Seçilmiş Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın liderliğinde kurulan AK Parti'de dün gerçekleşen kongrede yeni Genel Başkan seçilen Davutoğlu artık yeni kurulacak hükümetin de Başbakanı'dır. Gerçekleşen bu değişim, 2002'den sonra yaşananların AK Parti'de değişimin bir yansıması olarak görünse de aslında Türkiye'de gerçekleşen ekonomik ve siyasal dönüşümün toplumun her kademesinde görünür olacağının bir işareti ve her kesimin de bu değişime katılmasının kaçınılmaz olacağının da habercisidir.
Bu değişim, Türkiye'de başta ekonomi kurum ve kuruluşları olmak üzere tüm kurumların bu süreci takip etmelerine ve bir anlayış değişikliğinin başlamasına da katkı sağlayacaktır.
DEĞİŞİMİN MERKEZİ AK PARTİ
Hedefi güçlü bir devlet konumuna yükselmek olan Türkiye'de, kökleşmiş ve köhnemiş eski zihniyetin ortadan kaldırılması için değişim zorunlu bir hal almıştı. Erdoğan'ın liderliğinde risk alarak birçok açıdan kusurlu olan sistemi değiştirmeye çalışan AK Parti, her şart altında duruşunu değişimden yana koyarak Türkiye'nin son 12 yılda kazandığı dinamizme her açıdan katkıda bulundu.
Ancak değişim süreci göz önüne alındığında, değişimin ne kadar sancılı olduğunu da geçen 12 yıl boyunca hepimiz tanıklık ettik. Özellikle ekonomi alanında gerçekleşen reformlar ciddi bir dirençle karşılaşmıştır. Bu direncin başlıca sebebi AK Parti iktidarı öncesinde Türkiye ekonomisine hakim olan ekonomik çıkar gruplarının bu ayrıcalıklarını kaybetme korkusu olmuştur.
En basit olarak faiz ödemeleri bu duruma örnek gösterilebilir. Bir kesimin hizmetine sunulan ekonomik gücün ne derece ciddi boyutlara ulaştığını anlamak için faiz ödemlerinin milli gelir içindeki payına bakmakta fayda var. Yalnızca 2001 ekonomik krizinden sonra faiz giderlerinin milli gelire oranı yüzde 17,1 iken bu oranın 2012'de yüzde 3,4'e kadar düşürülmüş olması, yani 5 kat azalmış olması ekonomik yapının AK Parti öncesinde ne kadar adaletsiz ve çarpık olduğunun önemli bir göstergesidir. Bu nedenle uzun yıllar yüksek faizi gelir kapısına dönüştürenlerin ekonomik değişime karşı çıkmaları ve halen yüksek faizi savunmaları şaşırtıcı değildir.
Ayrıca, ekonomi politikalarında köklü bir değişim ile sosyo-ekonomik eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasına da önemli katkılar sağlanmıştır. Bu bağlamda, AK Parti'nin orta ve alt gelir grubundakilerin üretimden eşit pay alması, yoksulluğun azaltılması ve sosyal adalet için izlediği politika ve uygulamalar karşılığını bulmuştur.
Diğer taraftan, AK Parti'nin izlediği siyaset büyük çoğunluk tarafından olumlu karşılanırken, statüko yanlılarının da tepkisiyle karşılaşmıştır. Bu nedenle, geçen 12 yıllık zaman diliminde bu tepkinin somutlaştığı başta Gezi olayları olmak üzere birçok girişim yaşanmıştır. Bu girişimlerin başını çeken geçmişteki gibi ekonomik istikrarı bozucu müdahaleler, manipülasyonlar, kredi derecelendirme kuruluşlarının yaptıkları açıklamalar ve diğer spekülatif açıklamalara rağmen Türkiye'nin ekonomik istikrarı devam etmiştir. Çünkü, halkın büyük çoğunluğu ekonomik olarak elde ettiği kazanımlara sahip çıkmış ve bu kazanımları sağlayan AK Parti girdiği tüm seçimleri kazanmış ve bu hareketin lideri Erdoğan'ı da ilk kez yapılan doğrudan halkın iradesinin yansıdığı seçimle Cumhurbaşkanlığı'na taşımıştır. Halkın güçlü desteğini kazanan bu hareketin Yeni Türkiye ve Yeni Ekonomi yolunda kat ettiği mesafe sebebiyle artık eski Türkiye›ye dönme girişimlerinin başarılı olma şansının olmadığı açıktır.
YENİ DÖNEMDE YENİ EKONOMİ YÖNETİMİ
Cumhurbaşkanının halkın seçmesiyle başlayan Yeni Türkiye'nin inşa süreci, AK Parti'nin dün gerçekleşen kongresinde Davutoğlu'nun Genel Başkan seçilmesiyle birlikte devam edecektir. Davutoğlu'nun adaylığı açıklandıktan sonra piyasaların olumlu tepkisi, açıkçası ekonomik ve siyasi istikrarın devamı konusunda önemli bir işaret olmuştur. Ekonomi yönetiminde de 2015 genel seçimlerine kadar büyük değişikliğin olmayacağı beklentisi belirsizliklerin azalmasına katkı sağlamıştır. Ancak ekonomik belirsizliklerin ortadan kaldırılmasının ve istikrarın sağlanmasının sorumluluğunu yalnızca siyaset kurumlarına yüklemek ve diğer kurumları bu sorumluluğun dışında tutmak artık mümkün değildir. Çünkü yeni dönemde Yeni Türkiye'nin inşası siyasal, ekonomik ve sosyal kurumların ortaklaşa hareket etmesiyle gerçekleşecektir.
Bu nedenle, yeni dönemde 2023 vizyonu kapsamında seçilmiş Cumhurbaşkanı ve yeni bir kabineyle yürütülecek politikaların başarılı olmasında ekonomi kurumlarının da sorumluluğu yüksektir. Bu süreçte, ekonomik kurumların üzerine düşen sorumlulukları vesayet aracı olarak değil, değişime ve gelişime katkı sunmak amacıyla kullanması hayati derecede önemlidir.
Dolayısıyla, Yeni Türkiye'ye giden yolun ekonomik kısmının tamamlanması için siyaset ve ekonomi kurumları arasında gerekli olan ahengin sağlanması zorunludur.
[Yeni Şafak, 28 Ağustos 2014]