Dünya'nın gündemini belirleyen başat toplantılardan olan G20 Liderler Zirvesi 15-16 Kasım tarihlerinde Endonezya ev sahipliğinde gerçekleştirildi. Bu toplantının ana teması olarak belirlenen "Birlikte Toparlanma Daha Güçlü Toparlanma" söylemi pandemi sonrası dönem için mesajlar taşıyor. Bu ana tema altında ise Gıda ve Enerji Güvenliği, Dijital Dönüşüm, İklim Değişikliği ve Sağlık, temel odak noktaları olarak tartışıldı. Dünyanın zirvesinin tartıştığı bu temalar arasında dijital dönüşüm başlığının da yer alıyor olması konunun ehemmiyeti açısından önemli bir gösterge.
Toplantılar sonrasında yayınlanan Sonuç Bildirgesi'nde de bu temalarla bağlantılı pek çok önemli alt başlık yer alıyor. Özellikle Türkiye'nin tahıl koridoru anlaşmasındaki arabulucu rolünün ve diplomatik başarılarının bildirgede yer alması gurur verici. Bununla birlikte ilgi alanım açısından dijital dönüşüme dair vurguların da oldukça önemli olduğunu düşünüyorum.
G20 ülkelerinin karar alıcılarının ve uygulayıcılarının yer aldığı böyle bir toplantıda konuşulan başlıklar ve bu başlıklara dair ortaklıklar, geleceğe dair ipuçları da taşıyor. Toplantıda ele alınan sorun alanları ve çözüm önerileri ise ülkelerin politika alternatifleri geliştirmesinde belirleyici olabiliyor. Dolayısıyla bildirgede yer alan kararlar, izi sürülmesi gereken politika unsurları.
Sonuç bildirgesi incelendiğinde COVID-19 süreci sonrası dönemdeki hedeflere dair konular ağırlık kazanıyor. Zaten ana temanın da "Birlikte Toparlanma" olduğu düşünülürse bu eğilim beklenen bir sonuç. Öte yandan dijitalleşme açısından bakıldığında, salgın döneminin kayıplara değil kazanımlara vurgu yaptığı, bildirgede ifade ediliyor. Özellikle dijital dönüşümün hızlandırıcı bir unsuru olarak salgın dönemindeki atılımların dijital ekosistemlere ve dijital ekonomiye yönelik katkıları vurgulanıyor. Yine bu bağlamda, 2030 Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine erişim için, bu hızlı dijital dönüşümün sunduğu fırsatların öne çıkartıldığı görülüyor. Hatta dijital teknolojilerin dirençli ve sürdürülebilir bir gıda zinciri oluşturmak, ticaret hacmini geliştirmek, sınai üretimi arttırmak, sağlık ve eğitim gibi politika alanlarında nitelikli hizmet sunumu gibi politika hedefleri için doğrudan katkı sunacağı toplantılarda tartışılmış. Bu kapsamda farklı çalışma raporlarında; güvenilir gıda zincir bilgi sistemleri için blokzincir teknolojisinden, sağlık sektörü için yapay zekâ teknolojisinden, dijital ekonomi içinse dijital para sistemlerinden bahsedildiği görülüyor.
Burada Türkiye üzerine bir vurgu yapmak anlamlı olabilir. Çünkü Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi halihazırda sağlık sektörü için yapay zeka temelli çalışmalarda farklı üniversitelerle iş birliği içerisinde çalışmalar yürütüyor. Aynı şekilde Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, test aşamasına geldiği ve projesini hızla sürdürdüğü Dijital Türk Lirası çalışmalarıyla dijital ekonomi bağlamında değerli bir yol kat etmiş durumda. Dijital para konusunun sınır ötesi ödeme sistemleri ve dijital finans araçlarının yaygınlaştırılması bahsiyle sonuç bildirgesine de girdiğini de zikretmekte fayda var. Bu detay, bu çalışmaların kıymetini gösteren bir başka bulgu denebilir.
Bildirgede yeni teknolojilerle ortaya çıkan bazı sorun alanlarına karşı da politikaların geliştirilmesi gerektiği vurgulanıyor. Sayısal uçurum meselesi bunlardan en çok zikredileni. Sayısal uçurum, farklı toplumsal gruplar arasındaki imkân farklılıklarına ve hizmetlere ve uygulamalara erişimdeki sorunlara işaret etmek için kullanılan bir kavram. Bu uçurum kimi zaman cinsiyet kimi zaman sosyo-ekonomik farklılıklar nedeniyle ortaya çıkabiliyor. Ayrıca yaş da dijital alana erişimde farklılık yaratan bir diğer unsur. Dolayısıyla dezavantajlı grupların yeni teknolojilere erişiminin ve dijital okur yazarlığın arttırılması noktasındaki vurgulara dikkat edilmesi gerekiyor. Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yapılan araştırmaların 2022 sonuçları bu konuda Türkiye adına ümit vaad ediyor, ancak dezavantajlı gruplara yönelik yeni politikalara ihtiyaç duyulduğu da muhakkak. Yaşlı nüfusun dijital hizmetlere erişimi, engelli vatandaşların dijital alanlardaki varlığının teşviki, sosyo-ekonomik açıdan desteğe ihtiyaç duyan gruplara yönelik tampon mekanizmaların ihyası bu başlıklar arasında sayılabilir.
