin Yenikapı ruhundan uzakta başka bir ruh hali içinde olduğu anlaşılmaktadır.HDP’NİN OHAL ÇIKMAZI
Meclis’te yer alan bir diğer muhalefet partisi olan HDP Yenikapı ruhunun tam olarak karşısında olduğunu en baştan ilan eden partidir. Dolayısıyla HDP’ye hakim olan ruh, başından beri Yenikapı’dan çok uzaktadır. PKK terörü ile arasına koyamadığı mesafe üzerinden Türkiye partisi olma şansını kaybeden HDP’nin Yenikapı ruhu karşısındaki bu tutumunun CHP’den farklı bir yere konumlandığı söylenebilir. Zira HDP’nin Yenikapı ruhuna dair yaptığı okuma onun katı kimlikçi siyaset yapma tarzının bir çıkmazını da ortaya koymuş, Türkiye Cumhuriyeti’nin birlik ve beraberliği noktasında söylem üretememesi sonucunu açıkça gözler önüne sermiştir. Başta Selahattin Demirtaş’ın darbe girişimine ilişkin alınan tedbirleri bir senaryo olarak değerlendirmesi, diğer HDP’li siyasetçilerin bu minvalde yaptıkları açıklamalarda OHAL tedbirleri çerçevesinde PKK ve destekçilerine karşı atılan adımları ve Irak için Meclis’in çıkardığı tezkereyi hedef tahtasına koymaları HDP siyasetinin Yenikapı ruhu karşısında geldiği aşamanın vahametini ortaya koymak açısından önemli ipuçları sunmaktadır.TOPLUMA RAĞMEN SİYASET
Anlaşılan odur ki hem CHP hem de HDP, Yenikapı ruhunu yansıtan değerleri sahiplenen bir siyaseti üretmek konusunda başarısızlığa mahkumdur. Çünkü her ikisi de Yenikapı ruhu karşısında aslında o ruhu ortaya çıkaran sorunların kaynağını ve bunlara dair toplumun tepkisini anlayabilecek refleksleri geliştirememektedir. Bunun başlıca sebebi ise siyaset üretme potansiyellerini yalnızca AK Parti karşıtlığı üzerinden beslemeleri ve buradan yaptıkları sığ değerlendirmelerdir.Unutulmamalıdır ki devletin verdiği mücadele bir tarafta “din kisvesi” altında askeri bir darbe girişiminde bulunabilecek cüreti gösteren bir örgüte diğer tarafta uzun yıllardır Türkiye’nin toprak ve millet bütünlüğünü tehdit eden bölücü bir örgüte karşıdır. 15 Temmuz, süreci bu mücadeledeki bir kırılma olarak karşımıza çıkarmış, devletin ve topluma yönelen tehditleri öncelemeyen siyaset alışkanlıklarının devam etmesinin artık mümkün olmadığını ilan etmiştir. Yenikapı’da milyonların oluşturduğu ruhu ise bu mücadelenin başlıca motivasyonudur. Bu ruha sahip çıkmak aynı zamanda devlete, topluma sahip çıkmaktır. Hem iktidarın hem de muhalefetin başlıca sorumluluğu budur. Tarih, toplumun karşısında olan hiçbir hareketin başarıya ulaşamadığını gösteren örneklerle doludur.
[Star Açık Görüş, 9 Ekim 2016].