İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in bir video konferans görüşmesinde sarf ettiği, “İzmir bayrağı” ve “İzmir parası” ile ilgili sözleri farklı bağlamlar üzerinden tartışıldı.
Geçmişte yaptığı bir konuşmada, “Kıbrıs’ın jeopolitik önemini falan bir kenara koyup, adayı Kıbrıslılara bırakmak lazım. Kaderlerini kendileri belirlemeli” sözleri de gündemde epeyce yer tutmuştu.
Benzer şekilde, pandemi sürecinde İstanbul başta olmak üzere, “merkezî yönetim” ve “yerel yönetim” ayrımının CHP’li belediye başkanları özelinde yoğun bir şekilde vurgulanması da yine tepkileri beraberinde getirmişti.
Belediye başkanlarının bu ve benzeri söylemlerinin “hangi amaca hizmet ettiği”, sadece Cumhur İttifakı cenahında değil, geçmişte CHP’de siyaset yapanların da dâhil olduğu farklı kesimler tarafından sorun olarak görülüyor.
Örneğin DSP Genel Başkanı Önder Aksakal, CHP’li bazı belediye başkanlarının söylemlerini, “Kafalarının arkasındaki niyetleri ağızlarından kaçırıyorlar” diyerek sert şekilde eleştirdi.
Belediye başkanlarının bu tür açıklamalarına Türkiye’de farklı siyasi duruşların tepki göstermesinin en önemli sebebi şu: Bu tip ifadeler çoğunlukla HDP’li siyasetçilerin siyasal dilini oluşturan söylemlerde karşımıza çıkıyordu. Bu söylemler, giderek ittifak siyasetinde daha fazla yer buluyor.
Geçmişte, HDP siyasetinin söylem grameri CHP’li siyasetçiler tarafından da çokça eleştirildi. Söz konusu söylemlerin Türkiye’nin birliğine zarar verdiği son yıllara kadar söylenegeldi...
Bu çerçeveden bakıldığında şu soruya cevap aramak gerekir: Normalde, geçmişten bugüne CHP’li birçok siyasetçinin de eleştirdiği, HDP söylemlerinin bir benzerinin CHP’li belediye başkanlarının konuşmalarında sıklıkla karşımıza çıkması ve gündemin ana maddelerinden biri olmasının nedeni nedir?
Bu soruya kabaca üç başlıkta cevap vermek mümkün.
İlki, yerel seçimlerde Millet İttifakı’nın HDP ile “güç birliği” yapmasının bir sonucu olarak, belediye başkan adayları geleneksel CHP’li formatında belirlenmedi. Ankara’yı hariç tutarsak HDP’lilerin de “evet” diyeceği adaylar özellikle seçildi.
İkinci olarak, seçimlerde yapılan ittifak ve güç birliğinin sonucunda muhalefetin kazandığı büyükşehir belediyeleri “koalisyonla” yönetiliyor. Dolayısıyla, belediye bürokrasisi ve başkanların danışmanlarının önemli bir kısmı HDP siyasetinden geliyor. Buna yerel siyasetteki birbirine eklemlenmişliği de ilave etmek gerekir. Dolayısıyla da, şehir yönetimi ve siyasetinde ortak akıl oluşturulurken, HDP etkisi belirleyici oluyor.
Üçüncü olarak, HDP’nin hem genel siyasette hem de yerelde sürekli olarak desteğini çekme ve “seçimlerde verdiği desteğin karşılığını yeterince almadığı” baskısı, CHP’li başkanları HDP’yi memnun etme arayışına itiyor. Siyasal söylemler, atamalar ve şehir rantının yönetimi bu baskıya göre şekilleniyor.
Sonuç olarak, Millet İttifakı ve HDP ile seçimlerde yapılan “güç birliğinin” bir gereği ve bu birlikteliğin 2023’e kadar taşınma kaygısı, CHP siyaset dilini giderek HDP siyasal söylem gramerine yaklaştırıyor. Meselenin temel izahı kısaca bu şekildedir...
[Türkiye, 25 Haziran 2020].