Kolombiya Hükümeti ile FARC örgütü arasında 2012’den bu yana devam etmekte olan barış görüşmeleri Ağustos ayında anlaşma ile neticelendi. Varılan anlaşma 1964’den bu yana devam etmekte olan ve 200 binden fazla kişinin hayatına mal olan iç savaşı sona erdirmeyi hedeflemekteydi. Anlaşma, ülkenin yaklaşık üçte birinde faal durumdaki FARC militanlarının silah bırakarak legal siyasi aktörler haline dönüşmelerini öngörmekteydi. Anlaşma ile FARC parlamentoda kendisine belli kotada temsil imkanı bulacak, bunun karşılığında ise silah bırakan FARC militanları yaptıkları eylem ve faaliyetleri itiraf etmeleri halinde serbest bırakılacaklardı. Anlaşmanın en can alıcı maddesi ise şiddet eylemlerine karışmış, hatta insan hakları ihlallerinde bulunan militan ve güvenlik güçlerinin itiraf karşılığında azaltılmış ceza almaları veya affedilmeleriydi.
2 Ekim tarihinde referanduma götürülen tarihi anlaşma çok az farkla reddedildi. Yüzde 40 civarında katılımın olduğu referandumda, katılanları yüzde 50,2’si anlaşmaya hayır dedi. Kolombiya halkı adeta bu konuda ikiye bölündü. Çatışmaların yaşanmış olduğu güney bölgeler ve kırsal alanlarda anlaşmaya büyük oranda destek çıkarken, Bogota ve Medellin gibi büyük şehirlerde anlaşma karşıtı bir tablo ortaya çıktı. Referandumun anlaşmanın aleyhinde neticelenmiş olması barış sürecinin tamamen sona erdiği anlamına gelmemekte. Nitekim FARC liderleri ateşkesi bir süre daha devam ettireceklerine dair açıklamalarda bulundular. Cumhurbaşkanı Juan Manuel Santos’da anlaşmanın ve barış sürecinin devamına dair elinden geleni yapacağını ifade etti. Şu durumda ancak anlaşmanın maddelerine dair yeni bir müzakere ve tartışma başlayacaktır. Bu tartışmaların barış sürecinin hangi yöne evrilmesine neden olacağına ise büyük oranda iktidar ve muhalefetin liderleri karar verecekler, zira barışın muhatabı yalnızca iktidardaki Cumhurbaşkanı Juan Manuel Santos ve destekçileri değil.
Kolombiya’da yaşanan düş kırıklığı barış süreçlerinin hassas ve karmaşık mantığına ışık tutmaktadır. Kısa zaman önce “Çözüm Süreci” gibi, Kürt meselesi ile ilgili cumhuriyet tarihinin en ciddi girişiminin sekteye uğraması da bu konuda Türkiye kamuoyunun dikkatini çekti. Kolombiya’daki barış anlaşmasının referandumda reddedilmesi, gerek Kolombiya’da gerekse dünyanın diğer bölgelerindeki barış aktivistleri ve destekçilerini de hayal kırıklığına uğrattı, zira başarılı barış süreçleri dünyanın diğer bölgelerindeki barış süreçlerine ilham kaynağı olmakta ve model teşkil etmekte. Aynı şekilde barış süreçlerinin başarısızlık nedenleri de diğer örnekler açısından öğretici olabilmekte. Bu yönü ile Kolombiya deneyiminin, Türkiye’deki çözüm süreci, Filipinler/Moro barış süreçleri ile de ortak yönleri bulunmaktadır.
