- Rusya Federasyonu Büyükelçisi Andrey Karlov’a düzenlenen suikastın hedefi nedir?
Suikastın hedefini iki ana çerçevede değerlendirmek mümkündür. Birincisi, 15 Temmuz sonrasında terör eylemlerini tırmanışa geçirmeye çalışan FETÖ, PKK ve DEAŞ gibi terör örgütlerinin Türkiye’de kaos ortamı oluşturmaya çalıştıkları görülmektedir. Bu kaos ortamıyla Türkiye’de vatandaşlar nezdinde güven bunalımı oluşturmak ve uluslararası toplumda ülkenin güvenlik ve istikrar açısından imajını zedelemek amaçlanmaktadır. Büyükelçi Karlov suikastını da terör örgütlerinin kaos planının bir parçası olarak okumak mümkündür. İkinci olarak ise saldırının Türkiye ile Rusya arasında son günlerde gerçekleşen yakınlaşmayla doğrudan ilgisi vardır. Uçak krizinin akabinde atılan adımlarla iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşmesi ve özellikle Suriye konusunda ikili (Türkiye-Rusya) ve üçlü (Türkiye-Rusya-İran) adımların atılması çabaları bu saldırıyla akamete uğratılmaya çalışılmıştır. Uçak krizine benzer bir kriz çıkarmak suretiyle iki ülkenin normalleşme çabaları ve Suriye konusundaki müzakerelerinin sekteye uğratılması hedeflenmiştir.
Bu noktada Suriye’ye ilişkin iki önemli süreçten bahsedilebilir. Birincisi, Halep’ten sivillerin tahliyesi konusunda Türkiye ile Rusya arasındaki mutabakattır. Tahliye mutabakatının İran’ın ve rejimin müdahalelerine rağmen devam etmesi için Türkiye ve Rusya irade ortaya koymaktadır. Hatta bu tahliyeler rejim-İran ile Rusya’nın siyaseten farklılaştığı bir alandır. Mutabakatın uygulanmasının garantörü de Türkiye ve Rusya’dır ki bu iki ülkenin ilişkilerindeki gerginlik tahliye mutabakatının ortadan kalkmasına sebep olacaktır. İkincisi ise Astana’da yapılması öngörülen Suriye görüşmeleridir. Hem Türkiye-Rusya-İran toplantısı hem de Astana’da başlatılmaya çalışılan yeni süreç, Suriye krizinin siyasi çözümü için büyük önem taşımaktadır. Bu süreç Suriye krizine dair Amerikan inisiyatifinin de sınırlandırılması anlamını taşımaktadır. Bu sebepten bu kritik dönemde yapılan suikast Suriye görüşmelerinin akamete uğramasını temin etme amacı da taşımaktadır.
- Suikastın faili hakkında neler söylenebilir?
Katil, Ankara Çevik Kuvvet’te polis memuru olarak görev yapan Mevlüt Mert Altıntaş’tır. Altıntaş Büyükelçi’nin yakın koruması kılığında serginin yapıldığı binaya giriş yapmış ve konuşması sırasında da Büyükelçi’nin hemen arkasında yer almıştır. Katil, Büyükelçi’ye ateş ettikten sonra Arapça ve Türkçe sloganlar atıp Halep’e gönderme yapmıştır. Arapça sloganın saldırıya el-Kaide-DEAŞ tarafından yapılmış izlenimi vermek için ezberlendiği görülmektedir. Bu grupların Türkiye’de polis teşkilatı içerisinde bir yapılanmaya girmesi, barınması mümkün değildir. Kaldı ki iki grubun da polis memurluğu gibi bir pozisyonu akaidi açıdan kabul etmeleri beklenmez. Oldukça organize ve senaryosu çalışılmış bu saldırının bir yalnız kurt saldırısı olması da mümkün değildir.
