15 Temmuz Darbe Girişimi’ne Batılı siyasetçilerin ve kamuoyunun verdiği tepkiler malum. Geç ve yarım ağızla yapılan kınamaların dışında Batı cephesinden göz dolduran bir destek ve dayanışma mesajı gelmedi. Yasak savmak kabilinden yapılan açıklamaların hepsi ‘gölge etme başka ihsan istemem’ hissiyatı uyandırmaktan öteye gidemedi. Mesela AP Başkanı 15 Temmuz gecesi darbe girişimine karşı vatanı savunurken canını feda eden yüzlerce vatandaşımızı önemsemeden, parmak sallar bir eda ile ‘tek adam yönetimi kabul edilemez’ dedi. Keza ABD Dışişleri Bakanı da ilk açıklamasında âdeta darbenin başarısız olmasına hayıflanırcasına ‘darbe girişimi çok parlak uygulanmış gibi durmuyor’ demişti.
Salı günü Birleşmiş Milletler Genel Kuruluna hitap eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Batı’nın 15 Temmuz Darbe Girişimi, Suriye Krizi ve mülteciler hakkındaki ikiyüzlü tutumuna kırmızı kart göstererek ‘Milletimle iftihar ediyorum, karşınızda bulunuyorsam milletimizin cesur ve asil duruşu sayesindedir’ diyerek haykırdı. Bu kısa cümle ile hem Batı kamuoyunda sık sık gündeme gelen Türkiye’nin otoriterleştiği iddialarına birinci elden ve muhataplarının gözünün içine bakarak cevap vermiş oldu hem de darbe girişimi karşısında Batı’nın ikircikli tutumunu bir kez daha ortaya koydu.
Erdoğan’ın her zamanki gözünü budaktan sakınmayan açıklamaları mülteciler konusunda da devam etti. Suriye’de 12 milyon insanın göç etmek zorunda kaldığını, bunların 3 milyona yakınının Türkiye’de misafir olduğunu ve Batılı devletlerin bu konuda devede kulak kalacak 1-2 göstermelik yardımın haricinde hiçbir ciddi katkıda bulunmadığını hatırlatan Erdoğan ‘Niye Türkiye’ye geldiniz demiyoruz. Kapılarımızı kapatmadık, zira uçakların attığı bombalardan kaçan bu insanlara karşı bizler insani ve vicdani görevimizi yaptık, yapmaya da devam edeceğiz. Dünya, Batı mültecileri almayabilir, ama biz alacağız. Çünkü insanız’ diyerek sözlerine devam etti. Özelikle ne ülke güvenliğine, ne ekonomik yüke, ne de mültecilerin beraberinde getirdiği diğer meselelere odaklanmadan, Türkiye’nin mültecilere kapısını açmasının nedeni olarak sadece ‘insan olmayı’ vurgulaması dikkate değer. Erdoğan, bu vurgu ile yatıp kalkıp insan haklarına ve diğer ‘evrensel’ değerlere vurgu yapan Batılı liderlere diplomatik bir üslup içerisinde ne kadar söylenebilirse o kadar ‘hepiniz yalancısınız’ demiş oldu. Erdoğan, BM Genel Kurulunda bu açıklamaları yaparken İngiltere tarafından finanse edilen proje kapsamında Fransa’nın kuzeyindeki Calais kampında kalan göçmenlerin İngiltere’ye giden araçlara gizlice binmelerini engellemek için duvar örme çalışmaları başlamıştı.
Erdoğan’ın acı gerçekleri eğip bükmeden muhataplarının yüzüne vurması ne Batı’yı aşağılama çabasından ne de bir tür düşmanlıktan kaynaklanıyor. Büyük liderlerin kendi toplumları için bir misyonları ve vizyonları olduğu gibi küresel vizyon ve misyonları da vardır. Kimisi çevreci, kimisi barışçıl olarak dikkat çeker, bazısı küresel ekonomik ilişkileri geliştiren bazısı da eğitime önem veren liderler olarak bilinir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ise küresel vizyonu adaletsizliğe ve eşitsizliğe dikkat çekmek. Bu nedenledir ki eline geçen her fırsatta, açık kapalı her görüşmede küresel adaletsizlikle ilgili düşüncelerini muhataplarının yüzüne söylemekten geri kalmıyor. Tıpkı BM Genel Kurulunda bir kez daha olduğu gibi;
‘Dünya beşten büyüktür. Tüm dünyanın temsil edilmediği BM Güvenlik Konseyi adaleti sağlayamaz. Dünyayı beş ülkenin iki dudağı arasına mahkûm edemezsiniz’
[Türkiye, 22 Eylül 2016].