Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın cuma günü çıktığı Çin-ABD gezisinin son gününde Washington'dayız. Pekin'deki "Kuşak ve Yol" girişiminin sunduğu muazzam ticari işbirliği potansiyeline rağmen hepimizin zihni bugünkü Erdoğan-Trump görüşmesindeydi.
Trump'ın YPG'nin silahlandırılmasına onay verdiği kararnamenin gölgesinde gerçekleşen ikili görüşmeden bir uzlaşma çıkabilir miydi? Erdoğan, iyimser olduğu kadar sürprizlere de hazır.
Gazetecilerle görüşmesinde Trump'ın son kararını "nihai karar" olarak görmediğini açıkladı: "Şimdi de nihai görüşmeyi biz yapacağız. Ondan sonra da nihai kararımızı vereceğiz. Eğer stratejik müttefiksek ittifak içinde karar almamız lazım. İttifaka gölge düşecekse başımızın çaresine bakmamız lazım."
"Başımızın çaresine bakarız" ibaresi Türkiye'nin PKK-YPG'den hissettiği varoluşsal tehdidin büyüklüğüne işaret ediyor. Ve bu tehdidin hiçbir müttefiklik ilişkisi ile kıyaslanamayacağını da ima ediyor.
***
İkili ilişkilerde "milat" olması beklenen Erdoğan-Trump zirvesi öncesinde ABD'nin Suriye politikası konusunda yetkin iki isimden birbirine zıt öneriler geldi. İlki, 2014- 2017 arasında Başkan Obama ve yardımcısı Biden'a dış politika ve güvenlik konularında danışmanlık yapan Colin H. Kahl. Diğeri ise ABD'nin Şam eski büyükelçisi Robert Ford.
Obama yönetiminin Suriye ve YPG politikalarını savunan Kahl'a göre ABD-YPG yakınlaşması Türkiye'nin kendi kararlarının sonucu. Güya Erdoğan'ın 2014 Eylül'ünden itibaren DEAŞ ile mücadele etmek istememesi üzerine YPG öne çıkmış. Ve DEAŞ'ın Kobani saldırısından sonra oluşturulan Allen-McGurk planı Erdoğan'ın Şam ve İdlib'i de içerecek şekilde Kuzey Suriye'de uçuşa yasak bölge istemesi üzerine suya düşmüş.
Zira Erdoğan o dönemde, DEAŞ ve diğer aşırılarla mücadeleyi önemsemeyip, Esed'i devirmeye odaklanmış. Kahl, Obama yönetiminin muhaliflere eğit-donat yapmamak için bin dereden su getirdiğini hızlı geçmiş.
Yine Obama'nın uçuşa yasak bölge için ABD askerini kullanmamasını rasyonelleştirirken Erdoğan'ın DEAŞ'a karşı "güçlü ordusunu" seferber etmemesini eleştirmiş. Tıpkı Başkanı Obama'nın yaptığı gibi...
Türkiye'ye verilen sözlerin tutulmamasını ve Suriyeli muhaliflere verilmeyen askeri desteğin (hava bombardımanları, ağır-zırhlı silahlar gibi) YPG'ye verilmesini de analizinin dışında bırakmış.
Kahl'ın, Trump'a verdiği tavsiye ise ABD-YPG ilişkisinin Türkiye'nin "lehine" olduğunu anlatarak Erdoğan'ı çözüm sürecine dönmeye ikna etmek. Karşılığında YPG'nin Fırat'ın doğusuna (Menbiç dahil) çekilmesini sağlayarak Kuzey Suriye'de "Kürt devleti" kurulmayacağının sözünü vermek. Ancak Ankara'nın da Türkiye yanlısı örgütlerin dahil olduğu SDG'ye yerel otonomi verilmesine razı olması gerekiyormuş.
***
Robert Ford ise Trump yönetiminin YPG-PKK ile işbirliğini "ölümcül hata" olarak niteliyor. Aslında bütün ABD'li yetkililerin bildiği, bazılarının ikrar ettiği bir gerçeği tekrar ediyor: PYD-YPG, ABD'nin terör örgütleri listesindeki KCK'nın üyesidir. Ve YPG'nin Arap-Sünni topluma ideolojik dayatmaları El-Kaide ve DEAŞ liderlerini güçlendirecek sonuçlar getirebilir.
Ayrıca, YPG'nin kantonları PKK'nın Türkiye'ye karşı eylemlerinde "stratejik bir derinlik" oluşturmaktadır. DEAŞ sonrası dönemin ABD için ne kadar zor olacağını gören Ford, Arap nüfusunun çoğunlukta olduğu bir bölgede, Türkiye'nin YPG karşıtı duyguları beslemesinin Washington'ı daha da zora sokacağını düşünmekte. Bu yüzden Trump'a Erdoğan ile anlaşmayı öneriyor.
***
Hem Kahl hem Ford, Türkiye olmadan Kuzey Suriye'de istikrarın sağlanamayacağının farkında. Zira asıl mesele DEAŞ sonrası Suriye'de düzen kurulabilmesi ve ABD'nin oradan askerlerini geri çekebilmesi. Bunun ne kadar zor olduğunu Washington, Irak ve Afganistan tecrübelerinden biliyor.
Başkan Trump'ın, Obama bürokratlarının kendi dönemlerini aklamak için ürettikleri argümanlara değil, sahayı bilenlerin öngörülerine kulak vermesi gerekli.
[Sabah, 16 Mayıs 2017].