- Kudüs’te yaşananların arkasında ne var?
Yaşanan bu olayları tetikleyen sebeplerin arasında Doğu Kudüs’te bulunan Şeyh Cerrah mahallesinde yaşayan 12 Filistinli ailenin evlerinden zorla boşaltılma tarihinin yaklaşması (1), İsrail işgal güçlerinin Ramazan’ın başlamasıyla Filistinliler tarafından toplanma ve etkinlik yeri olarak kullanılan Bab el-Amud’u (Şam Kapısı) barikatlarla kapatması (2) ve Fanatik Yahudi grupların Kudüs’ün işgalinin yıl dönümü olarak kutladıkları ‘Kudüs Günü’ münasebetiyle bayrak yürüyüşü düzenlemesi ile Mescid-i Aksa’ya baskın çağrısında bulunmaları (3) yer almaktadır.
Filistinlilerin sürdürdüğü protestoların neticesinde İsrail işgal güçleri geri adım atmak zorunda kaldı. İsrail güçleri 29 Nisan’da Şam kapısındaki barikatların kaldırılmasına müsaade etti. Daha önce Şeyh Cerrah’taki Filistinli ailelerin itirazlarını geri çeviren İsrail Yüksek Mahkemesi 9 Mayıs’ta itirazlar ile ilgili nihai kararını Haziran ayına erteleme kararı aldı. Bununla birlikte İsrail işgal güçleri Şam Kapısı’ndan geçmesi planlanan Kudüs Günü yürüyüşünün güzergahını değiştirdi ve Gazze’den füze atıldıktan sonra yerleşimcilere evlerine dönme çağrısında bulundu.
- Şeyh Cerrah olayı nasıl anlaşılabilir?
İsrail bu amaçlarına ulaşmak için sözde hukuki yolları da kullanmaktadır. Örneğin işgal ettiği toparlaklarda empoze ettiği “Gaiplerin Mülkiyet Yasası”nı kullanarak işgalden dolayı tehcir edilen Filistinlilerin mülklerini ve onlara ait vakıfların arazilerini sözde hukuk yoluyla el koyarak Yahudi yerleşimcilere vermektedir.
Aslında İsrail’in bu uygulamaları hem uluslararası hukuka aykırıdır hem de apartheid (ırkçı, ayrılıkçı) olarak nitelenebilir. Zira Doğu Kudüs’ü işgal eden İsrail Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’ne (Savaş Zamanlarında Sivillerin Korunmasına İlişkin Sözleşme) göre yargı yetkisi iddia edemez. İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch, HRW) İsrail’in Doğu Kudüs başta olmak üzere işgal ettiği topraklarda yaşayan Filistinlilere karşı uyguladığı sistematik ayrımcılığı apartheid (ırk ayrımcılığı) olarak nitelemektedir.
Kudüs, İsrail’in söz konusu Yahudileştirme politikasında merkezi bir yere sahiptir. İsrail işgalden hemen sonra başladığı Büyük Kudüs Projesi ile Kudüs’ü Batı Şeria’dan ayırmak, Kudüs’e büyük Yahudi yerleşimleri eklemek ve şehirde Yahudi nüfusunun çoğunluğunu sağlamayı hedeflemektedir. Plan Kudüs’te daha az Arap daha çok Yahudi nüfus olması üzerine kurgulanmıştır. Bu çerçevede Şeyh Cerrah mahallesinde yaşanan hukuksuzluk, İsrail’in Kudüs’ü Yahudileştirme politikasının açık bir örneğidir. 1970’lerde Yahudi yerleşimciler mahallede Osmanlı döneminden kalma Yahudi mülkiyetiler olduğunu iddia etmeye başlamıştır. İsrail mahkemeleri 1976’da Filistinli ailelerinin itirazlarını kabul etse de daha sonraki aşamalarda aynı mahkeme tam tersi kararlar vermiştir. Aslında Filistinli ailelerin avukatının 2009’da Osmanlı arşivinden ulaşabildiği belgeler, Yahudi yerleşimcilerin iddialarını tamamen reddetmektedir. Daha önce birkaç aileyi evlerinden boşaltmayı başaran İsrail, bu sefer daha büyük bir direnişle karşılaşmıştır.
