1.Yunanistan’ın erken seçime gitmesinin arkasındaki sebepler nedir?
Eski cumhurbaşkanı Karolos Papulyas’ın görev süresi dolduğu için Aralık 2014’te cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı. Seçime iktidar koalisyonunun ortak adayı Stavros Dimas tek aday olarak girdi. Fakat yapılan üç turda da mecliste gerekli oy sayısını elde edemedi.
Yunanistan anayasasına göre cumhurbaşkanlığı seçimi üç tur içinde sonuçlanmazsa meclis fesh oluyor ve erken seçimlere gidiliyor.
İktidar ortakları ülkede istikrarın elzem olduğunu ve ülkede radikal sol akımların güçlendiğini vurgulayarak milletvekillerini bir cumhurbaşkanı seçmeye teşvik etti. Fakat ana muhalefet partisi SYRIZA (Radikal Sol İttifak) öncülüğündeki muhalefet partileri seçimlere katılmayı reddettiler. Sonuçta iktidar partisi milletvekilleri ile mecliste oy vermeye ikna edilenlerin oyları, cumhurbaşkanı seçmeye yeterli asgari oy sayısına ulaşamadı. Böylelikle anayasa uyarınca bir ay içerisinde erken seçimlerin yapılması gerekiyor.
SYRIZA’nın oylamalara katılmayarak ülkenin erken seçimlere gitmesine yol açmasında partinin son yıllardaki yükselişinin önemli rol oynadığı söylenebilir. Öte yandan kamuoyu yoklamalarına bakılırsa halkın çoğunluğu siyasi istikrarın devamı adına cumhurbaşkanının seçilmesini tercih etmekte, erken seçim istememekteydi.
2. AB ve IMF ile imzalanan anlaşmaların feshedilmesini savunan aşırı sol SYRIZA Partisi'nin erken seçimlerden birinci çıkacağına yönelik anketler yayınlanıyor. SYRIZA'nın yükselişinin arkasında hangi dinamikler bulunuyor?
SYRIZA, neo-liberal ekonomi politikaları karşısında sosyalizmi savunan bir parti. Temelleri 2004 yılında atılmış olan partinin esas yükselişe geçmesi 2008 krizi sonrasında oldu. Krizin ülke ekonomisini altüst etmesi ve sonradan uluslararası toplumun maddi desteğine karşılık ülkede sıkı tasarruf politikalarının uygulanması, alternatif bir ekonomi-politik düzen vaat eden partiye halkın giderek daha çok ilgi göstermesine ve destek vermesine yol açtı. Özellikle siyasetin sol cenahında uzun zaman boyunca en güçlü parti konumunda olan PASOK’un (Panhelenik Sosyalist Hareket) iktidar partisi olarak tasarruf tedbirlerini uygulaması, bu partiden SYRIZA’ya büyük oy kaymaları yaşanmasına sebep oldu. 2009 seçimlerinde birinci parti olan PASOK’un oy oranı yüzde 44 iken SYRIZA’nınki yüzde 5’ten azdı.
2012’de yapılan iki genel seçimde ise PASOK’un oyu yüzde 13 dolaylarına inerken SYRIZA yüzde 17 ve yüzde 27 oyla ikinci sırada yer aldı ve ana muhalefet partisi konumuna yükseldi. Bu süre zarfında partinin sokak gösterilerinde aktif olarak yer alması, kamuoyu nazarında gördüğü sempatinin artmasında özellikle etkili oldu. 2013’te partinin daha merkezi biçimde yeniden yapılandırılması daha güçlü bir teşkilatlanmayı mümkün kılarak partinin siyaset arenasındaki konumunu daha da güçlendirdi. Böylelikle parti Yunanistan’da bu yıl yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde ise yüzde 26,5 ile birinci parti oldu. Ekonomik krizin toplum üzerindeki olumsuz etkilerinin yanısıra parti lideri Aleksis Tsipras’ın genç, azimli ve siyaseten kirlenmemiş bir lider görüntüsü çizmesi de SYRIZA’ya gösterilen desteğin en önemli kaynaklarından biri. Sayılması gereken bir başka sebep de aşırı milliyetçi Altın Şafak partisinin son yıllarda oylarını artırması. Bunu endişeyle karşılayanlar, ülkede yükselen aşırı milliyetçiliği dengeleyecek güçlü bir sol parti olmasını arzuluyorlar.
