للنسخة العربية اضغط هنا
Türkiye 16 Nisan 2017 Pazar günü çok önemli bir kavşağı geride bıraktı. Referandumdan çıkan evet kararı, kurumsal vesayet mekanizmalarının ortadan kalkması ve böylece Türkiye’de daha güçlü demokratik bir sistemin kurulmasına zemin hazırlayacak önemli bir adımdır. Tam anlamıyla Kasım 2019’da yürürlüğe girecek olan yeni yönetim sistemi yalnızca siyasi anlamda değil aynı zamanda ekonomik anlamda da önemli değişiklikleri vaat ediyor. Şayet Türkiye önümüzdeki iki yıllık geçiş dönemini yapıcı ve kapsayıcı bir şekilde dizayn ederse ülke ekonomisinin geleceği daha parlak bir görünüme kavuşacaktır.Türkiye ekonomisi 2012’den bu yana Gezi Parkı Şiddet Eylemleri, 17-25 Aralık yargı darbesi, terör saldırıları ve 15 Temmuz darbe girişimi gibi olaylardan kaynaklanan belirsizliklerden dolayı potansiyelinin altında bir büyüme performansı gösteriyor. Ekonomi bu olumsuzluklara rağmen söz konusu donemde G20 ülkelerinin birçoğundan daha iyi bir büyüme performansı gerçekleştirmiştir. Bu büyümenin kompozisyonuna bakıldığında tüketim ve devlet harcamalarının ekonomik büyümenin temel itici güçleri olduğu görülmektedir.
Türkiye’nin bu büyüme performansı – özellikle küresel ekonominin böylesine dalgalı olduğu bir dönemde değerli olsa da Vizyon 2023 gibi büyük hedeflere ulaşılması acısından yeterli değildir. Orta ve uzun vadeli ekonomik hedeflere ulaşabilmesi için Türkiye ekonomisinin en az ortalama yüzde 5 büyümesi gerekiyor. Referandumda 1,3 milyon oy farkıyla kabul edilen Anayasa değişikliği sonrasında yürürlüğe girecek olan Cumhurbaşkanlığı sistemi ekonomik büyüme ve kalkınma acısından önemli fırsatlar sunmaktadır. Bu perspektif yeni sistemin Türkiye ekonomisinin geleceği acısından önemini analiz etmeyi amaçlamaktadır.