TCMB'nin bu ayki faiz kararı, herhalde son dönemin en az merakla beklenen para politikası açıklamasıydı. Politika faizi sabit kaldı. Zaten piyasaları dalgalandıracak süpriz bir gelişme olmadığı müddetçe, yılın ilk yarısında para politikası duruşunda ciddi bir değişime gitmeye gerek yok gibi görünüyor. Mevcut faiz oranı talep enflasyonun önünü kesmeye yetecek seviyede.
Enflasyona dair en büyük risk arz tarafında. Dünya genelinde üretim maliyetleri artıyor. Kuraklığa ve artan talebe bağlı olarak yükselen küresel gıda fiyatları zaten sorun yaratıyordu.
Küresel piyasalarda buğday, mısır ve şeker fiyatları son yılların zirve seviyelerinde geziniyor. Bu tabloya son haftalarda bir de enerji ve emtia fiyatlarındaki artış eklendi. Petrol fiyatları 55 doları aştı.
Öte yandan Çin'in Hebei bölgesinde görülen vakalardan sonra gelen kısıtlamalar demir fiyatlarına yönelik endişeleri artırdı. Zira bölge, dünyanın en büyük demir üreticisi olan Çin'in toplam üretiminin yüzde 20'sini gerçekleştiriyor. Bakır ve diğer birçok metalde de fiyatlar tırmanışta.
Faiz Girdabından Kurtulabiliriz
Salgının birinci dalgasındaki kapanmaların ardından bir anda artan uluslararası ticaret trafiği, taşımacılık maliyetlerini yukarıya taşıyor. Uluslararası deniz taşımacılığında konteyner bulmak zorlaşınca navlun fiyatları adeta uçtu.
Kapanmalar, yeniden açılmalar, ne olur ne olmaz anlayışıyla stok yapanlar ve kuraklık gibi faktörler piyasaların dengesini bozdu. Arz ve talep koşulları bu kadar dalgalı olunca fiyatlamalar sağlıklı yapılamıyor. Para politikası araçlarıyla arz/ maliyet enflasyonunu yönetmek maalesef zor. Ama yine de bütün bu gelişmeler TCMB'nin radarında.
Bu yaşananlar tarım, enerji ve altyapı alanlarını ilgilendiren politikaların enflasyonla mücadele noktasında ne kadar hayati olduğunu hatırlatıyor. Eğer yüksek üretim maliyetlerini ve maliyetlerdeki dalgalanmaları kalıcı olarak aşağıya çekmeyi başarabilirsek, Türkiye ekonomisini hak etmediği yüksek faiz girdabından kurtarma yolunda büyük bir hamle yapmış oluruz.
Biden'ın Ekonomi Planı Tutar mı?
Amerikan halkı 1992 ve 1996 seçimlerinde 1946 doğumlu Clinton'ı başkan seçti. 2000 ve 2004 seçimlerini kazanan 1946 doğumlu Bush oldu. 2016'da tüm dünyayı şok eden seçimlerde ipi göğüsleyen 1946 doğumlu Trump'tı. Herhalde Amerikalılar sonraki seçimlerde 1946'da doğmuş yeni birini başkan olarak seçmezler diye düşünmüştüm. Tahminim tuttu. Ama garip bir şekilde. 1942 doğumlu Biden ABD tarihinin en yaşlı başkanı olarak koltuğa oturdu. İlk bakışta önemsizmiş gibi görünse de 1940 jenerasyonuna dair bu detay, Amerikan siyasetinin ne kadar tıkandığına dair bir işaret.
Yaşlı kurt Biden, ABD ekonomisini kemiren büyük sorunları cesur politikalarla çözeceğini iddia ediyor. Satın alma gücü noktasında 40 yıldır yerinde sayan orta sınıf, ırk temelli eşitsizlikler, köhnemiş altyapı, durgun üretkenlik, Çin'e karşı kaybedilen teknolojik rekabet avantajı, iklim değişikliği ve daha niceleri… Sorunlar gerçekten zor. ABD'nin artık ekonomik güç olarak zirve noktasında olduğu iddia edilemez. Biden'ın her kritik konu başlığına dair belli politika önerilerinin olduğu doğru. Çözüm çok boyutlu ve kapsayıcı reformlarda. Bunları gerçekleştirmek de güçlü liderlik ve geniş bir siyasi mutabakat gerektiriyor. Ancak, ABD'deki siyasi kutuplaşmanın buna ne kadar izin vereceği tam bir muamma. Her ne kadar Kongre'nin her iki kanadında avantaj Demokrat Parti'den yanaymış gibi gözükse de kritik reform tasarılarında yasal olarak salt çoğunluk yeterli olmuyor. Biden'ın bazı Cumhuriyetçileri yanına çekmesi gerekecek. Bu arada Demokratların da tek vücut olduğunu kimse iddia edemez. Demokratlar arasında aşırı liberal takılanlar da var sola kayanlar da... Bu denklemde Biden'ın işi kolay değil.
[Sabah, 24 Ocak 2021].