SETA > Yorum |
Endişeli Modernlerin Demokratlık Testi

Endişeli Modernlerin Demokratlık Testi

AK Parti’nin iktidara geldiği 2002’den bu yana dönem dönem bazı enstrümanların bağlamından koparılmasıyla oluşturulan bu kampanyalar ve öne sürülen iddialar, toplumsal bir endişeden öte siyasal hesaplara dayanıyor.

Türkiye’nin demokratikleşme mücadelesinin muhafazakârlar öncülüğünde yürütülüyor olması, birçok kesimin ezberini bozuyor. Heykel, içki, Muhteşem Yüzyıl dizisi... AK Parti’nin galip çıktığı her seçimden sonra veya galip çıkacağı öngörülen her seçimden önce gündeme taşınan mahalle baskısı, yaşam tarzı kaygısı ve/ya sivil dikta kampanyalarının son günlerdeki enstrümanlarından birkaçı. AK Parti’nin iktidara geldiği 2002’den bu yana dönem dönem bazı enstrümanların bağlamından koparılmasıyla oluşturulan bu kampanyalar ve öne sürülen iddialar, toplumsal bir endişeden öte siyasal hesaplara dayanıyor. Bu endişelere kapılmaya hazır bir kitlenin varlığı ve AK Parti’nin kimlik bileşenleri bu iddialar için nesnel bir verili zemin sağlıyor. Bu zemin kullanılarak bu günlerde yine benzer bir kampanya yürütülüyor.

Tutuculuk propagandası

Hesap, AK Parti’nin muhafazakâr yönünün demokrat yönüne baskın çıktığı algısını oluşturarak, 22 Temmuz seçimlerinde ve 12 Eylül referandumunda AK Parti’yi destekleyen demokrat kesimlerin Haziran 2011 seçimlerinde AK Parti’den desteklerini çekmelerini sağlamak. İşaret edilen yeni adres, Kılıçdaroğlu sonrasında değiştiği algısı oluşturulan CHP. Senaryo da çok açık: Başbakan, MHP’nin seçimlerde baraj altında kalmasını sağlamak ve böylece yeni Anayasa’yı Meclis’ten geçirmeye yetecek oy oranına erişmek için, milliyetçi-muhafazakâr tabana hoş görünecek tutucu bir siyasete yelken açıyor. 

Kimin seçim hesabı?

Bu senaryo geçerliliği test edilmeden kolayca kabul edilen iki yanlış varsayıma dayanıyor: İlk varsayım, Başbakan’ın bilinçli olarak muhafazakâr ve tutucu bir siyasete yöneldiğine dayanıyor. AK Parti’nin üzerinde siyaset yaptığı mayınlı arazinin gerektirdiği hassasiyeti gözetmeden kolayca manipüle edilebilecek söylemlerden sakınmadığı ortada. Ancak, AK Parti’nin yanlış bir kurgunun parçası kılınmaya müsait söylemler üretmesi, tutucu bir siyasete yöneldiği tezini haklılaştırmıyor. Çünkü yukarıdaki üç başlık, AK Parti’nin seçim yatırımı olarak tutucu bir siyaset güttüğünü iddia etmek için yeterli veriler sağlamıyor. Bunca mahalle baskısı yaygarasına rağmen, 8 yıla yaklaşan iktidarında AK Parti’nin muhafazakâr eğilimlerini yasakçı bir politikaya dönüştürdüğünün örnekleri yok. Örneğin, son kampanyaya kaynaklık eden, sanat, içki ve sinema sektörleri, AK Parti iktidarında küçülmek bir yana katlanarak büyüdü. 

İkinci varsayım, bu siyasetin MHP’nin milliyetçi-muhafazakâr seçmenini hedef aldığını öngörüyor. Bu varsayım da yanlış, çünkü AK Parti, tam da MHP’den farklı bir milliyetçilik ve muhafazakârlık anlayışına dayanan bir siyaset yürüttüğü için milliyetçi tabanın desteğini aldı. Dört ay önceki referandumda, değişim ve demokrasi vaadiyle MHP’nin Anadolu’daki seçmeninin oylarını alabilmişken, AK Parti’nin bu desteği 5 ay sonraki seçimlerde de sağlayabilmek için tam ters bir stratejiyle tutucu bir siyasetten medet umması mantıksal bir tutarsızlık barındırıyor. MHP’nin mevcut siyasetini benimsemediği için kendisine yönelen desteği kaybetmemek için AK Parti’nin MHP tarzı bir siyasete göz kırpması basit bir siyasi rasyonaliteye bile ters. 

Stratejinin hedefi

Dolayısıyla, her iki varsayım da mantıklı ve tutarlı bir analize dayanmıyor. Ancak, taşıdığı bir sürü mantıksal tutarsızlığa rağmen, bu varsayımların dolaşıma sokulması, mantıklı ve çalışılmış bir stratejinin ürünü.  