Bildirgenin satır aralarında ve tartışma metinlerinde geçen tedbir önerilerinden bir diğeri ise bilgi akışının ve iletişimin güvenliğine dair. Siber alandaki altyapıların güvenliğinden, verilerin güvenliğine, gizlilik ihlallerinden fikri mülkiyet haklarına alt başlıklarda güvenlik sorunsalı vurguları öne çıkan diğer hususlar. Ülkemizde genellikle Türkiye özelinde tartışılan dezenformasyon faaliyetleri, yalan haberler ya da veri güvenliği ihlalleri bu kapsamda ele alınan konulardan. Hâsılı, bu sorun alanlarının küresel problemler olduğu gözden kaçırılmamalı.
Son olarak veri temelli politika yapımı ve küresel iş birliği bağlamında serbest veri akışına yönelik önerilerden bahsedilebilir. Bunların yanında tüm teknik detaylar ve gelişim çizgisiyle birlikte insan merkezli ve sürdürülebilir dijital dönüşüm vurgularının da önemli olduğunu söyleyebiliriz. Bu başlıkların dışında da bazı önceliklerden bahsedilebilir. Özellikle 2022 yılı boyunca farklı dönemlerde farklı kesimlerin bir araya geldiği G20 toplantılarından yapılacak çıkarımlar ayrıca kıymetli. Bu toplantılarda olası politika önerilerinin, dijitalleşmenin farklı boyutlarının ve gelecek kırılımlarının tartışıldığı biliniyor. Bu kapsamda vatandaş odaklı veri yönetimi, akıllı şehirler ve sürdürülebilir gelişme hedefleri, veri paylaşımları ve açık veri, yaşam laboratuvarlarının geliştirilmesi, kırsal alanlarda dijital dönüşüm süreçleri gibi başlıklar dikkat çekici.
Görüldüğü üzere, G20 zirvesi dijital dönüşümün getirileri ve geleceği hakkında fikirler veriyor. Bu fikirlerden birisi de ülkelerin dijital dönüşüme yönelik tutumlarına dair. Bu kapsamda kaçınılmaz olana yönelik direnç yerine kontrollü dönüşüm temel bir öncelik olarak Türkiye'nin de karşısında duruyor. Şimdiye kadar atılan adımlar dönüşüme hız kazandırmış durumda. Özellikle salgın dönemindeki hızlı kararlar ve eylemler Türkiye'nin dijital dönüşüm kapasitesini salgın öncesine göre katlamış durumda. Bununla birlikte dönüşüm dingin ya da durağan bir süreç değil. Dönüşüm biz içerisindeyken yaşanmaya devam ediyor. Bu noktada ise ülkeleri üç seçenek bekliyor: Hızlı ve öncü dönüşüm, dengeli ve aktif dönüşüm ya da takipçi dönüşüm.
İlk seçenek pek çok yeni fırsat sunsa da büyük riskler de barındırıyor. Son seçenek ise atılım yapmak isteyen ülkelerden ziyade çok sınırlı kapasiteye sahip ve hedefleri düşük ülkeler için ideal gözüküyor. İkinci seçenekte ise politika alanları ve hedeflerle uyumlu atılımların, kabul edilebilir risklerin olduğu bir yöntem olabilir. Bu seçenekte popüler teknolojiler ya da uygulamalar yerine hedef ve öncelik odaklı, fayda-maliyet analizleri temelli dönüşümler öne çıkıyor.
Atılacak adımlar bu seçenekler ya da modeller doğrultusunda belirleniyor tabi. Bahsettiğimiz bu hususlar ise işin daha çok teknik boyutuna dair. Dönüşümün teknik boyutları her daim sosyal boyutlardan önde gidiyor olsa da sosyal boyutun olmadığı bir dönüşümün ağır aksak ilerleyeceği muhakkak. Bu nedenle karar alıcıların önündeki bir diğer öncelik dönüşümün yukarıdan aşağıya değil, yatay düzlemlerde de sürdürülebilmesi. G20 Sonuç Bildirgesi de bu konuda açık mesajlar veriyor. Dönüşüm hız kesmeden devam ederken bizler de bir yandan olanı bir yandan olacağı sorgulamaya devam ediyoruz.
[Sabah, 19 Kasım 2022].