- Eymen Zevahiri kimdir?
Eymen Zevahiri, 1951’de Mısır’ın Giza kentinde dünya gelmiştir. Bu nedenle Zevahiri ilk örgütlenmelerini de Mısır’da gerçekleştirmiş, sonrasında küresel bir örgütlenme olan El Kaide ile birlikte çalışmış ve Usame bin Ladin’in ardından örgütün lideri haline gelmiştir. Zevahiri, 1974’te Mısır’da Kahire Üniversitesi Tıp Fakültesini bitirdiği için “doktor” unvanı ile de anılmaktaydı. Zevahiri tıp alanında yüksek lisans eğitimi alan; Arapça, İngilizce ve Fransızca gibi dillere hakim “eğitimli” bir cihatçı olarak ön plana çıkmış bir isimdir. El Kaide ile birleşme öncesinde liderlik ettiği Mısır Cihad Cemaati, onun örgütsel tecrübelerine katkı sağlarken aynı zamanda küresel cihad fikrine etki eden bir süreci yaşatmıştır. 1980’de SSCB’ye karşı Afganistan’a giden ve doktor olarak görev yapan Zevahiri, döndüğünde Enver Sedat’a suikast girişimi iddiası ile üç yıl hapis cezasına mahkum edilmiştir. Mısır’da yaşam alanının daralması ve mevcut Mısır yönetimlerine yönelik saldırıları organize etmek üzere İslam dünyasında Suudi Arabistan, Pakistan, Sudan ve Dağıstan gibi ülkelerde bulunmuş, son durağı ise yine Afganistan olmuştur.
- Zevahiri nasıl El Kaide’nin lideri oldu?
2000’de Zevahiri’nin kendi grubuyla birlikte El Kaide’ye katılımı ve kısa süre içerisinde örgütte yükselişi Usame bin Ladin’in ardından örgütün iki numaralı ismi olarak anılmasında etkili olmuştur. 11 Eylül saldırılarının dahi planlayıcısı ve bu yüzden de örgütteki radikal kanat olarak da nitelendirilmiştir. 2 Mayıs 2011’de Usame bin Ladin’in öldürülmesinin ardından doğal beklentiler karşılanmış ve El Kaide’nin yeni lideri Zevahiri olmuştur. Yeni lider olmasıyla birlikte Arap Baharı gibi bir atmosferin içerisine doğması, onu farklı mücadelelerin içinde yer alacağı yeni bir dönemin başlangıcına sürüklemiştir. El Kaide Zevahiri’nin liderliği ve Arap Baharı’nın getirdikleri ile birlikte küresel mücadeleyi bir kenara bırakmış, yerel hükümetlerin devrilmesine odaklanan bir siyaset benimsemiştir. Elbette bu durumun arkasında yeni tarz siyaset ile birlikte örgütün küresel çapta faaliyet gösterebilecek etkinlikten yoksun kalması da etkili olmuştur.
- DEAŞ’ın ortaya çıkışına karşı Zevahiri’nin tutumu neydi?
Zevahiri, Arap Baharı’nın ortaya çıkışı ile birlikte başta Suriye, Yemen, Sina, Libya ve Irak gibi ülkelerde örgütlenmelerini üst seviyeye çıkarmayı denedi. DEAŞ’ın Irak ve Suriye sahalarında yükselişine dek El Kaide yeni tarz siyasetiyle Arap Baharı dönemine adapte olmaya çalışıyordu. Usame bin Ladin’in ölümünün ardından “karizmatik liderliğini” yitiren örgüt, yeni nesil cihatçılara vadedemediği cihatçılığı DEAŞ, şiddeti ve propagandayı üst seviyeye taşıyan siyaseti ile vadediyor ve yeni nesil cihatçıları bünyesine çekmeyi başarıyordu. Nitekim merkez El Kaide’nin Irak örgütlenmesiyle geçmişten gelen sorunları 2014’te ayrılığı getirmiş; DEAŞ, El Kaide’ye olan bağlılığını ortadan kaldırdığı gibi kısa sürede El Kaide grubunu tekfir ederek El Kaide’nin dünyadaki çeşitli örgütlenmelerinden biatlar (bağlılık yemini) toplamaya başlamıştır. Dünya genelinde etkisini gösteren bu ayrılıklar, Libya’dan Pakistan’a kadar küresel cihadın “popüler liderliğini” DEAŞ’ın almasına hizmet etmişti. DEAŞ kısa sürede birçok ülkede El Kaide’ye üstünlük sağladı. Zevahiri, örgütünü korumaya çalışsa da küresel cihatçılar için en önemli merkezlerden ikisini (Irak ve Suriye’yi) neredeyse tam anlamıyla kaybetti. Günümüzde DEAŞ’a karşı El Kaide’ye bağlılığını bildiren Nusra Cephesi (HTŞ) dahi El Kaide merkezi ile ayrılık yaşayarak, El Kaide’nin Suriye’deki yeni oluşumu olan Hurrasüddin örgütü ile çatışmalara varacak derecede sorunlar yaşadı. Esasen 2011 sonrası süreç Usame bin Ladin’in sonrası dönem El Kaide merkezinin giderek ruhani bir liderliğe dönüştüğünü göstermekteydi nitekim on bir yıllık resme bakıldığında manzaranın farklı olduğu söylenemez.
