İran Cumhurbaşkanı Ruhani'nin Amerika'ya dönük ılımlı mesajlar göndermesi nükleer kriz ve Suriye meselesinin çözümü konusunda Washington'da iyimser bir hava oluşturdu. İki liderin BM Genel Kurul toplantısında çok kısa da olsa görüşme ihtimali, Hamaney tarafından veto edilmiş görünüyor. Hem nükleer hem de Suriye konusunda ruhani liderin nihai karar mercii olduğu tartışmasız ancak Hamaney'in de nükleer konuda yumuşama sinyalleri vermesi ümitleri artırmış görünüyor.
Başkan Obama ile Ruhani arasındaki mektuplaşmanın basına açıklanması sonrasında, Washington Post'ta yayınlanan yazısında Ruhani, ABD'ye diyalog çağrısı yaptı. İran'ın önümüzdeki dönemde yeni bir açılım yaparak uluslararası baskıyı azaltmak ve yaptırımları hafifletmek istediği görülüyor. Yazısında adeta Obama yönetiminin duymak istediği her şeyi söyleyen Ruhani'nin hiçbir şekilde nükleer silah peşinde olmadıklarını tekrarlaması önem taşıyor. İran uzmanları ve Amerikan tarafı beklentileri çok yükseltmemek adına ihtiyatlı yaklaşıyorlar ancak New York'taki BM toplantıları öncesinde peş peşe olumlu mesajlar veren Ruhani'nin Hamaney'in desteğini arkasına almış olması önemli.
Obama 2008'de savaş karşıtı bir kampanyayla başkanlık yarışı kazanmış ve İran'la ön koşulsuz görüşme yapacağını açıklamıştı. Hamaney Obama'nın başkan olduktan sonra kendisine yolladığı gizli mektubu ifşa ederek ABD'nin sözlerine değil eylemlerine bakacaklarını söylemişti. Bu davranış Obama yönetimi ve özellikle dış politika şahinleri tarafından kabul edilemez bir aşağılanma olarak kabul edildi. İlişkilerde yeni bir açılımın önüne set çeken bu gelişmenin ardından 2009 seçimlerinde rejimin Ahmedinecad'ı yeniden başkan ilan etmesini Yeşil Hareket'in sert bir biçimde bastırılması takip etmişti. Obama yönetiminin İran muhalefetinin yanında yer almaması, Washington şahinleri tarafından eleştirilmiş ve daha da önemlisi İran'la doğrudan müzakerelerin önüne ciddi bir engel olarak dikilmişti.
İran'ın UAEK'ya karşı şeffaf davranmayarak nükleer programı konusundaki endişeleri giderememesi ve ABD'ye meydan okumaya devam etmesi, Obama yönetiminin yaptırım kararıyla karşılanmıştı. İran Türkiye ve Brezilya'nın arabuluculuk çabalarıyla 2010 Mayıs'ında nükleer programı üzerinde belli sınırlamaları kabul eden bir anlaşmaya ilk defa imza atmıştı. Ancak Amerikan yönetimi Tahran Deklarasyonu'nu zamanlama ve içerik açısından sorunlu bularak reddetmişti. İran'ın nükleer meselesinin çözümünde ilk adım teşkil edebilecek bu anlaşmanın kabul edilmemesiyle bir fırsat daha kaçmıştı.
ABD'nin doğrudan uyguladığı yaptırımlarla, Rusya ve Çin'i de razı ederek uyguladığı uluslararası yaptırımlar birleşince, İran ekonomisi çok zor duruma girdi. İran rejimi bir yandan yüksek enflasyon ve ekonomik istikrarsızlıkla boğuşurken bir yandan da Esad rejimine maddi destek vererek ABD'ye bölgede meydan okumaya devam ediyordu. Suriye'ye verdiği destek yüzünden Türkiye'yle de ilişkileri soğuyan İran'ın Ruhani'nin liderliğinde daha farklı bir dış politika izlemesi kaçınılmaz görünüyor. Rafsancani'ye yakınlığıyla bilinen Ruhani'nin daha pragmatik ve uzlaşmacı bir dış politika izleyerek içeride ekonomiye nefes aldırmak istemesi gayet doğal.
Obama'nın Ortadoğu'da her türlü ciddi maliyetten kaçınması ve ne İran'a ne de Suriye'ye askeri bir müdahale yapmak istememesi, Ruhani'nin son diyalog çağrılarının karşılık bulabileceğine işaret ediyor. Diplomaside tıkanıklıklar olduğu noktada her iki taraftaki şahinlerin yönetimleri sıkıştırması söz konusu olacaktır. O açıdan fazla iyimserlikten kaçınmak lazım anc