Failin geçmişinde kuvvetli FETÖ izleri bulunmaktadır. Bunlardan ilki çalıştığı kurum olan Emniyet Teşkilatı’nın geçmişte FETÖ yapılanmasının merkez kurumlarından birisi olmasıdır. 15 Temmuz sonrasındaki görevden almalar ve açığa almalarla dahi hala FETÖ mensuplarının teşkilatın içerisinde bulunduğu tahmin edilmektedir. Zira uzun yıllar boyunca Emniyet Teşkilatı’nın kilit kurumları ve pozisyonlarını elinde tutan FETÖ, bu kurumun bazı promosyonlarına tulum şeklinde mensuplarını yerleştirmiştir. Katilin mezun olduğu okul olan İzmir Rüştü Ünsal Polis Okulu da bunlardan birisidir. Katilin aynı zamanda Polis Okulu sorularının çalınmasına ilişkin davadan daha önce açığa alındığı, 15 Temmuz’da özel izin kullandığı ve FETÖ’nün kilit isimlerinden birisinin evinde oturduğuna dair iddialar da mevcuttur. Nihayetinde polis içerisinde bu tarz uluslararası çapta operasyon yapabilecek ve tabiri caizse bir intihar saldırısı düzenleyecek yapılanma ve inanışa sahip FETÖ’den başka bir örgüt yoktur. Rusya kamuoyunda da saldırganın FETÖ’cü geçmişine dair iddialar tartışılmış ve FETÖ-ABD bağlantısı kurulmuştur.
- Suikasta yönelik tepkiler nasıl okunmalı?
Rus Büyükelçi Andrey Karlov’a yönelik suikastın en önemli hedeflerinden birinin Türkiye ile Rusya arasında son aylarda yaşanan yakınlaşma sürecini sona erdirmek olduğu anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere Rusya ile Türkiye arasında 24 Kasım 2015’te Türk savaş uçaklarının bir Rus savaş uçağını Türkiye hava sahasını ihlal etmesi nedeniyle düşürmesinden sonra ikili ilişkilerde ciddi krizler yaşanmış ancak iki ülkenin yoğun diplomatik çabaları sonucu Ankara ve Moskova arasında diplomatik kriz sona ermişti. Uçak hadisesi ile karşılaştırıldığında Rus Büyükelçi’nin öldürülmesi sonrasındaki kriz yönetiminin daha iyi yürütüldüğünü söylemek mümkündür. Her iki başkent ve liderden gelen ilk tepkiler suikastın bir krize dönüşmesini engellemiştir. İlk olarak Erdoğan’ın Rusya devlet başkanı Putin’i arayarak doğrudan bilgilendirme yapması suikast sonrası yaşanacak spekülasyonları etkisiz hale getirmiştir. Aynı zamanda Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Suriye ile ilgili üçlü zirveye katılmak için Moskova’ya gitmesi ve orada Rus yetkilileri bilgilendirmesi de krizin yönetilmesi açısından kolaylaştırıcı bir rol oynamıştır. İkinci olarak hem Erdoğan hem de Putin saldırıyı bir “provokasyon” olarak nitelemiş ve saldırının hedefinin Türk-Rus ilişkileri olduğunu belirtmişlerdir. Söz konusu söylem birliği krizin yönetimini daha da kolaylaştırmıştır. Öte yandan Türkiye’nin suikastın araştırılması için yürütülen güvenlik soruşturmasına Rus güvenlik yetkililerin de dahil edileceğini açıklaması sürecin iyi yönetilmesini de beraberinde getirmiştir.
Kriz yönetiminin son derece dikkatli ve hassas bir şekilde yürütülmesinin arkasında yatan temel sebepler arasında iki ülkenin kısa bir zaman önce yaşadığı krizden kaynaklanan tecrübeler ve bu krizin aşılması için süren diplomatik çabaların halihazırda devam etmesi gösterilebilir. Ayrıca Suriye krizi konusunda bölgesel ölçekte Rusya, Türkiye ve İran arasında halihazırda devam eden diplomatik sürecin hassas bir zemin üzerinde devam ediyor olması, tarafların ortak bir tepki vermesinin arkasındaki gerekçelerden biri olarak gösterilebilir.
