Keşke 15 Temmuz hiç yaşanmasaydı, FETÖ belası bu millete hiç bulaşmasaydı, vatan evlatları şehit ve gazi olmasaydı ve haklı olduğumuz ortaya çıkmasaydı. Ama mukadder olan yaşanıyor; 15 Temmuz gibi...
Olan oldu. Biz de neticeleri üzerine konuşuyoruz, dersler alıyor, neleri doğru, neleri yanlış yaptığımızı değerlendiriyoruz ve bundan sonra neler yapılması gerektiğini ortaya koymaya çalışıyoruz.
15 Temmuz darbe girişiminden sonra, bu tür bir muhasebe yapıldığında; FETÖ tehlikesinden, devletin yeniden yapılandırılması mecburiyetinden ve yeni anayasa çalışmaları kapsamında başkanlık sistemine geçme ihtiyacından bahsedenlerin ne kadar haklı olduğu ortaya çıktı. Baştan beri bunları savunanların arasında yer aldığım için gerine gerine “biz demiştik, haklı çıktık” demek değil niyetim. Bir kere geciktik, zaman kaybettik ve bedel ödedik; bir daha gecikmeyelim, artık zaman kaybetmeyelim ve bedel ödemeyelim...
Şu gerçeği artık herkesin çok net bir şekilde görmesi lazım; “yönetim sisteminden başlayarak devlet aygıtı tepeden tırnağa yeniden organize edilmediği takdirde”, OHAL’i 20 sefer uzatsak da, bütün FETÖ’cü kamu görevlilerini tespit edip işten atsak da, FETÖ’nün bütün ekonomik faaliyetlerini durdursak da, örgüt ile en ufak bir irtibatı olan herkesin cezasını versek de; yerli, millî ve güçlü Türkiye hedefimize ulaşmış olmayacağız.
Bu tedbirlerin hepsi önemlidir, lakin hastalığın kendisini değil, belirtilerini ve dışa vurumlarını tedavi eder. Tabii ki FETÖ’den arınma politikaları devam etmek bir yana hızını ve etkinliğini arttırmalıdır. Ancak diğer taraftan sistemin yeni terör örgütleri, yeni FETÖ’ler, yeni zafiyetler, yeni açıklar, yeni acziyetler oluşturmayacak şekilde düzenlenmesi lazım.
Bu kapsamda TSK bünyesinde yapılan değişiklikler çok yerinde adımlar. Olumlu sonuçlarını hemen gördüğümüz, meyvelerini hemen topladığımız hamleler. Ancak yeterli değil, derdimize tümden çare değil. Kanayan yarayı durduran pansumanlar bunlar! Oysa yarayı tamamen kapatıp, deriyi eskisinden daha sağlıklı hâle getirmemiz gerekiyor. Bu nedenle de meseleyi bütünlük içerisinde ele almamız lazım. Bir yandan orduyu yeniden organize ederken, iyice hantallaşmış bürokrasinin diğer kademelerini olduğu gibi bırakamayız. Diyelim ki bürokrasiye el attık, devlet memurları kanununda değişiklikler yaptık; terfi, tayin, atama ve görevden alma kriterlerini etkin bir hâle getirdik... Peki, devletin iliklerine kadar işlemiş olan bürokratik vesayetçi kültürü ne yapacağız? Evet, zamanla bu konuda da büyük mesafeler katettik ama yolu tamamlamamız için en az bir bu kadar yol daha gitmemiz lazım. Menzile ulaşmak için beklemeye ve daha fazla bedel ödemeye kimin tahammülü var?
Kimsenin yok, onun için dönüp dolaşıp aynı noktaya geliyoruz;
- Devlet yeniden organize edilmelidir!
- Yeniden organizasyon, bütünlüklü bir yaklaşımla tepeden tırnağa yapılmalıdır!
- Vesayet girişimlerine imkân vermeyecek, millî iradenin etkinliğinin önündeki tüm engellerin kaldırıldığı bir yapı kurulmalıdır!
- Yasama, yürütme ve yargı kuvvetleri arasında tam bir görev dağılımı, iş birliği ve koordinasyon olmalıdır!
- Yönetimde istikrar sağlanmalı, Türkiye hükûmetsiz kalma sorunu ile tekrar yüzleşmemelidir!
- Hükûmet hızlı ve etkin karar alır hâle getirilmelidir!
Bahçeli de diğer siyasetçiler de biz de bu meseleyi ilerleyen günlerde daha çok konuşacağız.
[Türkiye, 13 Ekim 2016].