Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) 42 yıldır Türk siyasetinde faaliyet göstermesine karşın, 20. yüzyılın başlarına kadar uzanan köklü bir ideolojik altyapıya sahiptir. Bu yarım asra yaklaşan serüven boyunca, MHP, Türkiye siyasetinde yaşanan kırılmalardan etkilenerek hem söylem hem de taban itibariyle köklü değişimler geçirmiştir. 1980’den önce, soğuk savaşın anlamlandırdığı siyasal atmos-ferde, varlığını komünizm karşıtlığına hasrederek silahlı mücadeleyi içeren bir politika benimseyen MHP, 12 Eylül askeri darbesinden sonra, varlığını terör ve etnik ayrışmaya karşıtlık üzerine bina ederek, ülkücü gençleri sokaklardan uzak tutmuştur.
2002 seçimlerinde Meclis-dışında kalan MHP, 2007 seçimlerinde yeniden Meclise girmeyi başarmıştır. Seçim atmosferinde ve seçimlerden sonraki ilk bir-iki yıllık dönemde, çözümün parçası olma iddiasıyla kronik birçok meselede anahtar rolü oynayan MHP, AK Parti’nin başlattığı demokratik açılım politikasıyla bu tavrını sona erdirmiş ve negatif bir siyaset izlemeye başlamıştır.
MHP, milliyetçi gençleri sokaklardan uzak tutma konusunda yapıcı bir siyaset üretse de, Kürt meselesinde tepkisel ve negatif bir siyaset dili benimsemiştir. İç Anadolu’daki taban kaybını Batı Anadolu’daki ulusalcı tabanla telafi etmek üzere benimsediği bu tepkisel-milliyetçi politikanın bir sonucu olarak MHP, 12 Eylül 2010’daki anayasa değişikliği referandumunda takındığı “hayır” tutumuyla ciddi bir kimlik krizine girmiş ve tabanının önemli bir kesimini küstürmüştür.
Bu kriz, MHP’yi baraj sorunuyla karşı karşıya bırakmıştır. 12 Haziran 2011 seçimleri, MHP’nin süregelen kimlik krizini aşması için ciddi fırsatlar sunmaktadır. Ancak, milletvekili aday tercihi ve seçim kampanyasının ilk örnekleri, bu fırsatı yeterince verimli değerlendirmediğini göstermektedir.
Elinizdeki analiz, MHP’nin Türkiye siyasetindeki yerini, söylem ve politika açmazlarını ve seçimlerin MHP açısından içerdiği imkân ve riskleri tarihsel bir perspektifle değerlendirmektedir..