Türkiye, 2015’ten bu yana terör örgütleri PKK ve DAEŞ tarafından gerçekleştirilen intihar saldırılarının hedefi oluyor. Bu saldırılar içindeki aslan payı kuşkusuz PKK’ya ait. Son olarak İstanbul Atatürk Havalimanı, Vezneciler, Mardin Midyat ve Tunceli Ovacık’ta patlatılan bomba yüklü araçlarla sivil ve asker olmak üzere 13 insanımız şehit oldu. Onlarca vatandaşımız da yaralandı. DAEŞ’in Atatürk Havalimanında canlı bombalarla gerçekleştirdiği intihar saldırılarında 41 kişi hayatını kaybetti, 239 kişi yaralandı. Bu tür saldırıların medyada yer alma biçimi de uzun zamandan bu yana tartışılıyor. Terör örgütleriyle ilgili haberlerin nasıl yazılması ve aktarılması gerektiği konusu gündemden düşmeyen bir madde olarak varlığını koruyor. Türkiye’nin terörle mücadelede uzun bir geçmişi olmasına rağmen medyada kararlı bir söylemin oluşamamış olması bu tür tartışmaların daha da devam edeceğini gösteriyor.
Gazete, televizyon, internet gazeteciliği ve ayrıca sosyal medyanın da devreye girmesiyle birlikte çeşitlenen ve farklı boyutlar kazanan haber içeriklerinin terör propagandasına alet olmadan okuyucuya ulaşması hassasiyet gösterilmesi gereken bir konu olarak karşımızda duruyor.
İntihar saldırıları bakımından DAEŞ’in tarihi yeni olsa da PKK’nın tarihi 1996’ya kadar geriye gidiyor. İki örgüt de bu tür eylemlere son süreçte daha yoğun şekilde başvuruyor. PKK ve DAEŞ’in intihar saldırılarına ağırlık vermesinin nedenlerini üç maddede de özetlemek mümkündür.
1-Kendi örgütüne ayaktayım mesajı vermek
2-Toplumda korku ve panik havası oluşturarak insanların yaşam akışlarını tereddütte uğratmak
3-İntihar saldırılarının oluşturduğu etki üzerinden medyada daha fazla yeri edinebilme düşüncesi
Buradaki üç madde de önemli olmasına karşın üçüncü maddede yer alan medya vurgusu, terör örgütleri açısından giderek daha fazla önem taşımaya başlamış görünüyor. Bu yüzden intihar saldırılarının okuması yapılırken medya boyutunun göz ardı edilmemesi gerekir. Televizyon haberlerinin hızlı bir şekilde anında her eve ulaşabilmesi, olay yerini ekrana taşıyarak izleyici ile olay yeri arasındaki mesafeyi tek bir cama indirgeyebilmesi, televizyon haberciliğindeki haber dilini kendi içinde ayrıcalıklı hale getirmektedir.
MESAJINI BU SAYEDE ULAŞTIRIYOR
Buna ek olarak medya-terör-propaganda üçgeninde meseleye bakıldığında bu tür saldırıların medyada yer edinme sıklığının teşvik edici bir etken olduğu söylenebilir.Çünkü terör örgütlerinin doğrudan görünür hedefi insan öldürerek varlığını kanıtlamak olarak görülse de esas amacı geniş kitlelere etki edebilmek ve sesini duyurabilmektir. Bunun olabilmesi için de medyanın erişim gücüne ihtiyacı vardır. İntihar saldırıları ve bomba yüklü araçların patlatılmasıyla düzenlenen saldırıların yer ve zaman olarak medya organlarında, diğer eylem türlerine göre daha fazla konu edilmesi DAEŞ ve PKK’nın bu tür saldırıları daha fazla yapmasında rol oynamaktadır.
TV haberciliği açısından bakıldığında PKK ve DAEŞ tarafından işlenen iki farklı cinayet biçiminin karşılaştırması yapılarak meseleyi somutlaştırmak mümkündür. PKK saldırıları sonucunda Sur, Silvan, Cizre, Şırnak ve Nusaybin gibi kentlerde şehit düşen askerler haber bültenlerine konu olmakta, fakat haber bülteni içinde sınırlı bir yer tutmaktadır. Örgüt tarafından kırsalda yapılan saldırılar, kent merkezlerindeki karakollara veya askeri merkezlere yapılan saldırıların televizyon haberlerinde yer edinme oranı da belirli zaman dilimiyle sınırlıdır. Buna karşın intihar saldırıları ve bomba yüklü araçların patlatılmasıyla gerçekleştirilen saldırılar ise daha kapsamlı bir şekilde ekranda yer tutmaktadır.
Örneğin İstanbul-Vezneciler’deki ve Atatürk Havalimanı’ndaki bombalı saldırılardan hemen sonra bütün TV kanalları muhabirini göndererek olay yerinden saatlerce canlı yayın yaptı; bu esnada patlamanın neden olduğu panik ve korku havası canlı olarak ekrana taşındı. Ayrıca patlamanın neden olduğu acı verici tahribatın görüntüleri defalarca gösterildi, TV muhabirleri, kendileriyle yapılan canlı bağlantılarda sahip oldukları içerikleri panik ve heyecan içinde aktararak, özellikle izleyici açısından korku ve dehşet atmosferinin pekişmesine, bile isteye, katkı sundu.
Ekranlara davet edilen konuklar da durmaksızın döndürülen olay yeri görüntüleri eşliğinde konuştu ve büyük ölçüde olayın kanlı-acı sonuçları defaatle izleyiciye aktarıldı.
