Birinci Dünya Savaşı biteli yüz yıl oldu. Ama sonuçları maalesef ortadan kalkmış değil. Ortadoğu'da o günden bugüne doğru düzgün bir düzen kurulamadı. Yüz yıl önce Batılı ülkelerin başlattığı paylaşım mücadelesi bitmek tükenmek bilmiyor. Önce İngilizler ve Fransızlar sömürgeleştirdi. Sonra ABD ve Sovyetlerin tepiştikleri bir alana dönüştü. Soğuk Savaş'ın sonunda ABD bölgeye istediği zaman vurduğu bir petrol deposu muamelesi yaptı. 2003 Irak Savaşı'ndan bu yana da bir daha dikiş tutmadı. Neredeyse tüm ülkeler çöktü. Kiminde darbeciler idareye geçti. Kimileri iç savaşa terk edildi. Ortada ne Irak kaldı ne Suriye ne Yemen ne Libya kaldı. Diz çökmeyen veya yıkılmayan tek ülke Türkiye. Çok denediler ama direnişi kıramadılar. Uğraşmaya da devam edecekler. Ancak Türkiye adına ben belli bir eşiğin aşıldığını düşünüyorum. Birçok saldırı atlatıldı. Bu da Türkiye'ye büyük bir fırsat sunuyor. Bunca darbe denemesinden kurtulan Türkiye kendi başına hareket edebilen bir aktör olarak çıktı. Şimdi 100 yıl sonra Ortadoğu'nun sınırları yeniden tartışılır hale geldi. Suriye ve Irak başta olmak üzere yeni oluşumlar yaratılma ihtimali var. ABD önce Kuzey Irak'ta şimdi Suriye'de kendisine uydu yapacağı küçük yapıların peşine düştü. Ama şu sıralar ağırlık merkezi Barzani değil. Amerika ona olan desteği çekip PKK'ya yöneldi. Hatta şimdi PYD'ye doğru kaydı. İç savaşlarda yorulan bu ülkelerde nüfuz alanları yaratma gayreti devam edecek. Sadece ABD değil. Rusya başta olmak üzere diğer ülkeler de kokuyu almış durumda. Hatta Almanya ve Fransa'nın arayışları başladı. İstanbul'daki dörtlü zirveye katılmadaki iştahları bu yüzdendi. Ancak yüzyıl önce zayıflayan bir Osmanlı vardı. Bugün güçlenen bir Türkiye var. Hem Suriye hem Irak'ta planlanan düzenlemelerden Türkiye'nin dışlanması gibi bir durum söz konusu olamaz. Suriye'de Türkiye olmadan bir çözüm olmayacağını önce Ruslar gördü. İdlib anlaşmasından sonra da Almanya ve Fransa anladı. Şimdi sırada ABD var. Maalesef ABD'nin içine saplandığı umursamazlık keskin bir görüşe sahip olmasını engelledi. Ancak dörtlü zirvenin ardından onlar da ilişkilerde normalleşmenin peşine düştü. PKK konusunda adım atar gibi yapıyorlar. Halbuki ortada ciddi bir taviz yok. Zaten İran'a yaklaşmakta olan ve ciddiyeti azalan terör elebaşlarının başına ödül koymak kayda değer bir adım değildir. Buradan normalleşme çıkabilir fakat stratejik ilişki çıkmaz. Zira Türk- Amerikan ilişkilerini asıl zehirleyen iki konu başlığı var: FETÖ ve PYD. Bu alanlarda bir gelişme yoksa ilişkilerde de gelişme beklemek mümkün değil. Başka konular ele alınır. Çözülür. Ama bu ikisi çözülmeden ilişkiler de düzelmez. Türkiye bu anlamda güvenlik tedbirlerini büyük oranda aldı. Ve almaya devam edecek. Bu süreç kısa değil. Uzun bir döneme yayılacak. Türkiye'nin tüm bu süre zarfında en önemli önceliği kendi sınırında uydu devletçikler kurulmasını engellemek olacak. Bu hedeften şaşmadığı müddetçe kim ne yaparsa yapsın başaramaz. İster ABD ister Rusya ister diğer bölge dışı güçler... Her ne yaparsa yapsınlar... Türkiye'nin razı olmayacağı bir siyasi çözüm yaşayamaz. Bu sefer güçlü bir Türkiye var.
[Sabah, 13 Kasım 2018].