Bu strateji ile bir yandan MHP tabanına AK Parti’nin araçsal bir politikayla kendilerine yaklaştığı mesajı verilirken, öte yandan demokrat kesimlere CHP’nin her an tutuculuğa kayma eğilimi gösteren AK Parti’den daha doğru bir adres olduğu mesajı veriliyor. AK Parti’yi destekleyen liberal-laik-demokrat kesimlerin, muhafazakârlaşan ve MHP’nin tabanına göz kırpan AK Parti’den kopup, değişen ve demokrasi dilini kullanmaya başlayan CHP’ye yönelmeleri sağlanmaya çalışılıyor. Dolayısıyla, bu kurgunun esas hedef kitlesi, endişeli modernlerden-liberal demokratlara, bilinçaltlarında muhafazakârlığı her an demokrasi karşıtlığıyla örtüştürebilme potansiyeli taşıyan bütün toplumsal kesimler. Böylece, maksimum yüzde 5’leri bulabilen milliyetçi oylar karşılığında, kolaylıkla yüzde 10-15’leri bulabilecek bir seçmen kitlesinin AK Parti’den kopartılması hedefleniyor. 

Yanlış verilere dayansa bile mevcut kültürel ve ideolojik kamplaşmanın varlığıyla kendine yer bulabilen bu strateji işlevsel olabilir mi? Başka bir deyişle,  demokrat kesimler, bu senaryonun doğruluğuna inanıp, vesayet mekanizmasıyla hesaplaşmak ve toplumun değişim beklentilerini karşılamak üzere mevcut en iyi aktör olan AK Parti’yi desteklemekten vazgeçerek CHP’ye yönelirler mi? 

AK Parti’yi anlayamayanlar

Liberal demokrat çevrelerden bazı isimler, uzunca bir süredir destek verdikleri AK Parti’nin değişim-statüko gerilimindeki performansı ortada durmasına rağmen, görülen o ki, zoraki oluşturulan panik havasına kolayca kapıldılar. Ne AK Parti’nin siyasal rasyonalitesiyle, ne de iktidar geçmişiyle örtüştürülemeyecek bu strateji, neden bu kadar kolay alıcı buluyor? Bunun cevabı, AK Parti’nin muhafazakârlık-demokrasi bağlamındaki kimliği ile ilgili. 

Cumhuriyet tarihi içinde, siyasal iradeyi esir alan bürokratik vesayetle mücadele eden en cesur ve güçlü aktör, AK Parti. İktidar mücadelesi demokratik bir terminoloji içerisinden yapıldığı gibi, mücadelenin ürettiği sonuçlar da Türkiye’de demokrasinin derinleşmesini ve yaygınlaşmasını sağlıyor. Bu nedenle, yaşanan mücadelenin bir demokrasi mücadelesi olduğuna şüphe yok. Gerek AK Parti’nin tarihsel kökenleri, gerekse destek bulduğu toplumsal kesimlerin yapısı itibariyle, bu mücadelenin öncülüğünü muhafazakârlar üstlenmiş durumda. Türkiye’nin demokratikleşme mücadelesinin muhafazakârlar öncülüğünde ve muhafazakârların desteğiyle yürütülüyor olması, birçok kesimin ezberini bozuyor. Bozulan ezber, yer yer siyasal körlüğe yol açıyor. 

Yine niyet sorgulaması

Bu siyasal körlük dolayısıyla, AK Parti her siyasal momentte bir samimiyet testine ve niyet sorgulamasına tabi tutuluyor. AK Parti’ye yönelik demokratlık testini besleyen birçok ideolojik yanılgıdan bahsetmek mümkün. Ancak, başka bir yazıda belki derinlikli bir şekilde tartışılması gereken iki başat yanılgıyı zikretmekte yarar var.  İlk yanılgı, AK Parti’nin demokrat olmadığı halde pragmatik gerekçelerle demokrasi mücadelesi yürüttüğü varsayımına, ikinci yanılgı ise, muhafazakârlığın demokratlıkla örtüştürülemeyeceği inancına dayanıyor.  

Biri demokratik mücadelenin doğası, diğeri muhafazakârlığın Türkiye serüveninden kaynaklanan bu iki yanılgı dolayısıyla, AK Parti’nin demokratlığı ve reformcu politikaları sürekli bir tecessüse tabi tutuluyor. Zihinler, AK Parti’nin demokratlığını sorgulamaya hazır olunca da, AK Parti’nin seçim hesapları dolayısıyla tutucu politikalara savrulduğu tezi, taşıdığı olgusal ve mantıksal tutarsızlıklara rağmen, kolayca taraftar bulabiliyor. Endişeli modernlerin CHP yolculuğuna liberal-demokrat kesimleri de katmak üzere tezgâhlanan bu proje, liberal-demokrat kesimlerin demokrasi ve muhafazakârlığın Türkiye serüveni ile ilgili yanılgıları ve AK Parti’nin hem bu projeyi besleyecek malzemeler sağlamaktaki cömertliği hem de bu projeyi sekteye uğratmaya yönelik etkili karşı hamleler üretmemesi dolayısıyla, şimdilik,  proje sahiplerini umutlandıran bir yolda ilerliyor. 

24.01.2011--Açıkgörüş