Televizyon programlarında örgütün saldırısı eleştirilerek bu görüntüler gösteriliyor olmasına rağmen son kertede gösterilen acı tablo ile PKK ve DAEŞ isimleri yan yana getirildiği için örgütün ekranda kalabilme çabasına katkı sunan bir tablo ortaya çıktı. Terör örgütünün istediği şeyin de tam olarak böylesi bir yayın olduğunu söylemek büyük bir kehanet olmasa gerektir. Böylece terör örgütü, saldırı sonucunda ortaya çıkan tahribatın büyüklüğünün saatlerce ekranda yer edinmesiyle, mesajını, toplumun geneline ulaştırmış oldu.
KAMUSAL ÇIKAR GÖZETİLMELİ
Hâlbuki TV haberciliğinde olması gereken kesinlikle böylesi bir yayın anlayışı değildir.Bu tür saldırıların ertesinde izlenmesi gereken yayın politikasında kamusal çıkar gözetilmeli ve yayınlar sorumlu gazetecilik bağlamında tasarlanmalıdır. Televizyon haberciliği kendi içinde dinamik bir yapıya sahip olduğu için hangi saldırının kimin çalışma saatine denk geleceğini kestirmek mümkün değildir. Bu yüzden TV’de yayından sorumlu olan ve yayının içinde editör, yönetmen ve spiker olarak yer alan herkesin belirli ilkelere bağlı kalarak bu tür yayınları yapması gerekir. Gazeteciliğin temel ilkeleri şeklinde birçok kaynakta yer alan bu tür temel ilkeleri biraz da TV haberciliği bağlamında irdeleyerek 5 öneri getirmek mümkündür.
1-Olay yerinden sürekli canlı yayın yapmak yerine muhabir aracılığıyla somut bilgileri paylaşmak hem kamuoyunun bilgi ihtiyacını karşılayacak hem de ilgili TV’yi propaganda tuzağından uzak tutacaktır. Bu bağlamda olay yerine usta muhabirlerin gönderilmesi önemlidir. Böylece polis tarafından alınan olay yeri önlemleri ve bölgeye gönderilen ambulanslar felaketin büyüklüğünün işareti olarak değil önleyici tedbir olarak sunulmuş olur. Acar muhabirlerin sürekli bir şekilde patlamanın şiddetine ve neden olduğu tahribata vurgu yaptıktan sonra panik havasında aktardığı içerikler genel olarak olayı gerçekleştiren örgütün arzu ettiği bir atmosferin oluşmasına hizmet etmektedir.
2-Spikerler sürekli konuşmak zorunda bırakılmamalıdır. Özellikle saldırının ilk saatlerinde haber spikerleri tarafından kurulan cümleler risk barındırıyor. Çünkü sunucu eldeki verileri paylaştıktan sonra sırf akışı tutabilmek için aynı şeyleri sürekli tekrar etmekte ve bu esnada da daha çok olayın vatandaşlarda oluşturduğu korku ve panik havasına vurgu yapmaktadır. Bu sorun da büyük ölçüde canlı yayın yapılmasından kaynaklanmakta, spikerler zamanı doldurmak için durmaksızın konuşmak zorunda kalmaktadır. Eğer, ilkelerden hareket edilmiyorsa böylesi durumlarda hata yapma ihtimali yüksektir. Her hata da örgütün işine yaramaktadır.
2-Patlama sonucunda ortaya çıkan acı ve üzüntü verici olay yeri görüntüleri yayınlanmamalıdır. Yanmış ve yıkılmış dükkân, ev, otel görüntülerini tekrar tekrar yayınlamak ancak olayın dehşetini büyütebilir. Bu konuda uluslararası habercilik standartları açıktır. Haberin sunumu, içeriği kadar önemlidir.
3-Ceset ve yaralı görüntülerine kesinlikle yer verilmemelidir. Daha önce ABD’de gerçekleşen 11 Eylül saldırıları sonrasında ve Norveç’te radikal bir beyaz Anders Brevik’in 77 kişiyi öldürmesinden sonra ana akım medya organı olay yerine ait acı tabloya dair görüntü paylaşmamış veya öldürülen insanların cesetlerinden detaylar aktarmamıştır.
4-Olay yerindeki muhabirler, patlamanın sarsıntısını ve şokunu yaşayan yaralılara, görgü tanıklarına ve olay yerindeki polislere canlı yayında sıcağı sıcağına mikrofon uzatmamalı, onların yaşadığı şok halinin toplumsal alana yayılmasına, ekran başındaki izleyicinin de aynı ruh dünyasına girmesine aracı olmamalıdır.
5-Olayın boyutlarıyla ilgili kamuoyu bilgilendirilmeli fakat infial uyandıracak yaklaşımdan kaçınılarak dengeli bir haber dili kullanılmalıdır.
Dolayısıyla terör örgütü için eylemin amacı esasta geniş kitleleri etkilemek ve toplumu bir bütün olarak korku iklimine sokmaktır. TV haberciliği, örgütün bu amacının dışına çıkmak istiyorsa mesleki açıdan belirli hassasiyetler gözeterek yayınlarını koordine etmelidir. Aksi takdirde neresinden bakılırsa bakılsın olay yeri canlı yayınları ve muhabirlerin tuhaf anlatımı bir şekilde örgütün istediği propaganda çarkının içinde bir yerde konumlanmaktan kurtulamayacaktır. Ana akım medya, ilkelere uygun ve hassas davranarak, kendi özgür platformlarını terör örgütlerinin propaganda mecrası dönüşmesine izin vermemelidir.
[Star Açık Görüş, 2 Temmuz 2016].