Türk toplumu üniversiteye geçiş için açıklanan YKS ve ortaöğretimde kademeler arası geçiş sistemi TEOGhakkındaki tartışmalarla eğitim konularına odaklandı. Eğitim her bir aileye dokunduğu için bu da gayet anlaşılır. İki seçme sistemi de teste dayalı olarak ağırlıklı olarak bilgi merkezli öğrencileri başarılarına göre sıralamakta ve tercihlerine göre istedikleri okullara yerleştirmektedir. Üniversite yerleştirmelerinde Türkiye 1974 yılından beri bunu uygulamaktadır. Merkezi sınavlar toplumun adalet ve eşitlik talebini karşılamak bakımından anlamlıdır. Fakat Türk toplumunda beklenmeyen olumsuz durumlara da sebep olmaktadır.
Türk toplumu genç bir nüfusa sahiptir. Nitekim 79 milyon 814 bin 871 nüfusun 17 milyon 588 bin 958'i örgün eğitimde, 2016-2017 yılı itibariyle 7 milyon 198 bin 987'i ise Yüksek öğretimde öğrencidir. İkinci olarak son elli yılda köyden şehire yoğun göç olgusu yaşanmıştır. Göç olgusunun etkileri hala devam etmekte ve toplum yeni mekanlarına çocukları aracılığıyla kök salmaya çalışmaktadır. Ayrıca Türk ailesi çocuk merkezlidir. Aileler özellikle akademik eğitimi çocuklarının yükselmesinin en önemli aracı görmektedirler. Bazen aileler çocuklarının kazanmaları gereken hayat becerilerini de akademik başarıya feda edebilmektedirler. Sonuç olarak Türk toplumu rekabetçi yapısıyla sınavları başarının ölçüm aracı olmaktan çıkartarak amaca dönüştürebilmektedir. Öğrenciler becerilerini geliştirmek yerine bilgi ölçen sorulara göre kendilerini yetiştirebilmektedir. Ayrıca seçme ve yerleştirme sınavına hazırlık ileri sürülerek öğretmenler ve okul yönetimi üzerinde baskı oluşup müfredatın işlenmesinden ve amaçlardan taviz verilebilmektedir. Amaç-müfredat uyumunun olup olmadığı ise başka önemli bir konudur.
Klasik dönemin yaklaşımını yansıtır bir şekilde Farabi "Erdemli Toplum" isimli eserinde toplumun ve eğitimin amacını erdem şeklinde tespit eder. Erdem ise bilgi ve alışkanlık eğitimi yoluyla elde edilen becerilerdir. Şüphesiz zaman içinde bilginin içeriği ve hedeflenen beceriler kısmen değişmiş fakat amaç aynı kalmıştır. Yerleştirme sisteminin doğrudan hedef belirleme gücü olduğundan beceriler ölçülmelidir.
Ülkenin ve bireyin eğitimdeki nihai hedeflerine bakıldığında durum daha rahat anlaşılır. Birey eğitim sürecinin sonunda meslek sahibi olmak, toplumsal yaşamda yer almak ve aile kurup mutlu olmayı hedeflemektedir. Ülkeler ise güvenliği temin etmiş, güçlü, gelişen ve vatandaşlarına hizmet götürebilen bir hali hedeflemektedir. Bireyin ve ülkenin bu amaçlara ulaşabilmesi gençlerin eğitim sonunda becerileri kazanmasıyla mümkündür. İletişim, sosyal, entelektüel ve meslek becerilerinin eğitim sürecinde kazandırılması ve geliştirilmesi artık çok daha önemlidir. Mesela bir mühendisin eğitim sürecinde akli, mesleki becerileri ve ekip çalışmasını mümkün kılan iletişim ve sosyal becerileri kazanması hayatidir. Ürün geliştirmede ve iş ortamında krizi idarede bu beceriler öne çıkmaktadır. Veya çalışma sürecinde ortaya çıkan sorunları bu becerileriyle tespit edip, çözüme paydaşlarını ikna edebilmesi hayattaki başarıyı belirlemektedir.
