Kazakistan’ın başkenti Nur-Sultan’da eski adıyla Astana Süreci diye anılan toplantıların on üçüncüsü gerçekleştirilirken Suriye’de sahada da önemli bir mücadele yaşanıyor.
Gerek İdlib bölgesi gerekse Fırat’ın doğusu Türkiye’nin hem genel Suriye politikası hem de ABD ve Rusya ile ilişkileri açısından çok önemli.
İdlib’de geçen yıl imzalanan Soçi Mutabakatı ile dondurulan sorunun Rusya ve Şam yönetimi tarafından yeniden ısıtıldığını görüyoruz. Yaklaşık 3 aydır yoğunlaştırılan hava saldırılarında yüzlerce sivil hayatını kaybetti.
Bu saldırılarda zaman zaman Türk gözlem noktaları da hedef alındı ve bir askerimiz şehit oldu. Türkiye bu saldırılara karşı sert misillemelerde bulundu.
Şam yönetimi ve Rusya İdlib’e yönelik hava saldırılarını yoğunlaştırsalar da üç aydır kayda değer bir toprak kazanımı elde edemediler. Zira Türkiye’ye sınırdaş olan bu bölgenin Halep ve Doğu Guta gibi kuşatılıp, açlığa mahkûm edilmesi Moskova ve Şam açısından oldukça zor. Bölgede tahkimatlarını güçlendirmiş olan Muhaliflerin güçlü bir kara saldırısıyla yenilgiye uğratılmaları gerekiyor ki, Suriye ordusunun böyle bir kara gücüne sahip olmadığı biliniyor.
Bu durumda hava saldırıları odaklı bir operasyona yöneldikleri görülüyor. Bu saldırılarda artan sivil can kayıpları Moskova ve Şam üzerinde uluslararası baskıyı artırıyor. Bu baskıyı çok umursamadıkları biliniyor ancak ağır insan hakları ihlallerinin, geçmişte olduğu gibi, yeniden ABD’nin müdahalelerini devreye sokma ihtimali de var.
ABD’nin yeniden Suriye’nin batısıyla ilgilenmesi, askerî varlığını özellikle bu bölgede sağlamlaştıran Rusya’nın arzu etmeyeceği bir gelişme olur. Ayrıca İdlib’e yönelik ağır hava saldırılarının Türkiye-Rusya ilişkilerini de ciddi risk altına sokma ihtimali var ki, bu da Moskova’nın arzu etmediği bir şey.
Buna rağmen Moskova ve Şam’ın en az maliyetle İdlib bölgesini de rejimin kontrolüne almaya odaklandığı görülüyor.
Türkiye İdlib konusunda neyi amaçlıyor?
Türkiye’nin bu konuda üç temel hedefinden bahsedilebilir.1. Türkiye, İdlib’de Halep ve Doğu Guta’dakine benzer bir insanlık dramının yaşanmasını istemiyor. Bunu hem insani sorumluluğundan dolayı istemiyor hem de Türkiye’ye yönelecek yeni bir mülteci dalgasını kaldıramayacağı için.
Türkiye’de sayıları 3,5 milyonu aşan Suriyeli mültecilerin giderek artan bir şekilde iç siyasete malzeme yapılması hükûmeti ciddi şekilde rahatsız ediyor. Avrupa’da yaşanan mülteci tartışmalarının siyasal hayatta nasıl büyük kırılmalara yol açtığı ve mülteci eleştirilerinin kolay bir şekilde yabancı düşmanlığı ve ırkçılığa evrilmesine engel olmanın zorluğu düşünüldüğünde, Türkiye’deki mülteci sorununun giderek büyüdüğü görülür.
Bu şekilde büyüyen bir mülteci sorunuyla karşı karşıyayken, Türkiye’de zaten çok yüksek bir sayıya ulaşmış Suriyeli mültecilerin sayısının azaltılması yolları aranırken, İdlib’de Rusya ve Şam yönetiminin izleyeceği yanlış politikalarla Türkiye’deki mülteci sayısının daha da artması ihtimali Ankara’yı ciddi şekilde endişelendiriyor.
Bu yüzden Ankara, İdlib sorununa yaklaşırken Türkiye’ye yönelecek yeni bir mülteci dalgasını önlemeye odaklanmış durumda. Bunun için de sorunun şiddet değil görüşmeler yoluyla çözülmesini istiyor.
2. Türkiye’nin İdlib konusundaki hedeflerinden bir diğeri ise, Fırat’ın doğusunda ve Kuzey Irak’ta olduğu gibi bu bölgenin de Türkiye’nin güvenliğini hedef alan terör örgütlerinin barınacağı bir alana dönüşmesine yol açacak gelişmelerin engellenmesidir.
İdlib’de Rusya ve Şam yönetimlerinin izleyeceği yanlış politikaların bu bölgede radikalizmi ve istikrarsızlığı daha da artırma ihtimali var. Uzun sürecek bir otorite boşluğunun diğer bölgelerde olduğu gibi PKK/PYD ya da DEAŞ gibi örgütlerin bu bölgede de kalıcı olması sonucunu doğurabilir. Her iki örgütün de Türkiye’ye yönelik saldırıları hatırlanırsa, Ankara’nın bu konudaki hassasiyetini anlamak kolaylaşır.
3. Türkiye’nin İdlib konusundaki üçüncü hedefi de, özgürlük gayesiyle Baas rejimine karşı isyan eden ve özellikle Türkiye’nin Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtlarında Ankara ile birlikte hareket eden Özgür Suriye Ordusu ve ona yakın grupların ülkede savaş sonrası kurulacak düzende haklarının korunmasıdır.
Gelinen noktada Türkiye ile çok yakın çalışan bu grupların barış görüşmeleri sonrasında Suriye’de oluşacak yeni yönetimde temsil edilmeleri ve Esad yönetiminin insafına terk edilmemeleri Ankara için çok önemlidir.
[Türkiye, 3 Ağustos 2019].