Afganistan'da Taliban sonrası dönemi kuran Bonn Konferansı'ndan günümüze kadar geçen 8 yıl, hayal kırıklığı dışında sonuç üretmeyen bir dizi uluslararası girişime şahit oldu. Ancak kesin olan Afganistan'ın geleceğinin artık bir uluslararası proje olduğu ve bu projenin daha özenli bir şekilde yürütülmesi gerektiği. Uluslararası toplumun son girişimi 28 Ocak'ta Londra'da toplanan zirve oldu. Londra zirvesinin hedefi Afganistan'da askeri tedbirlerin yanı sıra yönetim, yeniden inşa ve kalkınma hedefli yeni bir hamle ile ülkeyi düzlüğe çıkarmak. Bu amaçla toplanan zirveden ana hatlarıyla üç sonucun çıktığı söylenebilir. Zirvede işgal güçlerine karşı savaşan gruplarla görüşmelerin gerçekleşmesi için net bir irade oluştu.
Bu grupları zayıflatmak ve dağıtmak için 87 milyon dolarlık bir bütçe oluşturuldu ve hedef olarak bu gruplardan ayrılmayı kabul edenlerin yeniden topluma entegrasyonu için harcanmasına karar verildi. Son olarak ise Afgan güvenlik güçlerinin hızla eğitimi için gerekli tedbirlerin alınması üzerinde anlaşmaya varıldı. Londra zirvesi iki seviyeli bir yaklaşımla hareket etmeyi öngörüyor. Hem savaşan grupların komutanlarıyla görüşmeler gerçekleştirilecek, hem de bu gruplara mensup savaşçıların ikna yoluyla koparılması üzerinde çalışılacak. Bu plan Taliban uluslararası güçlerle görüşmeyi istiyor temel varsayımına dayanıyor. Bu varsayım, Taliban'ın, işgal güçleri Afganistan'ı terk etmeden hiçbir şekilde görüşme masasına oturmayacağını öngören uzun süreli pozisyonu ile çelişiyor. Taliban'ın katı tavrından vazgeçeceği yönünde güçlü bir sinyal yok. İlk tepki bu "teklifin" görüşüleceği yönünde. Kısmen ümit veren diğer gelişmeler ise Afganistan Cumhurbaşkanı Karzai'nin inancını yitirmiş dediği tüm gruplarla görüşmeye hazır olduğu mesajı ve BM temsilcisinin Taliban ile gerçekleştirdiği gayri resmi görüşmeler. Karzai, Taliban'la görüşme sürecini iki dinamiğe dayandırıyor. Yaşlı akil adamların meclisi denebilecek bir Barış Jirgası ve Suudi Arabistan'ın arabuluculuğu. Karzai bu süreçlerin en az 15 yıl sürecek aktif Amerikan varlığı ve uluslararası toplum gözetimi altında gerçekleşmesini istiyor.
Türkiye'nin rolü Londra zirvesi aynı zamanda Bush dönemi katı askeri yaklaşımından kopma anlamına geliyor. Askeri tedbirler dışında önlemlerle soruna yaklaşma perspektifi Obama yönetiminin Afganistan sorunuyla mücadelede esneklik kazanma ve akılcı politikalar üretme hedefi ile örtüşüyor. Bu yaklaşımın arkasındaki diğer bir faktör ise Amerika ve İngiltere'de kamuoyunun savaşın aleyhine dönmesi. Amerika'da etkili bir diğer durum ise Karzai yönetiminin meşruiyetinin tartışmaya açılmış olması. Amerika'nın Kâbil büyükelçisi Eikenberry'nin zirve öncesi New York Times'ta yayınlanan iki gizli notu Karzai'nin iyi bir stratejik ortak olmadığını ifade ediyor. Peştun grupların siyasete döndürülmesi bu anlamda Karzai karşıtı bir duruma dönüşürse, Karzai'nin muhalefete ne ölçüde geçit vereceği, cevabı zor bir soru. Londra zirvesinin yakından takip edilen bir katılımcısı Dışişleri Bakanı Davutoğlu oldu. Londra'daki Afganistan delegasyonunun ifade ettiği gibi gerek zirve öncesi, gerekse zirve sırasında ortaya koyduğu performansla Türkiye, Afganistan'a sahip çıktığını gösterdi. Zirveden hemen önce Afganistan ve Pakistan Devlet Başkanları İstanbul'da bir araya geldi. Çırağan Sarayı'nın bu zirveden sonraki misafirleri ise Afganistan'ın komşularıydı. Kırgız ve Tacik Dışişleri Bakanları,