Tasarruf politikalarına da eleştirel yaklaşan SYRIZA, günümüz şartlarında sol seçmen için tercih edilebilir bir profil sunuyor.
SYRIZA’nın solculuğunun yanında Yunanistan’daki hemen her siyasi parti gibi popülist bir boyutu da var. Parti, bağımsızlıkçı ve sol siyasi kimliğini 1821 Yunan Ayaklanması, faşizm karşıtlığı, demokrasi ve işçi hakları mücadeleleri gibi tarihsel süreçlerle ilişkilendirerek toplumun hemen her kesimine hitap etmeyi amaçlıyor. Bugünkü ana argümanını ise ulusal ve uluslararası çıkar grupları karşısında Yunan halkının kendi geleceğini kendisinin belirlemesi gerektiği üzerine inşa etmiş durumda. Uluslararası toplum Yunanistan’a kriz sonrası yaptığı yardımlar karşılığında ülkede tasarruf ve mali disiplini şart koşmuştu. SYRIZA, kemer sıkma politikalarının gevşetilmesini ve borçların yeniden yapılandırılmasını savunuyor.
Bununla beraber, parti muhalefette olduğu dönemde sol görüşü ne kadar vurgulasa dahi tamamen sistem karşıtlığına soyunmadı. Değil AB’den ayrılmayı, Euro’dan vazgeçmeyi dahi telaffuz etmekten mümkün olduğunca kaçındı. Parti bunun yerine tedbirlerdeki aşırılıkların Yunan halkı üzerinde yarattığı baskıyı hafifletmeyi vaat etti. Bunu da borç ödemelerini yeniden yapılandırarak, devletin verimliliğini artırarak ve sosyal politikalara biraz daha ağırlık vererek gerçekleştirmeyi planlıyor. Basitçe ifade edecek olursak, kemer sıkma politikalarından tamamen vazgeçilmesini değil, kemerin biraz gevşetilmesini savunuyor.
Böylelikle SYRIZA, diğer sol partiler arasında halen hükümet koalisyonunda bulunan PASOK’tan ve daha önce hükümette yer almış DIMAR’dan (Demokratik Sol) daha az konformist, Avrupa’dan uzaklaşılmasını savunan KKE’den (Yunanistan Komünist Partisi) ise daha ılımlı bir çizgiye sahip. İsmindeki “Radikal” ifadesi dolayısıyla tam anlamıyla bir radikalizmi ifade etmiyor –en azından şimdilik. SYRIZA’nın halen merkez sol ve aşırı sol arasındaki gri bölgede yer alması özellikle tek başına iktidara gelememe durumunda işini zorlaştıracaktır. Zira bu durumda kuracağı koalisyon hükümetinin ilke ve uygulamaları, ortaklığa gideceği –muhtemelen kendisinden daha az oy almış olan– partinin duruşundan ister istemez etkilenecektir.
3.SYRIZA Partisi’ne olan destek, halkın Avrupa Birliği’ne tepkili olduğu ve Euro bölgesinden çıkmak istediği şeklinde okunabilir mi?
Yunanistan’da 2010 yılından beri uygulanan tasarruf tedbirlerinin hayatı giderek daha da zorlaştırdığı inkâr edilemez. Krizle para politikaları yoluyla mücadele etme şansı olmayan hükümet, uluslararası toplumdan aldığı borçlara karşılık maaşlarda ve kamu harcamalarında kesinti yapma, vergileri ise artırma yoluna gitti. Bu da mali krizin faturasının bütün Yunan halkına ödetilmesi demek oluyor. Tedbirler makroekonomik istikrarı temin etmekle beraber sosyo-ekonomik bakımdan oldukça olumsuz sonuçlar meydana getiriyor. Kamuoyunu öncelikli olarak ilgilendiren de bu ikincisi. Zira artan işsizlik, düşen satın alım gücü ve büyük ölçüde çöken sosyal güvenlik sistemi insanların yaşamını doğrudan etkiliyor. Halk bu sıkıntılarla boğuşurken, üretim ve ihracatta yaşanan büyük düşüşler ve turizmin başlıca gelir kalemine dönüşmesi ülke ekonomisinin geleceği konusunda endişeleri artırıyor.