- Suikastın sonuçları neler olabilir?
Suikastın amacı Türkiye ile Rusya arasındaki yakınlaşma çabalarını baltalamaktı. Nitekim Batı medyası suikastın hemen arkasında bu durumu Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasına vesile olan Avusturya Arşidükü Franz Ferdinand’ın Gavrilo Princip tarafından öldürülmesi olayına benzeterek üçüncü dünya savaşını başlatabileceğine yönelik bir söylem üretti. Öte yandan suikastın iki ülke arasındaki krizi derinleştirebileceğine yönelik de birçok analiz yapıldı. Ne var ki iki ülkenin meseleyi hızlı bir biçimde karşılıklı üst düzey görüşmelerle tırmandırmaktan uzak bir yöntem benimsemesi kriz beklentilerini de boşa çıkardı. Dolayısıyla beklentilerin aksine Türk-Rus ilişkileri çatışmacı bir döneme girmeyecek.
Önümüzdeki dönemde bu suikastın birkaç düzeyde sonuçları olabilir. İlk olarak ikili ilişkilerinin daha sağlamlaşması süreci yaşanabilir. Her iki ülkenin Batı ile olan ilişkilerindeki gerginlikleri iki ülkeyi birbirine daha da yakınlaştırmaktadır. Her ne kadar Moskova-Ankara arasında üzerinde uzlaşmazlık olan birçok siyasi sorun olmasına rağmen taraflar belirli ölçülerde ilişkilerinde stratejik bir rasyonalite modelini devreye sokmaktadır. Buna göre uzlaşmazlık alanları diplomatik kanallar ile çözülmeye çalışılırken ekonomik alandaki ilişkilerinin siyasi alandaki uzlaşmazlık konularından etkilenmesine izin verilmemektedir.
İkinci olarak Moskova-Ankara arasında Suriye üzerinde siyasi bir çözümün hayata geçirilmesi için Tahran’ın da dahil olduğu yeni bir çözüm süreci daha da ivme kazanabilir. ABD’nin DEAŞ ile mücadeleye odaklanarak bütün bir Suriye krizini PYD-YPG’ye desteğe indirgemiş olması, söz konusu çözüm sürecinden dışlanmasını da beraberinde getirebilir. Bir bütün olarak bakıldığında suikastın Türk-Rus ilişkilerini geliştireceğini söylemek mümkündür.
- Suikastın Suriye krizine yansımaları nasıl olabilir?
Taraflar Suriye krizinin çözümüne dair yakaladıkları momentumu kaybetmek istemeyeceklerdir. Nitekim saldırının olduğu gecenin sabahında gerçekleşen üçlü zirvenin iptal edilmemesi ve zirvede ortak hareket etme kararına varmaları da bunu göstermektedir. Önümüzdeki süreçte Türkiye muhalefetin sürece dahil edilmesi ve Rusya’yla irtibat kanallarının açılarak kalıcı bir ateşkesin sağlanması için çaba gösterecektir. Rusya ve İran ise Halep’in ele geçirilmesi ve suikast sonrası bir dönemde siyasi müzakerelerin rejim lehine evrilmesi için yoğun çaba sarf edecektir. Bu süreçte üç aktörün asgari müştereklerde buluşması siyasi çözüm ihtimalini artıracaktır. Fakat tüm müzakerelere rağmen taraflar arasında derin fikir ayrılıkları da vardır. Sadece Türkiye ve İran-Rusya arasında değil Rusya ile İran arasında da Suriye’nin geleceği hususunda farklı yaklaşımlar söz konusudur. Müzakere sürecinde bu ayrılıkların daha da ortaya çıkması beklenebilir. Bu sebepten müzakereler hem rejim-muhalefet düzlemini hem de rejim ve muhalefeti destekleyen uluslararası aktörler düzlemini asgari müştereklerde buluşturmayı hedeflemektedir.