Birileri Türkiye’de her şey kötüye gidiyor havası oluşturmaya çalışıyor. Sürekli olarak, iç ve dış politikaya dair atılan bütün adımların yanlış olduğunu anlatıp Türkiye’nin felakete sürüklendiği tezini işliyor. Bu şekilde toplumda bir korku ve panik havası oluşturulmaya çalışılıyor.
Bu tür felaket söylemlerini yayanlar ne amaçlıyorlar? Bu söylemlerin Türkiye’ye verdiği zararın farkındalar mı?
Bu sorulara cevap aradığımızda çok farklı kesimlerle karşılaşıyoruz.
Gerçekten bu tür korkulara sahip olanlar olduğu gibi, kendi siyasi görüşüne rakip olarak gördüğü iktidar partisini yıpratmak için bu felaket söylemine sarılanların da olduğu görülüyor. “Dışarıdaki dostlarının” arzuları doğrultusunda “Türkiye batıyor” algısı oluşturmaya çalışanlar ise bu işi en bilinçli yapan kesimi oluşturuyor.
Bu son grupta yer alanların “dışarıdaki dostlarıyla” kurdukları ilişkinin mahiyeti ve bu “dostlarının” kimliğinin ne olduğu da çeşitlilik gösterebiliyor. Kesin olan şu ki, Türkiye’nin iç ve dış politikasını kendi istedikleri şekilde yönlendirmek isteyen birtakım aktörler, medya ve propaganda araçlarını kullanıp, başka ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’de de toplumu, ekonomi ve siyaset çevrelerini manipüle etmeye çalışıyorlar. Uluslararası ilişkilerde bu tür manipülatif girişimler dış politikanın çok rastlanan bir aracı olarak karşımıza çıkıyor.
Yabancı istihbarat servislerinin başka ülkelerdeki toplumsal algıyı kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirmek için başta medya dünyası olmak üzere, değişik kesimlerden insanları belirli ücret ya da başka avantajlar karşılığında çalıştırdıkları biliniyor. Türkiye’de de başka ülkelerin istihbarat servisleri için çalışan medya mensupları ve bürokrasinin değişik kademelerinde bulunan kişilerin varlığı kuşkusuzdur. Millî İstihbarat Teşkilatı ve diğer güvenlik kurumlarımızın görevlerinden biri de, yabancı istihbarat kuruluşlarının bu tür “işbirlikçiler” üzerinden Türkiye’nin siyasal, ekonomik ve toplumsal istikrarını bozmaya yönelik saldırılarına karşı koymaktır. Ancak Türkiye bu konuda çok güçlü ülkelerin saldırılarına maruz kaldığı için bu alanda savunma yapmak oldukça zordur ve özellikle medya kullanılarak yapılan saldırılar amacına ulaşıp toplumda endişeye yol açıyor.
Şimdi bu felaket söylemlerine en fazla konu olan iç ve dış politika meselelerine bakalım.
Bu çerçevede en fazla gündeme getirilen konuların başında Fırat Kalkanı Operasyonu geliyor. Bu operasyonla Türkiye’nin büyük bir maceraya sürüklendiği ve Suriye iç savaşının taraflarından birisi olduğu eleştirisini dile getirenler, PKK/PYD’nin Türkiye’nin bütün güney sınırını ele geçirmesini önlemek için ne yapılması gerektiğine rasyonel bir cevap veremiyorlar. Evet, Türkiye bu operasyonla birlikte önemli riskler üstleniyor, askerlerimiz şehit oluyor, ancak ülkenin güvenliği gerektirdiği için PKK/PYD’nin önünün kesilmesi ve DEAŞ’ın Türkiye sınırından uzaklaştırılması zorunluydu.
Türkiye’nin felakete sürüklendiğine dair algı oluşturulmaya çalışılan bir başka mesele Batı ile ilişkiler konusunda karşımıza çıkıyor. 15 Temmuz sonrasında ABD ve Avrupa’ya karşı fazla sert bir söylemin öne çıktığı, bu şekilde Batı ile ilişkileri kopma noktasına gelen Türkiye’nin kaosa sürükleneceği korkusu işleniyor. Bu korkuların aksine, Türkiye’de gerçekleşen darbelere bir şekilde destek veren Batılı “müttefiklerimize” artık bu tür tavırlarını kabul etmeyeceğimizi çok kararlı bir şekilde anlatmamız doğru bir davranıştır. Çünkü ancak bu şekilde Batı ile karşılıklı egemenliğe saygı temelinde, Türkiye’nin de çıkarlarının gözetildiği rasyonel bir ilişki kurmamız mümkün olabilir.
Benzer şekilde;
Türkiye’nin terörle mücadele kapsamında ülke içinde ve dışında yaptığı operasyonlar meşru ve doğrudur.
FETÖ/PDY gibi kökü dışarıda tehlikeli bir örgüte karşı mücadele de aynı şekilde meşru ve zorunludur.
Terör örgütlerinin medyadaki, siyasetteki ve diğer alanlardaki uzantılarına bu örgütler için yaptıkları faaliyetlerden dolayı hukuk devletinin çizdiği sınırlar çerçevesinde hesap sorulması da meşrudur. Kimsenin mesleki kimliği ona hukukun üzerinde bir konum kazandırmıyor.
Bütün bu konular ve bunların dışında daha birçok mesele Türkiye’de işlerin hiç iyi gitmediği algısını oluşturmak için çarpıtılarak halka aktarılıyor.
Ancak tam da bu tehlikelere karşı atılmış olan adımlar Türkiye’nin, halkının huzur ve refahını korumak konusundaki kararlılığını gösteriyor.
[Türkiye, 31 Aralık 2016].