Karşımızda Türkiye'nin güvenliğini açıkça tehdit eden bir olay var. Güney sınırımızda patlamaya hazır bir bomba düzeneği kuruluyor. Irak'ın toprak bütünlüğünün ortadan kalkması, Pan-Kürdist bir ideolojinin yön verdiği ve Batı'ya bağımlı yeni bir devletçiğin kurulması Türkiye'nin asla kenardan sessizce izleyeceği bir durum değil. Kuzey Irak'ta gerçekleştirilen gayrimeşru referandum Ortadoğu'da yeni ittifakların ve karşıtlıkların oluşmasına yol açmış vaziyette. Türkiye bu süreçte bölge ülkeleriyle ilişkilerini yeniden düzenlemek zorunda olduğunun bilincinde ve tam da buna uygun şekilde hareket ediyor.
Tehdidin boyutu, sıcaklığı gözler önünde. Her şeyden önce Irak'ın daha fazla istikrarsızlaşması, Suriye'deki krizin boyutlarıyla birlikte ele alındığında Türkiye için büyük bir güvenlik riski teşkil edecektir. Dahası bölgede kendisini "bağımsız bir Kürt devleti" olarak niteleyen yeni bir siyasal yapının inşası Türkiye'yi bölmeye dönük hesapları olan uluslararası şer güçlerine bir imkân sağlayacaktır. Şimdiden Türkiye sınırları içinde yer alan bazı bölgeleri kendi sözde devletinin parçası olarak yansıtan "siyasi haritalar" dolaşıma sokuluyor.
***
Bu plan, bu proje yerli değil. Bu coğrafyanın ihtiyaçlarından, dinamiklerinden beslenmiyor. Tam anlamıyla sipariş üzerine devreye sokuluyor. Bir kez daha söylüyorum. Bu projenin hedefinde güçlü ve bağımsız Türkiye var.
Tehdidin cesameti gözler önündeyken bu ülkenin Cumhurbaşkanını, hükümet yetkililerini sükûnete davet etmek de neyin nesi? "Eh madem kurulacak, o zaman önce biz destek verelim, sonra sefasını süreriz" diyerek politika önerisinde bulunduğunu sananlar var.
Bunların bir kısmı kavmiyetçilik belası yüzünden böyle davranıyor. Ne yazık ki kavmiyetçilik belası ne sınır tanıyor, ne parti. Nitekim Babanzade Ahmet Naim'in dediği gibi "kavmiyetçilik zokası zehirlidir." Pan-Kürdizm yapanlara, Kürt kavmiyetçiliğine düçar olanlara çok güzel bir söz söylemiş Ahmet Naim: "Gerçekten bir millet iddiay- ı cinsiyet ve kavmiyetten şiddetle men edilmezse o millet arasında kardeşlikten eser bulunmaz. Binaenaleyh o milletin yaşaması da kabil olmaz."
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere, hükümet yetkililerinin gayrimeşru referanduma gösterdiği sert tepkiyi eleştirenler sadece kavmiyetçilik belasına duçar olanlar değil. Erdoğan karşıtlığı sermayesinden pay kapma derdine düşen ve Karar gazetesini kullanarak söylemlerini kamuoyunda dolaştırmaya çalışan siyaset çevreleri de var. Eski AK Partili, yeni AKP'li pek bilmiş abiler, ablalar!
FETÖ'yle mücadeleden mülteci meselesine, kentleşme politikalarından ekonomi yönetimine kadar hemen her konuyu yeni bir muhalefet unsuru olarak keşfetme, kendilerini ayrıştırma çabası içindeler. Bu süreçte Kuzey Irak'taki gayrimeşru referandum onlara ilaç gibi geldi. Erdoğan'ı gösterdiği sert tavır dolayısıyla eleştirerek Kürtler nazarında puan toplamaya çalıştılar, çalışmaya da devam ediyorlar. Oysa seslenebilecekleri kitle son derece dar ve Kürtlerin geniş bir kesimi kısır ideolojik beklentilerle, kavmiyetçilik refleksiyle hareket etmiyor.
Elbette bir de Batılı dostlarına şirin görünmek için uğraşan gayrı milli Batıcı yazarçizer tayfası var. Onlar da sureti haktan görünüp ahkâm kesiyorlar. Salı günü bir tanesine Washington Post sayfalarını açmış, o da yazmış. "Ankara'nın öfkesi, referandumun içerideki Kürtleri de cesaretlendireceği yönünde duyduğu korkudan kaynaklanıyor. Ancak Türkiye'nin verdiği ani tepki tarihi bir içerikten yoksun ve akıllıca bir stratejiye dayanmıyor." Neymiş peki akıllı strateji? Özetle, PKK'ya hem içeride, hem dışarıda alan açmak! Yani içeride çözüm süreci, dışarıda yeni Kürt devleti! Oldu, anahtarı da bırakıp çıkalım isterseniz...
[Sabah, 05 Ekim 2017].