- Zevahiri nasıl öldürüldü?
Zevahiri, on bir yılı aşan El Kaide liderliğinin ardından geçtiğimiz yıldan itibaren Taliban’ın kontrol ettiği Afganistan’ın başkenti Kabil’de bulunduğu evde ABD SİHA’ları tarafından öldürüldü. 31 Temmuz 2022’de gerçekleştirilen saldırının ardından ABD medyası konuyu işlemeye başladı ve ardından ABD Başkanı Joe Biden’dan açıklama geldi. Eski ABD Başkanı George Bush döneminde Ebu Musab Zerkavi, Barack Obama döneminde Usame bin Ladin, Donald Trump döneminde Ebubekir Bağdadi ve son olarak Joe Biden döneminde Zevahiri öldürüldü.
Zevahiri’nin öldürüldüğü evin Kabil’in merkezinde yer alması bir ilginçliğe işaret ettiği gibi Taliban’ın önde gelen isimlerinden Siraceddin Hakkani’nin evinde kaldığı iddiası da farklı yorumlara neden olmaktadır. Nitekim ABD medyası bu durumu Taliban’ın El Kaide siyasetinde bir değişiklik yaşanmadığı şeklinde yorumlamaktadır. Bazı medya organlarınca ise Zevahiri’nin Kabil’in merkezinde ve Hakkani’nin evinde öldürülmesinden kaynaklı olarak Taliban içerisinden bilgi sızdırıldığı yönünde iddialar dolaşıma sokulmuştur.
Reuters’a konuşan ve ismini gizli tutan ABD yetkilisine göre; CIA, 2022’nin başından itibaren Zevahiri’nin aile üyeleriyle bir araya gelmek adına Kabil’deki eve taşındığını tespit edip, uzun süren bir incelemeye tabi tutmuş ve ardından da en uygun anı bekleyerek operasyonu gerçekleştirmiştir. Yetkiliye göre, ABD SİHA’sı 30 Temmuz’u 31 Temmuz’a bağlayan gece saat 00.48’de Hellfire füzeleri kullanarak Zevahiri’yi öldürmüştür. Yetkilinin bilgilendirmesinde “ABD hükümeti, uzun yıllardır Eymen Zevahiri’yi desteklediğini tahmin ettiği bir ağdan haberdardı ve ABD’nin Afganistan’dan çekilmesinin ardından geçen yıl boyunca yetkililer, ülkede El Kaide’nin varlığına dair işaretler arıyorlardı” ifadeleri dikkat çekmiştir. Anlatıya göre önce Zevahiri’ye yardım eden ağa ulaşılmış ve yer değişiminin ardından bir süre sonra Zevahiri’nin yeri tespit edilmiştir. Muhtemeldir ki bu ağın Taliban içerisinde mi olduğu sorusu kamuoyunu meşgul etmeye devam edecektir.
- Zevahiri sonrası El Kaide nereye evrilir?
El Kaide’nin değişimi, şüphesiz küresel gelişmelerle ilintili olarak gerçekleşmektedir. Temelinde kişisel yaklaşımların etkisi de olsa El Kaide, 11 Eylül sonrası oluşan dünya düzeninde yer edinemedi ve etkisini giderek yitirdi. Usame bin Ladin’in öldürülmesinin ardından da güç kaybı yaşadı. Arap Baharı yeni fırsatlar sunsa da bunu değerlendirmekte başarılı olamadı. Ancak cihatçı ve selefi yaklaşımlar, niceliksel olarak ciddi bir artış gösterdi. Özellikle Afrika Kıtası, cihatçı düşüncede yükselen kıta olarak ön plana çıktı. Suriye ve Irak sahalarındaki başarısızlık Afrika ile örtülmek istense de söz konusu bölgeler dünya kamuoyunun ve İslam dünyasının gündeminden oldukça uzakta kalıyor. Bu nedenle El Kaide yerel ortaklarını bazı bölgelerde büyütüp bir kurumsal varlığa dönüştürse dahi merkez yapılanması ile yerel ortakları arasındaki hiyerarşiyi inşa edemedi. Bu durum örgütün giderek etkisizleşme ve ruhani liderliğe doğru evrilme sürecini hızlandırabilir. Yeni liderliğin nasıl bir siyaset izleyeceği elbette önemli olacaktır ancak yapısal sorunların El Kaide’yi mecburi bir istikamete doğru ittiği de aşikardır.