SYRIZA’nın başı çektiği sol muhalefet, uygulanan tedbirlerin aşırılığına ve uluslararası aktörlerce dayatıldığına vurgu yapıyor. Halk içerisinde de mevcut zorlukların bu tedbirlerin devam etmesi durumunda daha da katlanılmaz olacağına dair ümitsizlik son yıllarda artıyor. Son birkaç yılda gerçekleştirilen sokak gösterileri ve SYRIZA’nın hızlı yükselişi bu durumun göstergesi. Yine de ülkede Euro bölgesinden çıkılmasına yönelik kuvvetli bir irade oluştuğunu iddia etmek için henüz erken. Sol görüşlü bazı aydın ve siyasetçiler bu ihtimali ortaya atsalar da SYRIZA parti olarak bu fikri benimsemiş değil. Seçimlerden sonra kısa vadede bu yönde bir adım atılmasını beklemiyorum. Fakat seçimler sonrasında yumuşak bir geçiş yapılmadığı ve sosyo-ekonomik darboğaz aşılamadığı takdirde muhalefetin daha da radikalleşme ihtimali, ya da başka bir deyişle daha radikal fikir ve hareketlerin güçlenme ihtimali bulunuyor.
4.Erken seçime gidilmesi, Yunanistan’ın Avrupa Birliği ile olan ilişkilerini nasıl etkiler? Euro Bölgesi krizinin Yunanistan’da başladığı ve giderek yayıldığı göz önüne alındığında Yunanistan’ın erken seçim kararı daha önce olduğu gibi Avrupa genelinde ekonomik bir krizi tetikler mi?
Euro krizinden ekonomileri büyük zarar görmüş olan Yunanistan, Kıbrıs, Portekiz, İrlanda gibi ülkeler, AB’de Almanya başta olmak üzere diğer üyelerden gelen mali destek sayesinde kendilerini iflastan koruyorlar. Yardım sağlayan ülkeler ise bu ülkelerin yardımları etkin ve verimli kullanmalarını, ekonomik istikrar ve büyüme hedeflerini gerçekleştirdikten sonra borçlarını geri ödemelerini bekliyor. Borç alan ülkeler Avrupa ortak para birimini kullandıklarından krizle para politikaları yoluyla mücadele edemiyorlar. Bu durumda sıkı tasarruf tedbirleri uygulamak durumundalar. Yunanistan’da SYRIZA’nın beklendiği şekilde seçimleri kazanması ve iktidara gelmesi durumunda mali disiplin ve tasarruf tedbirlerinden taviz vermesi, borçların yeniden yapılandırılması için girişimlerde bulunması veya faizleri ödemeyi durdurması, benzer durumdaki diğer ülkelerde de bu tür girişimleri tetikleyebilir. Böylelikle oluşacak dalga da Avrupa mali dengelerini sarsıcı boyutlara ulaşabilir. Haliyle borç veren ülkeler böyle bir durumla karşılaşmak istemiyorlar. Nitekim daha şimdiden Yunanistan’a “reformları devam ettirmekten başka çareniz yok” mesajları verilmeye başladı. Öte yandan, Almanya’da ve diğer Batı Avrupa ülkelerinde SYRIZA’nın yükselişinin Yunanistan’a zorla dayatılan aşırı kemer sıkma politikalarının bir neticesi olduğuna yönelik özeleştirilerin yapıldığını da görüyoruz.
