Japonya’nın dönem başkanlığında bu ülkenin Osaka şehrinde düzenlenen G-20 Zirvesi’nde dünyanın en gelişmiş ekonomilerine sahip 19 ülkesi ve Avrupa Birliği temsilcileri bir araya geliyor. Bunların dışında dönem başkanı ülkenin davet ettiği ülkeler de G-20 zirvelerine katılabiliyor.
Önceki zirvelerde olduğu gibi, bu dönemki zirvede de ekonomik, sosyal, çevre ve iklim sorunlarının yanında dünya siyasetinin önde gelen problemleri zirvenin konuları arasında yer alıyor. Bunların yanında zirveye katılan liderler arasında gerçekleştirilen ikili görüşmeler hem temsil ettikleri ülkeler arasındaki sorunların çözülmesi hem de ikili ilişkilerin geliştirilmesi açısından önemli fırsatlar sunuyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da gerek Osaka’daki zirvede gerekse zirvenin ardından Japonya ve Çin’e gerçekleştireceği resmî ziyaretlerde önemli ikili görüşmeleri olacak.
Zirve sırasında ABD ve Rusya başkanlarıyla gerçekleştireceği görüşmeler Türk dış politikasının öncelikli konuları olan S-400’ler, F-35’ler ve Suriye meseleleri açısından çok önem arz ediyor.
Bu iki küresel aktörün nüfuz alanı içerisinde yer alan Türkiye kendisine bağımsız bir yol çizmeye çalışırken hem Washington hem de Moskova’nın baskısını üzerinde hissediyor. Ankara, her iki ülkeyle de ilişkilerini belli düzeyde tutarak bir denge politikası izlemeye çalışırken ABD ve Rusya kendi çıkar hesapları üzerinden attıkları adımlarla Türkiye’nin işini zorlaştırıyor.
Washington yönetimi, S-400’leri almaktan vazgeçmesi, Suriye’nin kuzeyindeki PKK/PYD varlığına razı olması, kendi çıkarlarına zarar verse de hukuksuz İran yaptırımlarına uygun davranması ve Doğu Akdeniz’de kendisine lütfedilen sınırlı deniz alanlarıyla yetinmesi konularında Ankara’ya yoğun baskı yaparken, Moskova İdlib konusunda varılan anlaşmayı ihlal edip Şam rejiminin provokasyonları üzerinden Türkiye’yi sıkıştırıyor.
Türkiye’nin İdlib’in güneyinde yer alan 10 numaralı gözlem üssüne Suriye rejim güçlerince yapılan saldırıda bir askerimizin şehit olması Türkiye-Rusya ilişkilerini de etkileyecek çok ağır bir provokasyona işaret ediyor.
Türkiye, ABD’den gelen bütün baskı ve tehditlere rağmen Moskova ile yaptığı S-400 anlaşmasına sadık kalıp bu füze savunma sistemlerinin teslimatını beklerken, Rusya’nın İdlib konusunda varılan anlaşma doğrultusunda o gözlem üssüne yerleştirilen Türk askerlerine müttefiki Esad rejimi güçlerince ateş açılmasına göz yumması Türkiye ile ilişkiler konusunda niyetlerinin sorunlu olduğunu gösteriyor.
Bu gelişme Rusya’nın Türkiye ile vardığı anlaşmaları ilk ihlali de değil. Türkiye’nin gözlem noktaları daha önce de Moskova’nın müttefiklerinin saldırısına uğramıştı ancak can kaybı yaşanmamıştı. Ayrıca yine Rusya ile yürütülen Astana Süreci’nde kararlaştırılan çatışmasızlık bölgelerine de bizzat Rus savaş uçaklarının saldırıları söz konusu olmuştu.
Yaşanan gelişmeler Moskova’nın, muhtemelen başka bazı bölgesel aktörlerle de iş birliği hâlinde, İdlib’de dondurulan sorunu yeniden ısıtmayı ve Türkiye’yi zor durumda bırakarak bu bölgedeki askerî varlığını sonlandırmayı hedeflediğine işaret ediyor.
Rusya’nın kendi çıkarları açısından böyle bir hedefe sahip olması şaşırtıcı değil, ancak Moskova’nın izlediği bu yolun Ankara ile ilişkilerine vereceği zararın farkında olup olmadığı kuşkulu. Zira Rusya’nın bu tavrı ile zamanı İdlib Mutabakatı öncesine döndürdüğü ve İdlib sorununu Halep ve Doğu Guta’da olduğu gibi şiddet yoluyla çözmek istediği görülüyor. Bu da Türkiye-Rusya ilişkileri açısından İdlib Mutabakatı öncesinde konuşulan riskleri yeniden gündeme getiriyor.
Türkiye’nin üzerindeki ağır mülteci yükünü düşünmeden, İdlib sorununu bu yükü çok daha fazla artıracak şekilde çözmeye çalışmak Türkiye’ye karşı düşmanca politikadır. Putin’in, “bu meseleyi de Halep ve Doğu Guta’daki gibi İdlib’i yerle bir ederek çözelim” diyen danışmanlarına değil, “bu meselede Türkiye’nin hassasiyetlerini dikkate almadan hareket edersek kazanacağımızdan çok daha fazlasını kaybederiz” diyen danışmanlarına kulak vermesi Türkiye-Rusya ilişkilerinin geleceği açısından faydalı olacaktır.
[Türkiye, 29 Haziran 2019]