BARIŞ SÜREÇLERİNİN İKİLEMLERİ
Barış süreçlerinin en önemli ve hassas kısımları çoğu zaman kamuoyunun bilgisi haricinde ve arabulucuların katkıları ile gizli yürütülmektedir. Bu müzakereleri yürütenler ilse siyasi ve bürokratik elitlerin direktifleri ile karar almaktadırlar. Kolombiya deneyimi bir kez daha ortaya koydu ki, barış süreçleri kolektif süreçlerdir ve kamuoyunu dikkate almayan ve yalnızca elit düzeyde yürütülmeye çalışan anlaşmalar sürdürülebilir olmaktan uzaktır. Öte yandan her aşaması ve detayı kamuya yansıyan, tartışılan ve eleştirilen barış süreçlerinin etkili olmaları oldukça güçtür. Barış süreçleri açısından kritik noktalardan biri, kamuoyunun hangi aşamada ve hangi düzeyde bilgilendirileceği ve ne derece sürece dahil edileceğidir. Başarılı barış süreçleri bu dengeyi azami düzeyde tutturan süreçlerdir. Bu ikilemi aşabilmek için kamu diplomasisi ve sürecin etkin tanıtımı barış için önemli bir gereksinimdir.Referandum ve seçimler, barış süreçlerinin kamuoyu desteğini test etmek için önemli eşiklerdir. Çoğu barış süreci referanduma gelinceye kadar en az birkaç kez testten geçer. Süreci yürüten siyasi liderler ve partiler girdikleri seçimlerde halk tarafından sınanırlar. Barış girişimleri tartışmalı konular olduğu için ve toplum içerisinde bölünmeye neden oldukları için, süreci yürüten aktörlerin siyaseten güç kaybetmeleri sürecin seyrini önemli ölçüde sekteye uğratabilir. Seçimlerde kamuoyu desteği azalmış liderlerin veya iktidardan düşen aktörlerin sağlıklı barış süreci yürütmeleri mümkün değildir. Toplumsal desteklerini muhafaza etme ile uzun süreli çatışma sonrası barış gibi ezber bozucu bir girişimde bulunmak arasındaki hassas dengeyi tutturabilmek liderler açısından önemli bir ikilemdir.
Barış sürecini yürüten liderler, eğer karşılıklı olarak barışa varma konusunda irade göstermişlerse, birincil derecedeki görevleri kendi toplumsal tabanlarının da kabul edeceği bir çözüm çerçevesine karşılıklı olarak müzakere etmektir. İkinci ve aynı oranda hassas görevleri ise kendi toplumsal tabanlarını tutarak barışa ikna edebilecekleri noktaya yönlendirmeleridir. Tarafların liderlerinin karşı tarafın tabanını ikna etmeye çalışması ters tepebilir. Kendi tabanları ve karşı tarafın müzakerecileri arasında bir denge tutturmak barış süreci yürüten siyasi iradenin önemli ikilemidir.
ÇÖZÜM SÜRECİ NEDEN BİTTİ?
7 Haziran seçimleri ve sonrasında yaşanan ve çözüm sürecini sona erdiren gelişmeler barış süreçlerinde seçimlerin etkisini teyit etmektedir. Taraflar arasında değişen güç dengesi ve süreci yürüten siyasi irade toplumsal desteğini kaybederse süreci yürütmekte zorlanır. Müzakerenin tarafı olan aktörlerden birinin siyasi uzantıları, diğer tarafı doğrudan düşmanlık düzeyinde hedef alırsa süreç tıkanır. AK Parti’nin 7 Haziran’da oy oranının düşmesinde, AK Parti tabanında çözüm sürecine dair duyulan tedirginliğin önemli bir rolü vardır. HDP’nin 7 Haziran’da oylarını yükseltmesinde ise, parti tabanında çözüm sürecine olan desteğin önemli bir rolü vardı. PKK’nın böylesi bir ortamda tekrar sahneye çıkarak şehirleri ve terörize etmesi ve çatışmaları yeniden başlatması sürecin mantığı ile çelişen bir hamle idi. Nitekim çatışmaların yeniden başlaması ile birlikte süreç sona erdi. Müzakere taraflarının süreç içerisinde birbirlerini yıpratmalarının önemli bir nedeni ise süreç içerisinde yeterli düzeyde güven inşa edememiş