Türkiye'nin AB üyeliÄŸi açısından yeni fırsatlar doÄŸurabilecek geliÅŸmeler olmasına karşın, bu konu hâlâ gündemin en alt sıralarında yer alıyor. ÖrneÄŸin 1 Temmuz tarihi itibarıyla Türkiye'nin üyelik müzakerelerinde ilerleme saÄŸlanmasına katkı vereceÄŸini ilan eden Ä°sveç, Avrupa BirliÄŸi dönem baÅŸkanlığını devraldı.
Türkiye gündemini, hükümeti devirme ve darbe planları, devlet içindeki bazı gizli yapılanmaların giriÅŸimleri ve ordu-siyaset iliÅŸkisi esir etmiÅŸ olmalı ki; AB bir yana, küresel ekonomik krizin ülkemize etkileri bile ciddi tartışma konusu olmuyor. Ä°ÅŸte tam da bu nedenle AB sürecine daha sıkı sarılmak gerekiyor. Artık bir devlet politikası haline gelmiÅŸ olan AB'ye üyelik projesinin iç politika krizleri ile gölgelenmesini ve ertelenmesine izin verilmemeli çünkü bugünlerde tartıştığımız sorunların çözümü, saydamlık, hesap verebilirlik, asker-sivil iliÅŸkilerinin normalleÅŸmesi ve atanmışların deÄŸil seçilmiÅŸlerin gerçek iktidarının kurulmasından, yani AB üyeliÄŸinin kazanımlarından geçiyor. Tam üyelikle birlikte bugün bütün toplumsal kesimlerin enerjisini tüketen konuları tartışmaktan öte, sosyal refahın artırılması, eÄŸitim ve saÄŸlık hizmetlerinin geliÅŸtirilmesi gibi günlük hayata dokunan meseleleri tartışıyor olacağız.
AB SÜRECÄ°, Ä°Ç POLÄ°TÄ°KANIN TUTSAÄžI OLDU
Hem dışarıdan hem de içeriden bakıldığında Türkiye'de sık sık dile getirilen konulardan birinin, Avrupa BirliÄŸi üyelik müzakerelerinde yeterince mesafe kat edilemediÄŸi, hükümetin, üyelik çerçevesinde gereken reformların yapılması konusunda ayak sürüdüÄŸü ve süreci yavaÅŸlattığı konusu olduÄŸunu görüyoruz. Kısmen haklılık payı olan bu görüÅŸü savunanlar daha kaygılı bir tonlamayla "Avrupa BirliÄŸi projesi rafa mı kaldırıldı?" sorusunu soruyor haklı olarak.
Tam üyelik müzakerelerinin baÅŸladığı dönemle karşılaÅŸtırıldığında bugün görülen heyecan kaybı, üyelik çerçevesinde gereken reformların yapılması konusunda hükümetin ayak sürüdüÄŸü görüntüsü veriyor. Ancak derinlemesine yapılan bir analiz, Avrupa BirliÄŸi üyelik treninin yoluna yavaÅŸ da olsa devam ettiÄŸini ve yakın gelecekte ivme kazanacağını gösteriyor. AB üyelik süreci, ne yazık ki iç politikadaki kriz ve sorunların gölgesinde kaldığı için siyaset, medya, sivil toplum ve aydınların gündeminde çoÄŸu kez ilk üç sıraya bile giremiyor.
2002'de iktidara gelen AK Parti'nin AB'ye tam üyelik yolunda iyi bir miras devraldığını, süreci hızlandırmak için gereken zemini hazır bulduÄŸunu söyleyebiliriz. Devraldığı mirası reformlarla güçlendiren Türkiye, 2005 Ekim ayında tam üyelik müzakerelerine baÅŸlama hakkı elde etti. AK Parti, 2002-2005 arasında çok aktif bir AB üyelik politikası izledi ve birbiri ardına gerçekleÅŸtirdiÄŸi reformların sonucunda elde edilen tam üyelik müzakerelerine baÅŸlama heyecanı ile 2006 yılında da iyi bir mesafe kat etti. Ancak cumhurbaÅŸkanlığı seçimlerine iliÅŸkin tartışmalarla baÅŸlayan iç politikadaki sürtüÅŸmeler AB, demokratikleÅŸme, normalleÅŸme ve hukuk devleti konularını gündemden düÅŸürüverdi. CumhurbaÅŸkanlığı seçimleri, 2007 Nisan ayında Genelkurmay BaÅŸkanlığı sitesinde yayınlanan e-bildiri ile neredeyse tek gündem konusu olarak kamuoyunu meÅŸgul etti ve hem iktidar hem de muhalefet partilerinin, yaklaÅŸan genel seçimlere odaklanmalarıyla birlikte AB üyelik sürecine iliÅŸkin giriÅŸimler ihmale uÄŸradı. AB üyelik sürecini olumsuz etkileyen en belirgin etkenlerden biri Silahlı Kuvvetler'in e-muhtırası ise bir diÄŸeri de muh