SETA PANEL
Oturum Başkanı: Talip Küçükcan SETA
Konuşmacılar: Prof. Dr. Mustafa Erdoğan Hacettepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Dr. İbrahim Dalmış Kırıkkale Üniversitesi Sosyoloji Bölümü
Tarih: 21 Haziran 2007 Perşembe Saat: 16.00
Yer: SETA, Ankara
22 Temmuz 2007 günü seçmen, yeni bir meclisin belirlenmesi için sandığa gidecek. Türkiye seçimlere giderken iktidar ve muhalefetin siyaset yapma tarz ve imkânları ne durumda? İçte ve dışta baş döndürücü değişimlerin arka arkaya sıralandığı bir ortamda seçmen davranışları nasıl şekilleniyor?
Bu sorular çerçevesinde SETA (Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları) Vakfı, Türkiye’de siyasetin imkânı ve seçmenin tavır alma biçimini konuşmak üzere “22 Temmuz’a Doğru Siyasetin İmkânı ve Seçmen Davranışı” konulu bir panel düzenledi. Panelde konuşan Hacettepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi ve Star gazetesi köşe yazarı Prof. Dr. Mustafa Erdoğan konuşmasında doğru anlamda bir siyasetin ilkelerini hatırlattı ve içinde bulunduğumuz şartlarda siyaset ne kadar mümkündür sorusuna cevap aramaya çalıştı. Kırıkkale Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve POLLMARK araştırma danışmanı Dr. İbrahim Dalmış ise, Türkiye’deki seçmen davranışının verilere dayalı bir analizini sundu.
Mustafa Erdoğan, siyaseti ‘bir toplumun ortak hayatını ilgilendiren kamusal kararların oluşturulması ve uygulanması sürecinin toplu adı’ olarak tanımlayarak, siyasetin ayırt edici özelliğini kamusal iyiyi, ortak iyiyi amaçlaması olarak ortaya koydu. Kamusal alanda barışçı görünen hiçbir sözün –ne kadar aykırı görünürse görünsün- yasaklanmaması gerektiğine vurgu yapan Erdoğan şunları söyledi: “Söz hakkı, sadece siyasi partilerin değil bütün vatandaşların, vatandaşların oluşturdukları gönüllü birliklerin hakkıdır. Kamusal tartışmalar ancak barışçıl bir ortamda yapılır. Öyleyse medeni bir siyasetin imkânı silahlı gücün sivil iradenin kontrolü altında olmasını gerektirir. Siyasetin konusunu oluşturan kamusal kararların alınmasında son sözün halka ve onun meşru temsilcilerine ait olması gerekir. Bir demokraside temel politik tercihlerle ilgili kararlar bürokratik makamlarca alınır. Halk temsilcilerinin kendisine karşı sorumlu olduğu tek merci halktır. Demokratik bir siyaset çoğunluğun yönetme hakkının tanınmış ve pekişmiş olmasını zorunlu kılar. Bu hakkın tek meşru sınırı bireylerin doğal haklarının ve yargı bağımsızlığının dokunulmazlığıdır. Demokratik siyaset halkın meşru temsilcilerinin kamusal kararları alma yetkisinin kısıtlanmamasını, demokratik aktörlere yasak alanların olmamasını gerektirir.” Konuşmasında Türkiye’deki mevcut siyaset anlayışını da değerlendiren Mustafa Erdoğan, Türkiye’de siyasetin toplumun ortak kaderiyle ilgili kamusal kararların, temel politik tercihlerin oluşturulması alanı olarak görülmediği; halkın talepleri ve ihtiyaçlarının giderilmesinden çok, devletin kendisini bizatihi bir cebir aygıtı, bir amaç olarak idame ettirmesi ve devletin bekasının aracı olarak kullanıldığı tespitinde bulundu. Erdoğan “hikmet-i hükümet” felsefesi diye tabir edebileceğimiz bu anlayışın medeni siyasetin, kamusal tartışmanın kapsamını da son derece daralttığına dikkat çekti. Erdoğan’