Benim tahminim, ne SYRIZA’nın tasarruf ve reform politikalarını tamamen tersyüz edeceği, ne de Almanya gibi ülkelerin SYRIZA’ya açıkça cephe alacağı yönündedir. Makul ve ılımlı bir geçiş süreci yaşanacağı kanaatindeyim. Aşırı tavır ve söylemler Yunanistan’ın daha da yabancılaştırılmasına yol açacağından Avrupalı siyasi çevreler mevcut politikaları anlayışlı bir biçimde savunmayı tercih edeceklerdir. SYRIZA da Avrupalı devletleri ve sermayedarları topyekün karşısına alacak, ülkeye yeni kredilerin ve yatırımların girişini zorlaştıracak söylem ve eylemlere başvurmak istemeyecektir.
Ayrıca Yunanistan’da her ne kadar tasarruf tedbirlerine bir tepki olarak SYRIZA’ya halk desteği mevcut olsa da halkın kayda değer bir bölümü ulusal ve uluslararası alanda siyasi istikrarsızlıkla karşılaşmamak adına iktidardaki partileri desteklemeye devam edecektir. Bu yüzden SYRIZA’nın seçimlerde birinci olsa da bunun çok büyük bir farkla gerçekleşeceğini düşünmüyorum. Büyük bir halk çoğunluğuyla seçilmemiş olan bir iktidarın, ülkenin uluslararası toplumla ilişkilerini derinden etkileyecek bir hamleye başvurmasını da muhtemel görmüyorum.
5. Erken seçimler, Türkiye-Yunanistan ilişkilerine ve Kıbrıs meselesine nasıl yansır?
Yunanistan’daki partilerin büyük çoğunluğunun Kıbrıs meselesi ve Türkiye’yle temel tartışma konularına bakışları arasında büyük farklılıklar olduğunu söyleyemeyiz. Bu farklılıklar daha ziyade detaylarda ortaya çıkıyor. Bu durumda, hem de Yunanistan ekonomik sorunlarını halen çözümleyememişken Türkiye’ye yönelik politikada keskin bir değişiklik beklemiyorum.
SYRIZA’nın Kıbrıs meselesine yaklaşımı GKRY’deki AKEL Partisi’ne yakın. AKEL, Kıbrıs’ta diyalog konusunda milliyetçi ve neo-liberal partilere nazaran geçmişte, özellikle Hristofyas döneminde daha olumlu bir tavır sergilemişti. Uluslararası güçlerin karışmadığı, garantörlerin olmadığı, iki toplumlu ve bölgeli bir Kıbrıs’ın kurulmasını savunuyor. Yine de oluşturucu devletlere bırakılacak yetkiler, ada karasularının boyutları ve garantörlük hakkı gibi noktalarda Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye ile uyuşmayan bir pozisyonu var.
SYRIZA da bir sol parti olarak, gerek Kıbrıs meselesinin, gerekse Türkiye ile Yunanistan arasındaki diğer tartışmalı konuların uluslararası güçlerin dahliyle değil, taraflar arası müzakerelerle çözümlenmesi gerektiğini vurguluyor. Yunanistan’da Türk-Yunan dostluğu konusunda öncülüğü öteden beri sol görüşlü kesimin yaptığı da malum. Öte yandan bütün bunlar partinin Yunanistan’ın ve Kıbrıslı Rumların çıkarlarına öncelik vermesini engellemiyor. Partinin lideri Tsipras da, Başbakan Davutoğlu’nun son ziyareti sırasında iki ülke arasında doğrudan ve samimi bir diyaloğun devamına fevkalade önem verdiğini ifade etmekle beraber Türk gemisinin Kıbrıs açıklarında bulunmasını eleştirmekten kaçınmamıştı. Ben partinin iktidara gelmesi durumunda yüksek siyaseti ilgilendiren meselelerde tartışma ve görüş ayrılıklarının, halkları doğrudan ilgilendiren ekonomik ve sosyal konularda ise işbirliğinin devam edeceğini öngörüyorum.
[Söyleşi: Zeynep Berre Özçelik]