Kolesterol, hepimiz için tanıdık bir kavram. Genelde olumsuz senaryolarla gündeme gelen kolesterolün, kötüsü olduğu kadar, malum iyisi, sağlığa yarayanı da var. İşte buradan esinlenmiş olarak, ekonomi literatüründe de bir "iyi kolesterol" kavramı var. Nedir o? Doğrudan yabancı yatırımlar (FDI)… FDI, riski düşük doğası ve yapıcı katkılarıyla ekonominin kalbini koruyup gelişimine fayda sağlayan niteliğine istinaden, iyi kolesterol olarak adlandırılıyor.
Ve bu bağlamda, BM'nin UNCTAD kanadı, ekonominin yıllık kolesterol check-up'ını her yılın başında yapmak amacıyla, küresel FDI trendini mercek altına alıyor. O halde son durum nedir anlamak için, geçen hafta açıklanan ve 2015 sonuçlarını veren UNCTAD Global Investment Trends Monitor raporuna, 3N1K çerçevesinde bakalım.
NE OLMUŞ?
Raporun ilk sayfasında çarpıcı bir bulgu: 2015'te FDI girişleri, bir önceki yıla göre %36'lık sıçrama yaparak 1,7 trilyon dolara yükseldi. Beklenmedik derecede iyi bir performans… İnişli çıkışlı giden kriz sonrası dönemde böylesi bir sıçrama anımsamıyoruz. 2015'e düzey olarak bakarsak da; 1,7 trilyon dolar, 2007 yılından sonraki zirve seviye…NEDEN OLMUŞ?
Peki, yıllar sonra gelen bu sıçrama neden ileri gelmiş? Cevap: %90'ın üzerinde ciddi bir oranda, gelişmiş ekonomilere giden FDI'dan… Bu noktada kim öne çıkıyor diye bakarsak da, söz konusu artışın ağırlıklı bölümünün ABD'ye, hatırı sayılır kısmının ise AB'ye aktığını anlıyoruz. 2015'teki yatırım fırlamasının geri kalan küçük bölümü de, haliyle gelişmekte olan ülkelerde ancak buradaki kaynağın Asya olduğunu belirtmek gerek. Zira rakamlar, Afrika ve L. Amerika'daki ilgili ekonomilerin, 2015 küresel FDI gelişimini aşağı çektiğini söylüyor.KİME NE OLMUŞ?
Şimdi de, ortaya çıkan pastanın yeni görünümüne bakalım: 2014 yılında %40'lık bir global FDI payı gören gelişmiş ülkeler, 2015'te küresel toplamın %55'ine sahip çıkmış. Böylece uzun süredir oynanan roller de, el değiştirmiş. Zira bir önceki yıl doğrudan yatırımların %57'sini çeken gelişmekte olan ekonomilerin payı, bu durumda birden %44'e gerilemiş oldu.Tabii öte yandan bu, gelişmekte olan kategorinin kendi içinde gerilediği ya da yerinde saydığı anlamına gelmiyor. Zira bu grubun gelişimine bakıldığında, 2014 yılına göre %5,3 oranında bir artış var. Lakin bu artış, yukarıda da ima ettiğim gibi, Asya kökenli… Gelişen Asya, bu manada %15,5'lik bir yükseliş kaydetmiş ve yarım trilyon doları geçen FDI çekimiyle halen en çok doğrudan yatırım alan bölge konumunda.
Detaylara daha da inersek; ABD'ye kayan FDI'ın bir yılda üçe katlandığı dikkat çekiyor. ABD böylelikle, 2015'te en çok FDI misafir eden ülke olmuş. Onu, Hong Kong ve Çin takip ediyor. Türkiye ne âlemde derseniz de, doğrudan yabancı yatırım girişlerinin bu dönemde %30 üzeri bir artışla 16 milyar dolar seviyesine geldiği tahmin ediliyor. Ayrıca Batı Asya olarak kategorize edilen bölgedeki %5 oranındaki artışın kaynağı biziz.
NASIL OLMUŞ?
Ortaya çıkan tablo, gelişmiş dünyanın sayesinde global FDI'da bir tırmanış var derken soracağımız bir diğer soru, bu niceliğin nasıl bir nitelik taşıdığı.Bu amaçla önce değişim dinamiklerine bakarsak; 2015'teki FDI artışının önemli kısmının Mergers & Acquisitons (M&A) yani birleşme ve satın almalar yoluyla gerçekleştiği görülüyor. %61 hızla tırmanan bu akıştaki artışın tamamı ise, kendini gelişmiş dünyada bulmuş. FDI'ların bir bölümünün şirket yapılandırmaları kaynaklı olduğunu da ekleyelim. Ve bu noktada Türkiye'ye de parantez açacak olursak, bizde de M&A bağlamında neredeyse ikiye katlanan bir artış var.
Buna mukabil, üretim kapasitesine katkı anlamında daha çok arzu edilen "greenfield" yatırımlarda ise, dünya toplamında bir durağanlık, gelişenler genelinde ise (Asya hariç) düşüş var. Bu noktada greenfield kazanımlarıyla AB'nin öne çıkması ise, mesaj verici nitelikte.
Öte yandan 1,7 trilyonluk pastanın içeriğini incelersek, M&A payının 2015'te %38'e çıktığını tespit ediyoruz. Pastadaki greenfield proje dilimi ise, şimdilik M&A diliminden büyük.
EKONOMİYE İYİ GELECEK
Ve özetlersek; küresel ekonomideki iyi kolesterol 2015 yılında 8 yılın zirvesine çıkmış çıkmasına ancak zengin ülkelerin lehine geçmiş. Ve iyi kolesterol yükselse de, greenfield yatırımlar gibi daha makbul cinsinde, birkaç destinasyon haricinde genel bir keyifsizlik olduğu da dikkatlerden kaçmıyor.Konuyu Türkiye'ye bağlayacak olursak, herkes üzerinde hemfikir ki; yeni dönemde de sürecek finansman ihtiyacımızın, oynak ve zayıf görünümdeki akımlardan ziyade, uzun ömürlü sermaye girişleriyle desteklenmesi hiç fena olmaz. Zira biliyoruz ki; iyi kolesterolü yükseltmek, ekonomiye iyi "gelecek". Ve 2015 yılında bir FDI iyileşmesi yaşasak da, halen kriz öncesindeki performansımıza kavuşamadığımız da malum. Öyleyse manzara gelişmişlerin lehine geçerken, arkada kalan gelişen grup içinden nasıl öne çıkmayı başaracağımızı özenle kurgulamamız, her zamankinden zorlu ve mühim olacak.
[Yeni Şafak, 29 Ocak 2016].