Bir an için düşünelim…
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde grubu bulunan bir partinin grup başkanı Almanya Cumhurbaşkanına “şantajcı ve terör babası” diye hakaret etse, aynı partinin milletvekilleri her gün çıktıkları televizyon programlarında Almanya cumhurbaşkanı ve başbakanına “despot”, “haydut” gibi ifadelerle saldırmayı âdet hâline getirseler. Aynı parti içerisinde Almanya’nın güvenliği aleyhine faaliyet gösteren ve her gün Alman askerlerini, polislerini ve sivilleri öldüren terör örgütüne (mesela RAF) açık destek veren, hatta bu terör örgütünün propagandasını yapan milletvekilleri olsa ve bunlar bütün Türkiye’de ve Avrupa’da Alman devleti aleyhine faaliyet yapmayı kendilerine temel görev bilseler...
Türkiye’nin en çok satan gazete ve dergilerinde her gün Alman cumhurbaşkanı, başbakanı ve iktidar partisi aleyhine ağır hakaretler içeren yazılar yazılsa, Türk medyasının ağır topları Alman cumhurbaşkanı ve hükümetini devirmek en önemli görevleriymiş gibi hareket etseler... Bir Türk komedyen, örneğin Cem Yılmaz çıksa, Alman cumhurbaşkanına her türlü hakareti içeren şiirler okuyup, sonra da “ben sadece mizah yapıyordum” dese…
Üstelik Türkiye’de 3 milyondan fazla Alman yaşarken (!) Türkiye’den her gün Alman siyasetçilerini aşağılayan, Almanya’nın hangi konuda nasıl politika izlemesi gerektiğini dikte etmeye çalışan ve Almanya’yı yıkmaya çalışan terör örgütlerine her türlü desteği veren bir tutum söz konusu olsaydı, herhâlde Almanlar buna tahammül etmezlerdi. Hiçbir Alman vatandaşı da Türkiye’den ülkelerini hedef alan bu saldırılara destek vermezdi ve tam aksine bu saldırıların sona ermesi için kendi hükümetine destek verirlerdi...
Buraya kadar yazılanların hiçbirinin gerçeği yansıtmadığını, asıl doğru olanın tam tersi olduğunu, yani sözü edilen bütün düşmanca tutumların Almanya’dan Türkiye’ye yöneldiğini okuyucularımız biliyor. Maalesef Almanya, köklü devlet geleneğine yakışmayacak şekilde, siyasetçilerinin, STK temsilcilerinin ve medya mensuplarının ağır bir şekilde Türkiye cumhurbaşkanına, diğer siyasetçilerine ve halkına saldırmasına göz yumuyor.
Bu noktada iki sorunun sorulması gerekiyor: Aslında çok dengeli ve rasyonel politika izlemesiyle tanınan Almanya nasıl oldu da Türkiye politikasını ülkesindeki bu azılı Türkiye düşmanlarının ipoteği altına soktu? Türkiye, Almanya’dan kendisine yönelen bu saldırılara neden sabrediyor?
Önce birinci soruya cevap arayalım. Yukarıdaki ironiye konu olan parti grup başkanı, Alman Sol Partisi (Die Linke) federal meclis grup başkanı olan Sahra Wagenknecht idi. Gerek Wagenknecht gerekse bu partinin çok sayıda başka milletvekilinin sürekli olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ağır hakaret içeren açıklamalarına şahit oluyoruz. Bu partinin Erdoğan ve Türkiye ile neden bu kadar ilgilendiğine baktığımızda ise parti içerisindeki Türkiye kökenli ancak Türkiye karşıtı milletvekilleri ile karşılaşıyoruz. Gerek Sol Parti gerekse sol spektrum içerisinde yer alan bir diğer parti olan Yeşiller içerisindeki Türkiye kökenli milletvekillerinin neredeyse tamamının Türk halkının tercihi sonucu iktidara gelen AK Parti’den ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan nefret ettikleri biliniyor. Bunların bir kısmının ise PKK gibi Türkiye’nin güvenliğine karşı çalışan terör örgütlerine sempati duyup destekleri de gizlenebilecek bir gerçek değil.
Türkiye karşıtı olan bu Türkiye kökenli siyasetçilerin, onların etkiledikleri Alman siyasetçilerin ve onların medyadaki uzantılarının Türkiye karşıtı büyük bir kampanya içinde olmaları anlaşılmaz bir konu değil de, koskoca Alman devletinin, Türkiye politikasının bu iflah olmaz Türkiye düşmanlarının elinde oyuncak olmasına rıza göstermesi kolay anlaşılacak bir mesele gibi durmuyor. Tabii eğer o Alman devleti içerisindeki bazı kesimler, başka bazı hesapları için bu Türkiye karşıtlarını faydalı bir araç olarak kullanıyorlarsa o zaman başka bir sorun var demektir.
Türkiye’nin Almanya’dan kendisini hedef alan bu saldırılara karşı tavrına gelince, Ankara’nın bu konuda yakın zamana kadar oldukça sabırlı ve rasyonel davrandığı söylenebilir. Bir yandan Alman hükûmetinin terör örgütleri konusundaki esnek tavrı eleştirilirken, diğer taraftan Almanya’nın Türkiye için ekonomik ve güvenlik açısından önemli bir ortak olduğunu göz ardı etmeyen bir tutum söz konusu oldu. Ankara hâlâ Almanya’nın, içişlerine karışmama ilkesi temelinde rasyonel bir Türkiye politikası geliştirmesini bekliyor. Ancak sabrı da tükeniyor.
[Türkiye, 3 Aralık 2016].