İsrail-Filistin Savaşında Üçüncü Yol Arayışındaki Ülke: Ürdün

Bu analizde Aksa Tufanı sonrasında Ürdün’de toplum, muhalefet ve devletin İsrail saldırganlığı nedeniyle karşı karşıya geldiği riskleri bertaraf etmek için geliştirdiği stratejiler mercek altına alınmaktadır.

Devamı
İsrail-Filistin Savaşında Üçüncü Yol Arayışındaki Ülke Ürdün
Kriter'in Ekim Sayısı Çıktı Soykırım Genişliyor İsrail'e Kim Dur Diyecek

Kriter'in Ekim Sayısı Çıktı: Soykırım Genişliyor, İsrail'e Kim Dur Diyecek?

Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) bünyesinde hazırlanan Kriter dergisinin 94. sayısı raflarda yerini aldı.

Devamı

7 Ekim 2023 sabahı erken saatlerde Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları öncülüğünde başlayan Aksa Tufanı Operasyonu, Filistin'in direniş tarihinde yeni bir aşamaya geçiş anlamına geliyordu. Bu aynı zamanda işgal devletine, tarihinin en büyük meydan okumasıydı. Tüm dünyanın gündemini bir anda sarsan bu gelişme, bölgesel ve küresel sistemde tetiklediği fay hatlarıyla büyük bir kırılmaya yol açtı. İşgal devletinin küresel alanda inşa ettiği mitleri yıkan ve dokunulmazlığını sorgulamaya açan Aksa Tufanı, Siyonist yönetimin hegemonik söylemini de büyük oranda sona erdirdi.

Bu analizde öncelikle Aksa Tufanı’nın neye tekabül ettiği ve niçin bu kadar büyük bir kırılmaya yol açtığını açıklamak için bir çerçevelendirme yapılmış, akabinde de Ortadoğu siyasal denkleminde sona eren öngörülebilirliğin nedenleri tartışılmıştır. Son olarak ise Aksa Tufanı’nın küresel sistemde meydana getirdiği kırılma ve yeni bir düzenin inşasına kapı aralayacak tetiklemeler üzerinde durulmuştur.

Bu analizde öncelikle tüm provokasyon ve bedellere rağmen topyekun savaşa girmek istemeyen Hizbullah’ın neden temkin siyaseti izlediğinin sebepleri açıklanmıştır.

Bu analizde 7 Ekim Aksa Tufanı Operasyonu sonrasında yaşanan İsrail’in Gazze’ye ve Lübnan’a yönelik saldırganlığının ekonomik sonuçları ve bölgesel savaş riskleri ele alınmaktadır.

7 Ekim 2023 ve Sonrası İsrail’in Gazze’ye Saldırıları ve Uluslararası Hukuk

Bu rapor uluslararası hukukun ilgili kuralları temelinde İsrail’in saldırılarını inceleme konusu yapmaktadır. Bu bağlamda İsrail’in 7 Ekim 2023’te başlattığı ve halen devam ettirdiği saldırılarının meşru müdafaa hakkına dayandırılıp dayandırılamayacağına, saldırılarla uluslararası insancıl hukukun hangi kurallarının ihlal edildiğine ve bu ihlallerden ne tür suçların doğduğuna dair tespitler yapılmaktadır. Raporun son kısmında ise İsrail’e karşı ya da İsrail ile ilgili yürüyen yargısal süreçler değerlendirilmektedir

Devamı
7 Ekim 2023 ve Sonrası İsrail in Gazze ye Saldırıları
Konferans Bir Yılın Ardından İsrail'in Gazze Soykırımı ve Bölgesel Etkileri

Konferans: Bir Yılın Ardından İsrail'in Gazze Soykırımı ve Bölgesel Etkileri

Bir Yılın Ardından İsrail'in Gazze Soykırımı ve Bölgesel Etkileri

Devamı

Bütün dünya gibi aslında İran da 7 Ekim'e hazırlıksız yakalandı. Kassam Tugayları operasyon öncesi en çok destek aldığı ülkenin yetkililerine haber vermemeyi tercih etmişti. Geçen bir senenin ardından belki de bu kararın stratejik önemi daha iyi anlaşıldı. Zira İran, İsrail'e karşı birbiri ardına akıl almaz istihbarat ve güvenlik zafiyetleri gösterdi. Önceden haberi olmamasına rağmen Aksa Tufanı'nı mümkün kılan koşulların hazırlanmasında İran'ın payı yadsınamaz. Ve 7 Ekim sonrasında da İran, Hamas'a yönelik siyasi ve askeri desteğine devam etti.