- Filistin davası bağlamında son Kudüs ayaklanması nasıl anlaşılmalıdır?
2007’de yaşanan Fetih-Hamas/Batı Şeria-Gazze anlaşmazlığı sonrasında direnişin ağırlığı daha çok Gazze’ye kaymıştır. 2009, 2012 ve 2014 yıllarında İsrail’in Gazze’ye yönelik başlattığı saldırılar ve Hamas hareketinin gösterdiği direniş Gazze’nin Filistin davasındaki yerini daha da pekiştirmiştir. Aynı zamanda, iki devletli çözüm müzakerelerinin askıya alınması, İsrail siyasetinin gittikçe sağa kayması, Fetih hareketinin yaşadığı iç çekişmeler, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın zayıf siyasi performansı ve popülerliğinin azalması, ve İsrail’in Batı Şeria’daki hakimiyeti ve yerleşimci politikasını konsolide etmesi Batı Şeria’nın Filistin siyasetindeki ve davasındaki ağırlığını azaltmıştır.
2014’ten itibaren Kudüs ve Mescid-i Aksa yeniden Filistin davasında beliriciyi bir rol oynamaya başlamıştır. 2014’ten bu yana Kudüs merkezli üç ayaklanma meydana gelmiştir. İlk ayaklanma 2015 ve 2016 yıllarında devam eden ve Üçüncü İntifada, Bıçaklama İntifadası olarak adlandırılan ve bütün Filistin’de varlık gösteren olaylardan oluşmaktadır. Olaylarda Kudüs’ün rolü oldukça önemlidir. Nitekim olayları tetikleyen sebep, İsrail’in Mescid-i Aksa’ya yönelik daha yoğun bir baskı politikasına başvurması ve Aksa’da faaliyet gösteren Murabitat Kadın Hareketi gibi oluşumları yasadışı ilan etmesiydi. 2017’de İsrail tarafından Mescid-i Aksa’ya girişlerin kısıtlanması, kapılara güvenlik kameraları ve metal dedektörlerinin yerleştirilmesi Filistinlilerin protestolarına neden oldu. İki haftadır özellikle Aksa’nın Esbat Kapısı’nda, devam eden protestolar neticesinde İsrail işgal güçleri geri adım atmak zorunda kalmış ve metal dedektörleri kapılardan kaldırmıştır. Aynı bağlamda 2019’da da Aksa’nın Rahmet Kapısı’nın (Altın Kapı) kapatılmasına Kudüslüler protestolarla karşılık vermişti.
Bununla birlikte Trump yönetiminin İsrail’in lehine kararları –Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması ve ABD büyükelçiliğini Kudüs’e taşınması– ve radikal Yahudilerin Mescidi Aksa’ya giderek artan baskınları Filistinlilerin Kudüs merkezli öfkelerinin artmasına yol açmıştır. Bu biriken öfke ve kızgınlık son ayaklanmada kendisini açık bir şekilde göstermiştir.
4- Olaylar Kudüs’ten bütün tarihi Filistin’e nasıl taşındı?
Kudüs’teki son ayaklanmanın en önemli özelliği Kudüs’le sınırlı kalmayıp hem İsrail’deki şehirlere hem de Gazze’ye taşınmasıdır. Nasıra, Lod ve Yafa gibi İsrail’in içindeki Filistinlilerin yoğun yaşadığı şehirlerde Kudüs’teki ayaklanmayı destekleyen protestolar düzenlemesi ve ardından Gazze’nin de sürece füzelerle müdahil olması, Filistinlilerin mücadelesinde İsrail’e karşı birleşmesi olarak yorumlanabilir.
Aslında İsrail’in içinde yaşayan Filistinli Araplar mevcut durumdan rahatsızlıklarını son yıllarda daha fazla dile getirmeye başladılar. İsrail’in apartheid rejimine varan ayrımcılık politikaları, İsrail’in siyasetinde aşırı sağcı ve dinci partilerin daha fazla zemin kazanması, İsrail’de Yahudi devleti gibi dışlayıcı kanunların çıkartılması, Arap toplumunun içinde gittikçe yayılan ve İsrail’in göz yumduğu cinayetler ve suç şebekelerinin etkin hale gelmesi gibi faktörler, Arap nüfusunu adeta patlamaya hazır hale getirdi. Nitekim Kudüs’te ve bilhassa Şeyh Cerrah’ta yaşanan haksızlık, İsrail’deki Filistinli Arapların yaklaşımlarını daha da pekiştirdi.
