Ürdün, Aksa Tufanı Operasyonu sonrasında başlayıp halen devam eden İsrail saldırganlığından –çatışmalara taraf olmayan aktörler arasında– olumsuz şekilde etkilenmesi muhtemel ülkelerin başında gelmektedir. Çünkü Ürdün rejimi, ülke nüfusunun yarısından fazlasını oluşturan Filistinlilerin ve onlara destek veren Ürdünlülerin işgal devletinin saldırganlığına karşı aksiyon alınmasına yönelik beklentisi ile İsrail’le uzun yıllardır süregelen istikrarlı ilişkilerin bozulmaması arasında sıkışmış vaziyettedir. Dışarıdan bakıldığında sürdürülmesi pek mümkün görünmeyen bu sıkışmışlık halinin üstesinden gelebilmek için Amman yönetimi ülkenin iç, dış ve güvenlik politikalarını yeniden tanımlamak mecburiyetinde kalmıştır. Bu kapsamda Kral Abdullah, geride bıraktığımız bir yıl içinde hem Ürdün sokaklarının nabzını düşürecek hem de bölgede Haşimi varlığının devamlılığını sağlayacak birtakım stratejiler geliştirmiştir.
Bu analiz ilk olarak Aksa Tufanı sonrasında Ürdün’de toplum, muhalefet ve devletin İsrail saldırganlığına karşı verdikleri tepkilere değinmektedir. Ardından Ürdün’den İsrail’e yönelik gerçekleştirilen silahlı eylemlerin mahiyetine odaklanılmaktadır. Daha sonra Ürdün sınırından geçerek İsrail askerlerine karşı düzenlenen operasyonların Ürdün rejiminde yol açtığı tedirginlik ve sınırda ortaya çıkardığı potansiyel riskler tahlil edilmektedir. Son olarak da Ürdün rejiminin karşı karşıya geldiği riskleri bertaraf etmek için geliştirdiği birtakım stratejiler mercek altına alınmaktadır.