7 Ekim’deki Kassam Tugayları’nın gerçekleştirdiği Aksa Tufanı Operasyonu sonrasında bölgedeki tüm dengeler alt üst oldu. İsrail ile Arap normalleşmesi durduğu gibi Gazze eksenli olarak bölgesel çatışma riskleri de giderek arttı. İran’ın başta Hizbullah ve Husiler olmak üzere bölgedeki vekil unsurlarının, İsrail’in Gazze’ye yönelik işgal girişimine karşı eylemler içerisinde olması, İsrail’i de karşı adımlar atmaya sevk etti. Bu kapsamda Suriye ve Irak’ta hava saldırıları gerçekleştiren İsrail, son olarak Lübnan’da Hamas liderlerinden Salih Aruri’yi öldürdü. Bu suikast öncesinde de İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun Suriye’deki komutanlarından Razi Musevi, İsrail’in Şam yakınlarına düzenlediği saldırıda öldürülmüştü. 3 Ocak 2024’te ise Kasım Süleymani’nin mezarı yakınında iki ayrı bombalı saldırıda 103 kişinin hayatını kaybettiği, 146 kişinin de yaralandığı bir terör saldırısı gerçekleştirildi. Hayatını kaybedenlerin sayısının artması muhtemel bu terör saldırısının zamanlamasını ve bölgesel etkilerini uzmanlarına sorduk.

İsrail'in Gazze'de Filistin halkına yaptığı katliama karşı "İslami ortak bir duruş ve eylem geliştirme" amacıyla toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı'nın (İİT) olağanüstü zirvesi için Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın heyetiyle Riyad'dayız. Zirve öncesi İİT'den yapılan açıklamada bu zirvenin "İslam ümmetinin merkezi davası olan Filistin meselesi ve Kudüs kentine ilişkin tehlikeli gelişmeler" üzerine düzenlendiği vurgulandı. Bu açıklama İİT'nin kuruluş gayesi olan Kudüs'ün korunmasını Gazze'deki katliamın önlenmesi ile bir arada dile getiriyor. 8. Olağanüstü Zirve Suudi Arabistan'ın çağrısıyla toplansa da Türkiye, İİT'nin Gazze'de ateşkes ve iki devletli çözüm süreci için inisiyatif alması için ciddi bir gayret gösteriyor. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan, Taşkent dönüşü Riyad'daki zirveyi çok önemsediğini şu cümlelerle belirtti: "Buraya katılan ülkelerin her biri ne yapabilir? sorusuna odaklanacağız... İslam ülkelerinin Filistin davası ile ilgili hassasiyeti malum ve hem ateşkesin sağlanması hem kalıcı barış ile ilgili yapabileceğimiz çok şey var. Adımlarımızı sağlam, etkin ve barışa hizmet edecek şekilde atmalıyız. Stratejisi oluşturulmamış, iyi planlanmamış adımlar en başta Filistin davasına zarar verir."

İsrail ordusu Gazze işgalini kademeli olarak yürütürken Başbakan Netanyahu, Filistinlilerin katliamını Tevrat'tan alıntılarla meşrulaştırmaya çalışıyor.

Dini inançların kimliğin değerli bir parçası olması sebebiyle kimi zaman devletlerin politikalarına etki etmesine tanıklık ediyoruz. Ancak yayılmacı, işgalci ve savaş odaklı söylemlerin ve ideolojilerin devletlerin temel belirleyici tercihi olması durumunda işte o tehlikeli teo-politik durumuna geliniyor. 7 Ekim Hamas saldırısını savunma hakkı diyerek destekleyen Batı ülkeleri bilerek ya da bilmeyerek Netanyahu hükümetinin "aşırı dinci, Siyonist ve kıyametçi" söylemini cesaretlendiriyor. "Ortak gücümüz ile haklılığımıza ve Yahudi halkının ebediliğine olan derin inancımızla Hamas'a karşı Yeşaya kehanetini göreceğiz" diyen Netanyahu, kendisini zaten Yahudi devleti olarak tanımlayan İsrail'i daha ileri bir yayılmacı ideolojik söyleme taşıyor. Gazze'yi imha politikasını Tevrat'taki "büyük İsrail devleti" ve "vaat edilmiş topraklar" teolojisi ile irtibatlandırıyor. Bush'un Irak işgalini "haçlı savaşı" olarak nitelediği, Trump'ın Evanjelik söylemlerde bulunduğu, Biden'ın "Siyonistim" dediği ve Blinken'ın "Yahudi olarak" İsrail'i desteklediğini söylediği bir arada düşünülürse bu teolojik radikal söylemlerin insalık için ne kadar tehlikeli bir zemin oluşturduğu daha iyi anlaşılır. İşte bu tehlikeyi gören Erdoğan, Papa Fransuva ile İsrail-Filistin çatışmasını durdurmak için görüşüyor ve Batı dünyasını hilal-haç (kavgası) anlayışını terk edin diyerek uyarıyor.