Amaçlara ulaşmak bakımından okul müfredatının, öğretim-yönetim kültürünün, ölçme sistemlerinin ve öğretmen yetiştirme süreçlerinin beceri kazandırma çerçevesinde yapılandırılması çok daha etkili olacaktır. Bu ise kademeli bir dönüşümü gerektirmektedir. Mesela eğitim fakültelerinde öğretmen yetiştirme sürecinin beceri aktarma odaklı planlanması, okul müfredatının ders türlerinin ve bilgi içeriğinin azaltılması, öğretmenlerin yaparak öğrenip becerilerini geliştirdiği etkinlikler tasarlamaları ve grup halinde öğrencileri çalıştırabilmeleri, yöneticilerin eğitim lideri olarak öğretmenlere bu amaca yönelik hizmet içi eğitimler, çalıştaylar, zümre grup çalışmaları ve ölçümler yapması bu dönüşüm hikayesinden bazı örneklerdir.
Okula seçme ve yerleştirme sınavları eğitim sürecinin küçük bir parçasını oluşturmaktadır. Türk toplumunun çocukları adına eşitlik ve adalet talebi anlaşılabilir. Fakat lise ve üniversitede beceri odaklı eğitimin kalitesi artmadığı müddetçe kısır döngü kaçınılmazdır. Hiçbir merkezi sınav bu kısır döngüyü kıramaz. Eğitimde kalitenin özü okul yöneticisinin gözetim ile liderliğinde öğretmen ve öğrenci arasında gerçekleşir. Bundan dolayı kaliteli okul sayısını arttırmak için okul yönetici ve öğretmenlere yatırım yapılması yetkinliklerinin geliştirilmesi orta vadede çok daha etkili olacaktır. Yine eşitlik ve adalet bakımından kaliteli öğretmen ve yöneticilerin adil paylaşımı çok daha önemlidir.
Konunun anlaşılması için örnekler verelim: Okul müdürleri MEB sistemindeki data setlerini kullanarak herhangi bir öğretmenin hangi konuları öğretmekte başarılı veya başarısız olduğunu analiz edebilmektedir. Mesela okul müdürü matematik dersi öğretmeninin öğrencilerinin sınavlardaki başarılarını analiz ederek hocasının öğretme kapasitesini arttıracak çalışmalar önermesi çok daha etkili olur. Veya diğer okullarda uygulanan başarılı etkinlikleri veya yöntemleri kendi öğretmenlerine transfer etmesi çok daha faydalı olur. Yine okul müdürü analizler sonucunda belli konularda zorlanan öğrencileri rahatlıkla tespit edip onlara telafi dersleri koyabilir. Aile sorunları yaşayan öğrencilere danışmanlık ve rehberlik hizmeti sunabilir.
Milli Eğitim Bakanlığı'nın ise elindeki dataları il ve okul bazlı analiz ederek, performansları ölçerek ve uyguladığı politikaların etkisini gözlemleyerek bu yöndeki yol haritasını sürekli güncelleyebilmesi kısır döngüyü kırmaya yardımcı olabilir. Yönetim kültür ve sisteminin okul müdürlerini asayiş ve bürokratik amir rolünden eğitim liderine dönüştürülmesi en büyük kazanım olacaktır. Mesela müdürlerin bürokratik yüklerinin azaltılması, okulun eğitim kalitesinin nasıl ölçülebileceğine dair çalıştaylar ve okulda eğitim öğretim kapasitesinin nasıl arttırılabileceğine dair pilot çalışmalar yapılması bunlardan bazılarıdır.
Türk Milli eğitim sisteminin amaçlarına ulaşabilmesi ve kalitesini arttırabilmesi her bir öğrencinin eksikliklerini gözlemleyip onları gideren küçük adımlarla mümkündür. Ülke açısından bakıldığında her bir öğrenci Türk toplumunda yaşayacak ve meslek sahibi olacaktır. Milli Eğitim sisteminin görevi onlara bu yetkinlik ve becerileri kazandırmaktır. Bu konuda eğitimin asıl aktörleri olan okul yöneticileri ve öğretmenlerin çabaları çok daha etkili olacaktır. Sınavların rolü ölçümdür eğitimin kendisi değildir.
[Fikriyat, 26 Ekim 2017].