Geçtiğimiz hafta Kültür Üniversitesi Global Politik Trendler Merkezi’nin organize ettiği bir panel serisine katılmak için Kanada’daydık. Hem Carleton Üniversitesi ve Toronto Üniversitesi’nin meşhur Munk Küresel Çalışmalar Merkezi’nde hem de Kanada Dışişleri Bakanlığı’nda dünyanın bir numaralı gündem maddesi olan IŞİD tehdidini konuşma ve Türkiye’den bir perspektif sunma imkanı bulduk.
Kanada’da IŞİD’e karşı oluşturulan uluslararası koalisyonun bir parçası ve kasım ayının başından itibaren IŞİD hedeflerine yönelik hava saldırıları gerçekleştirmeye başladı. Kanada’ya vardığımız gün de Kanada Hava Kuvvetleri Irak’ta Beyci rafinerisi civarını vurdu. Hava Kuvvetleri’nden daha sonra yapılan açıklama IŞİD’e yönelik koalisyon saldırılarının genel trendini özetler nitelikteydi: “Büyük ihtimalle IŞİD militanlarını öldürmüş olabiliriz.” Uluslararası koalisyonun IŞİD’e yönelik istihbarat zafiyeti ortada; bu da saldırıların çoğu zaman hedeflenen sonucu doğurmamasına sebep oluyor. Örneğin İngiliz uçakları defalarca sortiler yapıp hiçbir hedefi vuramadan dönmüştü. İstihbarat zafiyeti ve karavana hava saldırıları, sadece hava saldırılarının IŞİD’i elimine etmeye yetmeyeceğini gösterir cinsten.
STRATEJİ YOKSUNLUĞU
IŞİD Kanada’nın gündemine bu kadar girdiği için doğal olarak IŞİD’e yönelik bölgeden gelenler tarafından yapılan konuşmalara ilgi hem yüksek düzeyliydi hem de oldukça büyüktü. Kanadalılar açık bir şekilde IŞİD’e yönelik kendilerinin de parçası olduğu hava saldırılarının verimliliğini sorguluyor. Belki bu sorgulamadan daha da önemlisi, birçoğu operasyonlardan sonrasına dair kafalarının karışık olduğunu ifade ediyor. Diyelim ki Irak ve Suriye’de belli noktalarda IŞİD zayıflatıldı veya geri püskürtüldü. Bu IŞİD tehdidinin sona ermesi anlamına gelecek mi? Soru tecahül-i arif kabilinden, cevabı biliniyor. Uluslararası toplumun strateji yoksunluğuna vurgu yapılıyor.
Kanada’yı IŞİD konusunda endişelendiren hususlardan bir diğeri de ülkeden IŞİD’e katılmak için Irak ve Suriye’ye giden savaşçılar. Toplam sayı net değil fakat eylül ayında çıkan bir rapora göre bu sayı 130 civarında. Yine ziyaretimiz boyunca The Globe and Mail, National Post gibi gazetelerin manşetlerini süsleyen Kanadalı IŞİD’çiler haberleri de dikkatleri çekiyordu. Sadece erkeklerin değil 14 yaşında kız çocuklarına varıncaya kadar farklı yaş, etnik köken ve cinsiyetlerdeki Kanadalıların neden IŞİD’e katıldığı sayıları az da olsa merak ve endişe konusu.
TÜRKİYE'YE BAKIŞ OLUMLU
Beni en fazla şaşırtan noktalardan birisi hem Suriye hem de IŞİD konusunda Türkiye’nin pozisyonuna dair genel olumlu havaydı. Samimi olmak gerekirse dünya basınında bu kadar tezviratın döndüğü bir zamanda ciddi eleştirel bir ortam bekliyordum. Siyasi spekturumun değişik noktalarındaki akademisyen, devlet görevlisi, öğrenci vs. ile görüşmemize rağmen Türkiye’nin mezkur pozisyonuna dair olumlu bakış not edilmeyi hak ediyordu. İki temel nokta bu olumlu bakışı şekillendirmiş. Birincisi Türkiye’nin mülteci karnesinin başarılı olması. Kanada’nın 1500 Suriyeli mülteciyi kabul ettiği bir süreçte Türkiye’nin 2 milyon civarı Suriyeliye ev sahipliği yapmasını net bir şekilde takdir ediyorlar. İkinci nokta ise Türkiye’nin coğrafi konumunun Türkiye üzerine yüklediği hassasiyet konusundaki farkındalık. Okyanusun diğer tarafında, ABD’ye komşu olmakla Türkiye gibi çatışması bol bir coğrafyada istikrar kalesi olmak bir değil. Bu farkındalık Türkiye’nin özel konumundan kaynaklanan hassasiyetlerine saygıyı da artırıyor.
Kanada uluslararası siyasette belki büyük bir dinamiğe tekabül etmiyor. Fakat Batılı, gelişmiş ve eğitim seviyesi yüksek, G-20 ve NATO üyesi ve hem İngilizce hem de Fransızca konuşan dünyaya seslenebilen bir ülke. Kanada’yla ilişkilerin güçlendirilmesi, işbirliği imkanlarının zorlanması ve Türkiye’nin bölgesel sorunlara ilişkin pozisyonunun anlatılması oldukça önemli. Enerjileriyle bilinen Büyükelçimiz Selçuk Ünal ve Başkonsolosumuz Ali Rıza Güney bu süreçte en büyük kozlarımızdan.
[Akşam, 21 Kasım 2014]