olmalarıdır. Çözüm sürecinde yaşanan en büyük eksikliklerden biri de güven sorunu idi. Türkiye açısından yeni bir sürecin hayata geçebilmesinin en önemli şartlarından biri bu doğrultuda ciddi bir kamuoyu desteği baskısının oluşmasıdır ki şu anda o doğrultuda fazla bir kıpırdama söz konusu değildir. Barış süreçlerinin diğer ikilemlerinden biri de adalet ve barış; çatışmalı geçmiş ile muhtemel barışçıl gelecek arasındaki hassas dengelerdir. Kolombiya referandumunun başarısız olmasının en önemli nedeni çatışmalarda yer alan militanların ve liderlerinin affedilmeleri ve meşru siyasi aktörler olarak kabul edilecek olmalarıdır. 50 yılı aşkın süredir devam etmekte olan, 220 binden fazla can kaybına neden olan ve 6 milyona yakın kişiyi yerinden eden bir çatışmanın faillerinin ceza almadan meşru siyasi aktörler haline dönüşmeleri veya çok düşük cezalar alacak olmaları kamu vicdanında rahatsızlığa neden olmuştur. Çatışma mağdurlarını ikna edecek bir çerçevenin ortaya konulamamış olması ve anayasada yapılacak değişiklikler tartışmalara neden olmuştur. Anlaşmaya muhalefet kampanyası yürüten eski cumhurbaşkanı Alvaro Uribe bu gerekçelerle anlaşmanın zayıf olduğunu vurgulamıştır. Öte yandan çatışmanın parçası olan militanların ceza almaları ise uzlaşı konusunda teşvik edici olmayacaktır. Af hükümleri ve mağdurlara maddi destek barışı destekleyen faktörlerdir ancak adalet hissini tam olarak oluşturamadı. Toplumdaki adalet hissini belirli düzeyde yerleştirmeyen barış anlaşmaları ise kısa süre sonra tekrar çatışmaya evrilebilmektedir. Nitekim iç savaşlarda yapılan anlaşmaların yarıya yakını ilk beş yıl içerisinde tekrar çatışmaya dönüştüğü tecrübe edilmiştir. Taraflar, barışçıl ve huzurlu bir gelecek hayal etmek istemektedirler ancak geçmişin travmaları ve açıları ile yüzleşecek ve bu konuda toplumsal adalet hissini tesis edecek bir planlama barış süreçlerinin olmazsa olmazıdır.Barış süreçleri bünyesinde birçok ikilemleri barındıran karmaşık süreçlerdir. Yalnızca siyasi iradenin olması veya toplumsal desteğin olması sürecin başarı ile neticeleneceği anlamına gelmez. Sürecin siyasi, psikolojik, insani, kültürel, askeri, hukuki ve uluslararası birçok boyutu vardır. Başarılı bir süreç bütün bu faktörlerle ve toplumsal aktörlerle koordineli yürütülen esnek süreçlerdir. Anlaşma sonrası yaşanan gelişmeler de en az anlaşma önceki yaşanan zorluklar kadar meydan okuyucudur bundan dolayı barış süreçlerinin ve anlaşmalarının esnek olmaları, sürdürülebilir olmalarına katkı sağlayabilir. Kolombiya örneğinden barış anlaşmasının, referandum ile reddedilmesi sürecin tamamen sona erdiği veya başa döndüğü anlamına gelmez. Tam tersine halkın çoğunluğunun rıza gösterdiği ve tatmin olduğu bir anlaşma çerçevesi barışa daha fazla hizmet eder ve daha kalıcı olur. Reddedilen barış değil barış anlaşmasının maddeleridir bu yönü ile şiddetin yeniden tırmanması önlenebilirse daha kalıcı bir anlaşma ortaya çıkabilir. Çözüm Süreci ise Türkiye açısından başarısız bir barış süreci olarak kayda geçmiştir, ancak süreç boyunca üzerinden uzlaşılan konular ve yaşanan deneyimler daha sonraki girişimler için yol gösterici olacaktır. Bu yönü ile her başarısız süreç bir sonraki sürecin çerçevesini oluşturma konusunda oldukça etkili olmaktadır. Ancak bu tecrübeler ile gönüllü olacak yeni siyasi iradeyi bir araya getirebilmek hiç de kolay olmamaktadır.
[Star Açık Görüş, 9 Ekim 2016].