Gazze’yi yöneten ve meşruiyetini İsrail’e karşı mücadeleyle kazanan Hamas hareketi ise Kudüs’teki ayaklanmayı desteklediğini açıklamıştır. Bir yandan ayaklanmanın uzaması ve toplumsal düzeyde taban kazanması diğer yandan yaklaşık 15 senedir devam eden abluka sonuçları ve Mayıs’ta yapılması planlanan genel seçimin Filistin Devlet Başkanı Abbas’ın Hamas’a danışılmadan ertelenmesi neticesinde tıkanan siyasi alternatifler, Hamas’ı ayaklanmada daha aktif rol oynamaya da itti.
Aslında Hamas hareketi, Kudüs’teki ayaklanmayı desteklemekle beraber, kendi direniş meşruiyetini tazelemeyi, sahada etkin bir aktör olduğunu göstermeyi ve İsrail’e yeni bir angajman kuralı empoze etmeyi amaçlamaktadır. Hamas’ın tesis etmeye çalıştığı yeni angajmanlar İsrail’in saldırılarına karşı Filistin’in muhtelif cephelerini (Gazze, Kudüs, Batı Şeria ve Hatta İsrail içinde yaşayan Arap Filistinliler) bağlaması ve birbirini desteklemesini öngörüyor.
Gazze’den atılan çok sayıda ve İsrail’in çeşitli noktalarını hedef alan füzelere karşılık olarak İsrail şiddetli ve sivil hedefleri de kapsayan saldırılar düzenledi. İsrail, Hamas’ın toplumsal tabanını cezalandırmak ve Hamas’a karşı provoke etmek üzere özellikle sivillerin yaşadığı yüksek binaları ve kuleleri bombalıyor. Nitekim 2014 savaşında İsrail, yüksek binaların hedef alması bir müzakere ve baskı aracı olarak kullanmıştı.
- Bundan sonra neler olabilir?
Gazze cephesinde ise kısa vadede gerilim artabilir. Kara operasyonu ile birlikte iki taraf (Hamas-İsrail) müzakere başlamadan önce şartları karşı tarafa kabul ettirmeye çalışacaktır. Hamas, angajman kurallarını değiştirmeye amaçlarken, İsrail mevcut denkleme devam ettirmeyi ve Hamas’a ders vermeye çalışacaktır.
Çatışmaların İsrail’deki şehirlere sirayet etmesi ise İsrail-Filistin çatışmasında etnik boyutu ön plana çıkartacağı görünüyor. İsrail’de yükselen sağ ve ırkçı siyaseti etnik fay hatlarının daha da kırılgan hale getirmişken son günlerde yaşanan ve iç savaş niteliği taşıyan olaylar İsrail toplumunda büyük hasarlara yol açmıştır. İsrail sokaklarında görünen şiddet eylemleri hem aşırı sağcı Otzma Yehudit (Yahudi Gücü) Partisi Başkanı Itamar Ben Gafir gibi radikal isimleri besleyecek hem de Arap Filistinli nüfusun İsrail devletine karşı güvensizliğinin daha da artmasına ve mesafeli olmalarına neden olacaktır. Böyle bir denklemde İsrail’de yaşayan Arap Filistinlilerin tedirginliği artarken Gazze’de veya Batı Şeria’da gerilimin artması durumunda daha aktif bir rol almaları muhtemeldir.
Bilal Salaymeh, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden 2016’da birincilikle mezun olan Salaymeh, yüksek lisans çalışmasını Orta Doğu Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde “Neopatrimonyalizmin Suriye’deki Çatışmanın Gidişatı Üzerindeki Etkisi” adlı tezi ile bitirdi. Doktora eğitimine ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde devam etmektedir. Ortadoğu çalışmaları, özellikle Filistin ve Suriye meseleleri ile yakından ilgilenmektedir. Halen Graduate Institute of International and Development Studies Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi Bölümü’nde doktora çalışmalarını sürdürmektedir.